Konu başlığını bu şekilde almak istemem içinden geçmekte olduğumuz tarihsel süreci daha iyi anlamamızı sağlayacak bilimsel bakış açısını koymak içindir.
Ekonominin insan iradesinden bağımsız gelişen yasaları vardır.
Kapitalizm doğası gereği üretim ilişkileri temelinde burjuvazi (emperyalizm çagıyla birlikte, tekelci emperyalist burjuvazi ve az gelişmiş yada gelişmekte olan ülkelerde yarattıkları komrodor tekelci burjuvazi) , karşıt sınıfı ise emeğini belli bir ücret karşılığında satan işçi ve emekçi sınıfı olmuştur.
Temel çelişki emek-semaye çelişkisi olurken, baş çelişki sermaye sınıfının temsilcisi iktidar ile nüfusumuzun % 90’nının Açlık ve yoksulluk sınırında yaşayan halkımız arasındadır.
Ülkemizde komprodor-tekelci burjuvazinin egemen olduğu günümüzde, 1980 sonrası uygulamaya konulan 24 ocak kararlarıyla NEO-LİBERAL EKONOMİ’nin uygulanmaya başlanmasıyla devlet eliyle işletilen ve kamu yararı gözetilerek yapılan işletmeler, fabrikalar özellestirilerek emperyalistlere ve onların yerli işbirlikçisi komrodor kapitalistlere peşkeş çekilmiştir.
Eğitim ve sağlıkta devlet yatırımlarında küçülmeye ve daralmaya gidilirken özel sağlık, özel okullar teşvik edilerek paralı hale getirilmiştir. Emekçi halkımız sağlığa ve eğitime erismekte imkansızı yaşamaya başlamıştır.
Yap-işlet devret, kur korumalı mevduat ile sermaye sahipleri karlarına kar katarken kur garantili yapılan bu sistem, “faiz sebep, enflasyon sonuç ” tek adam rejiminin, içinde yaşanılan ekonomik sistem mantığıyla hiç uyuşmayan bu uygulamaları sonunda, halkın dolaylı, dolaysız vergilerinden toplanan paralarla bir avuç sermaye sınıfına peşkeş çekilirken, yurt dışı borçlanma ödenemez boyutlara varırken bir yandan da faiz sarmalinin içine düşen iktidar, Ekonominin bütün yükünü vergileri ağırlaştırarak halkımızın sırtına yıkmaya çalışırken, diğer yandan ülkemizin en değerli mal varlıklarını, sahillerimizi, topraklarımızı emperyalist işgalcilere ve kendi yandaşlarına yağma Hasanın böreği misali satarak içine düştüğü ekonomik iflas durumundan kurtulmaya çalışmaktadır.
Memurlara ve memur emeklilerine verilecek maaş zamları ile ilgili sendikalarla yapılan zam pazarlıkları bir tiyatro gosteriminin ötesine geçmemektedir. Üye sayısı en çok olan Memur-Sen imzaya yetkili tek sendika olması dolayısıyla, diğer kamu emekçi sendikalarınin bütün talepleri görmezden gelinmekte, yandaş ve yalaka memur-sen her zaman olduğu gibi göstermelik karşı çıkışlarla sözde emekçilerin yanında olduğunu gösteren basın açıklamaları yapmakta ancak gelişecek son noktada ağa babalarının isteklerine uyarak memur ve memur emeklilerini, Açlık ve yoksulluk sınırının altında kalan maaşlara mahkum edeceklerdir.
Sınıfın çıkarlarını savunan gerçek, devrimci sendikaların devre dışı bırakılması, kaderi bu ülkenin işçi sınıfı, yoksul köylüleri ve emekçi halk kitleleriyle bir olan ve devre dışı bırakılan memur sendikaları bu duruma tepkilerini gösterirken diğer işçi sınıfı sendikaları, demokratik kitle örgütleri ve sivil inisiyatifler halkın Birleşik demokratik muhalefetini örgutleyerek alanlara inmeli ve insanca yaşam özlemlerini daha bir gür sesle dile getirmelidirler.
Yeter artık bıçak kemigide deldi geçti.
Zafer alanlarda verilecek mücadele ile birleşe birleşe kazanılır.
Yaşasın emekçi, Emekli ve işçi sınıfının örgütlü Birleşik halk mücadelesi .
Ercan Çınarlı/ Disk Emekli Sen MYK üyesi ve dış ilişkiler Sekreteri