19 – 21 Mayıs 2023 – İONİA- KARİA Antik Uygarlıklar.
Bursa Koza Dağcılık Kültür Sanat Derneği’nin, kültür gezisi gece yarısı Bursa’dan başladı. Elli kişilik otobüs kent meydanından hareketle bizi gece 12:45 de Nilüfer metro istasyonundan aldı Şehirde ki son yolcuları, Görükle mahallesinden otobüse bindi. Susurluk molasından sonra Balıkesir ve Akhisar’dan katılımı tamamladı. Yarı uyur yarı uyanık yolculuk sonrası gözümüzü Selçuk ilçesinin Şirince köyünde açtık. Saat altı buçuk, henüz dükkanlar açılmamış. Kahvaltı rezervasyonumuz saat sekizde. Otobüsten indik, bir kilometrelik bir yürüyüşle Nesin Vakfı Matematik ve Felsefe köyüne ulaştık. Bu güzel köyün sokaklarında dolaştık. Henüz köy sakinleri kalkmamış. Çok az insana rastlıyoruz. Oysa otobüsten iner inmez köpek grubu bizi karşılıyor. Bir takım oluşturacak kadar varlar. Zaman zaman birbirleriyle kavga yapsalar da köyü birlikte geziyoruz. Ayağımıza dolaşmaları dışında bize zararları olmuyor. Kulaklarında küpeleri var, bazıları yaralı olsa da aç olmadıkları belli oluyor. Matematik köyü, bir binadan oluşan bir okul değil. Bildik bir köy, caddeler, sokaklar, derslikler, kahveler, lokantalar, yaşamla ilgili her şey var. Yeşillikler içinde Çirkince isminin Şirince’ye dönüşmesini hak eden bir doğa harikası. Gezinti bitince yürüyerek Şirince girişinde kahvaltı mekanına vardık. Kahvaltı sonrası Şirince’den ayrıldık.
“ Özgün adı olan Kırkınca’nın efsanevi bir çağda dağlara vuran kırk kişiye atfen verildiği rivayet edilir. Rum telaffuzunda Kirkice, Kirkince ve nihayet Çirkince gibi biçimler alan bu ad, Cumhuriyet’in ilk yıllarında dönemin İzmir valisi Kazım Dirik’in talimatıyla Şirince şeklinde resmîleştirilmiştir.
19. yüzyılda, özellikle ihracata yönelik incir üretimiyle ünlü, 1.800 haneli bir Rum kasabasıydı. 1923’te Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi sonucu Rumların ayrılmasıyla (çoğu Katerini’nin Nea Efesos köyüne yerleşmiştir), Kavala’nın Müştiyan (Moustheni) ve Somokol (Domatia) köylerinden gelen mübadillerle iskân edilmiştir. Mahalle içinde iki Rum kilisesi bulunmaktadır. Şirince’ de hiçbir ev diğerinin manzarasını kapatmaz.”
Efes antik kentinden geçerek İon uygarlığının izini sürdük. Aydın Ortaklar da Magnesia antik kentini gezdik. Daha sonra Priene antik kentine geldik, uzun yokuş ve merdivenleri tırmanarak tiyatro alanına ulaştık. Rehberimiz Erkan Tali’nin tarih ve arkeoloji sunumları sonrası bu ören yerinden ayrıldık. Yorulduk, acıktık. Bu bölgede hizmet sektörünün yeterli altyapı ve beceriye sahip olmaması nedeniyle hizmet alamadık. Bakkaldan aldığımız atıştırmalıklarla yolumuza devam ettik. Tesellimiz akşam otelde alacağımız akşam yemeği. Yol bizi antik Milet kentine ulaştırdı. Önce ören yerini sonra yeni açılan Milet müzesini gezdik. Antik Milet kenti ,Tarihin ilk fizikçi ve filozof Thales’in yetiştirmiştir. Ayrıca tarihin ilk coğrafya ve haritacısı Anaksimandros ve Anaksimenes de Milet’den yetişmiştir.
“Antik Ege’nin 2 muhteşem Uygarlığı olan; İonia ve Karia Kentlerine ziyaret ediyoruz. Bugünün “ HighLights” tabii ki Milet Antik Kenti idi . Bir kent düşünün; tarihin ilk filozofu ve fizikçisi olan Thales’in, ilk coğrafyası ve haritacısı olan Anaksimandros ve Anaksimenes çıkarmış ….
Miletos; Antik Dünyanın Efes’ten bile daha önce ve daha fazla parlayan yıldızıdır…
İonia Medeniyetinin 2 büyük kenti; Priene ve Magnesia. Biri modern dönemde bile gerçekleştirilemeyen bir modeli uygulamış, Hippodamos Un Kenti Priene, diğeri Efes kentine rakip Eda’sı ile Magnesia. Siz de “ mutlaka görülmesi gereken kentler “ listenize ekleyin “
Uzun süren yolculuk ve gün boyu uzun süren ören yeri ziyaretleri ile çok yoruluyoruz. Konaklama Didim Temple Hotel,
Otel de alacağımız kahvaltı sonrası bavullarımızı otobüse yerleştirip ikinci güne başlıyoruz.
İlk durağımız Apollon tapınağı ziyareti. Zeus’un oğlu Apollon’a adanan tapınak İyonyalılar tarafından yapılmıştır. Antik dönemin kehanet merkezidir.
“Antik Dünyanın En Büyük Apollon Tapınaklarından birini görmek mi istiyorsunuz?…
İşte Didim Apollon Tapınağı. Miletos’a da ancak böyle bir tapınak yakışırdı..”..
Heraklia, Bafa gölü kenarında, Latmos ( Beşparmak) dağlarına sırtını yaslamış, Atenaya adanan antik kenti geziyoruz.. Güneş tanrısı Helios ve şafak tanrıçası Eos’un kardeşi Selene, ile yakışıklı çoban Endymion’un hikayesini dinliyoruz. Ay Tanrıçası Selene Latmos’ta bir mağarada uyurken tam da oracıkta hayvanlarını otlatan yakışıklı Endymion’u görmüş ve âşık olmuş. Onu her gece görmek için yere inmeye başlamış. O kadar çok sevmiş ki Zeus’tan sevgilisi için sonsuz gençlik ve hiç bitmeyecek bir uyku dilemiş. Zeus’ta Selene’nin dileğini yerine getirmiş, öyle ki Selene ile sarmaş dolaş olduğu sırada, onları sonsuz bir uykuya daldırmış. Birbirini seven çift bir daha hiç ayrılmamışlar. Bu nedenledir ki ay Tanrıçası Selene, dünyadaki en sevdiği bu yerde parıldamaya ihtişamını sürdürmeye aşkla devam etmiş.
…..
“Heraklia Antik Kenti: Binlerce yıllık mağara resimleri,Athena Tapınağı, Endymion Kutsal Alanı , Agorası , Tiyatrosu , Latmos Dağları, Hristiyan Keşişlerin manastırları, Adaları, Balıkları, ördekleri , Su kuşları ile Bafa / Kapıkırı tam bir cennet..
Ve derler ki “Ay ışığının en güzel yansıdığı yerdir “ Heraklia….”..
Zeus’a atfen yapılan sayılı tapınaklardan birisi Euromos Antik kentinde bulunmaktadır.
“Milas ile Bafa Gölü arasında yer alır. Tapınak 2. yüzyılda inşa edilmiştir. 17 adet sütundan inşa edildiği görülmektedir. 16 sütun üst kirişleriyle birlikte hala dimdik ayaktadır. Güney ve güneybatı kenarlarında bulunan ve yivleri hiç açılmamış üç adet sütun, bu tapınağın hiçbir zaman bitirilmemiş olduğuna kanıt olarak gösterilir. Ancak 1969’da yapılan bir arkeolojik yüzey araştırma sırasında Helenistik devirlerden kalma bir kitabeyle, bulunan bu tapınağın, aslında daha önceki bir tapınak üzerine inşa edilerek yapıldığı kanıtlanır. Tapınağın yıkılan sütunlarının ayağa kaldırılması için çalışma yapılmaktadır.”
Son anda gezi listesine eklenen Berçim Kalesi iyi ki gördük dediğimiz yerlerden oldu. Yorulan arkadaşları otele bıraktıktan sonra gezdik. Milas merkeze bir iki kilometre mesafede yer alıyor. Kalenin tepesinden şehri kuşbakışı seyretmek mümkün.
Adı bir Orta Çağ İtalyan belgesinde Pezona, İbn Battuta‘da Berçin, Menteşe ve Osmanlı kaynaklarında Peçin olarak geçer. Kalenin yer aldığı tepe üzerindeki insan yerleşimleri Tunç Çağı’nda başlasa da kale Bizans döneminde inşa edilmiştir. 14. yüzyılın ilk yarısına kadar küçük bir yerleşim olarak kalan Beçin bu tarihte Menteşe Beyliği tarafından fethedilerek başkent haline getirildi. Özellikle Menteşe beylerinden Ahmed Bey tarafından imar edilen kale içi yerleşiminin gelişmesi başkent buradan Balat’a taşınınca durdu. Osmanlı zamanında yönetim merkezi Muğla’ya taşınınca kale içi yerleşimi önemini tamamen yitirdi ve harap duruma geldi. Günümüzde kazı ve restorasyon çalışmaları yapılmakta olan kale UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesine dahil edilmiştir.
Bir günü daha bitiriyoruz, geceleme Milashan Otel Milas merkezde olacak. Akşam yemeğini dışarıda Topçu Ömer Konağında alıyoruz. Şehrin daracık sokaklarında otobüsü park etmekte zorlanıyoruz. Lokantaya yürüyerek ulaşıyor, yemek sonrası da uzun bir yürüyüşle otobüse biniyor, otelimize varıyoruz.
Üçüncü ve son günümüz, kahvaltıyı otelde alarak erken yola çıkıyoruz. Dönüş yolunda uğrayacağımız antik kentler olacak. Şimdiye kadar İyonya sınırları içerisinde gezdik , artık başka bir uygarlığa geçeceğiz, Karya uygarlığı.
Milas’tan Yatağan yoluna orman içerisinde yeşil, güzel manzaralı yol üzerinde Stratonikeia Antik kentine ulaştık. Eskihisar köyü olarak yakın zamana kadar antik kentin üzerinde yaşamışlar. Kentin ortaya çıkması ile birlikte orman içinde güzel bir yerleşim alanı oluşturulmuş ve köy yeni bölgeye taşınmıştır.
“ MÖ 3.yy Büyük İskender’in komutanlarından olan ve ölümünden sonra kurulan yeni imparatorluğun kralı I. Selevkos eşi Stratonike’yi oğlu Antiokhos’a vermiş, Antiokhos da önce üvey annesi sonra eşi olan Stratonike’nin adını kente vermiştir.”
Karya uygarlığı içerisinde gezmeyi sürdürürken bir yandan da Bursa’ya doğru ara yollardan devam ediyoruz. Yemek ve ihtiyaç molası için Nazilli Yenipazar beldesini seçiyoruz. Milli mücadele kahramanlarından Yörük Ali Efe’nin heykelinin önünden geçerek Sümer Pide salonunda duraklıyor, öğle yemeği molası veriyoruz. Daha önce gezip dolaştığımız yerlerde on dakikada çay hizmeti veremeyen tesislere inat on dakikada siparişler masaya geliyor. Nazilli pidesinin meşhur olmasını destekleyen lezzet ve sunumuyla memmun ayrılıyoruz.
Daracık yollardan geçerek Nysa antik kentine ulaştık. “Karia kentlerindendir. Antik kentin kuruluşu ile ilgili farklı bilgiler bulunmaktadır. Antik dönem tarihçisi ‘Stephanus’ MÖ 3. yüzyılda Seleukos’un oğlu I. Antiokhos Soter tarafından eşi adına şehri kurdurduğu bazı kaynaklarda göstersede,Kent ile ilgili en önemli bilgileri yaşamının büyük bölümünü Nysa’da geçiren ünlü Coğrafyacı Strabon’dan almaktadır. Strabon devrin en önemli eğitim merkezlerinden biri Nysa’da eğitim görmüştür.
Kent özellikle Roma İmparatorluk egemenliği altındayken kültürel alanda önemli bir noktaya ulaşmıştır.”
Sabah serin olan hava sıcaklığı dağların eteklerinde iyice arttı.Güneşe rağmen antik kenti turlayarak otobüse bindik.
Gezinin son uğrak yeri olan AFRODİSİAS Antik kentine doğru yola çıktık.
“Aydın ili, Karacasu ilçesi, Geyre Mahallesi sınırları içinde yer alan Aphrodisias Antik Kenti, Menderes (Meander) Irmağının bir kolu olan Dandalaz (Morsynus) Çayı’nın oluşturduğu bereketli vadide, denizden yaklaşık 600 metre yükseklikte bir plato üzerinde yer almaktadır. Tarih boyunca, içinde bulunduğu nehir havzasının doğal özelliklerinden beslenen kentin Antik Dönem’deki en büyük zenginlik kaynağını ise kentin kuzeyinde, Babadağ eteklerinde yer alan mermer ocakları sağlamıştır.
Yerleşim tarihi MÖ 5. bin yıl ortalarına kadar uzanan Aphrodisias, MÖ 6. yüzyılda küçük bir köy görünümünde iken, MÖ 2. yüzyılda Menderes Vadisindeki yoğun şehirleşme döneminde kent devleti (polis) statüsü kazanmıştır. MÖ 1. yüzyılda Roma ile yakın ilişkilere sahip olan Aphrodisias, daha sonra Roma İmparatoru olarak Augustus unvanını alacak olan Octavian tarafından “Tüm Asya’dan kendime bu kenti seçtim.” sözleriyle koruma altına alınmış ve Roma Senatosu tarafından MÖ 39 yılında vergi muafiyeti ve özerklik gibi ayrıcalıklar tanındıktan sonra hızla gelişmeye başlamıştır.
Aphrodisias’ın arkeolojik önemi, Geç Helenistik Dönemden Roma ve Bizans dönemlerine kadar süren yoğun bir fikir ve değer alışverişini gözler önüne seren, büyük ölçüde mermerden inşa edilmiş yapıların ve bunlarla ilişkili kabartma ve yazıtların istisnai ölçüde iyi korunmuş olmasından gelmektedir. Aphrodisias, MS 1.-5. yüzyıllar arasında bütün Akdeniz dünyasında büyük üne kavuşan, başta Roma olmak üzere, İmparatorluğun dört bir yanında imzalarını taşıyan eserleri bulunan heykeltraşlar yetiştirmiştir. Mermer ocaklarının kente eşine az rastlanır derecede yakın olması, Aphrodisias’ın mermer heykel sanatı için yüksek kaliteli bir üretim merkezi haline gelmesinin önemli bir nedenidir. Bu özelliği sayesinde Roma İmparatorluğu’nun Asya Eyaletinde, dönemin mermer sanatı ve mimarisinin tüm yönleriyle araştırılıp anlaşılmasını sağlayan kentlerden biri olmuştur. Kente adını veren ve kent kimliğinin gelişiminde önemli rol oynayan Aphrodite kutsal alanının ve kentteki özgün Aphrodite kültünün de Akdeniz Havzasında geniş bir alanı kültürel açıdan etkilediği bilinmektedir.
Bu özellikleri nedeniyle, Aphrodisias Antik Kenti yaklaşık 2-3 km. kuzeydoğusunda bulunan antik mermer ocakları ile birlikte 2017 yılında Dünya Miras Listesi’ne kaydedilmiştir.”
“Afrodisias’ın medyada sıklıkla ünlü fotoğrafçısı Ara Güler tarafından tesadüfi biçimde keşfedildiği söylense de, Antik kent, 18. yüzyıldan bu yana bilinmektedir. İlk keşfedildiği bu dönemde şehir duvarlarına işlenmiş zengin yazıt koleksiyonunu kayıt altına almak üzere antik kente birçok keşif gezisi düzenlenmiştir. 24 Mart 2022 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Ara Güler’in katkısı ise yıllar sonra uluslararası camiada bu antik kentin ihtişamının tekrar öne çıkarılmasına katkıda bulunması olmuştur. köydeki insanların Aphrodisias’a ait sütun ve taşları, evlerinin ve işyerlerinin belli kısımlarında kullanıldığını görmüştür. Geri döndüğünde çektiği fotoğrafları dönemin sanatçı-aydınlarına göstermiş ama kimse ilgilenmemiştir. Daha sonra bir ABD dergisine fotoğraflarla birlikte yazıları göndermiş ve büyük ilgi görmüştür. Renkli resimler olursa 10 sayfa ayıracaklarını söylemeleri üzerine Ara Güler tekrar aynı yere gider. Resimleri çeker, yazısını yazar. Kendisinden daha detaylı yazılar istenince Kenan Erim ile görüşür ve yazılar yazılır. Kenan Bey de hafriyatlar için gerekli izinleri alıp detaylı çalışmalara başlar. Aphrodisias’ta ilk kazılar 1904-1905 yıllarında Paul Gaudin tarafından yapılmıştır. Hâlen sürmekte olan ve New York Üniversitesi tarafından koordine edilen Afrodisias kazılarının başlangıcı, 1961 yılından ölümüne kadar tüm kariyerini buraya adayan Kenan Erim’e dayanmaktadır. Bugün, çalışmaların devamı yine New York Üniversitesi himayesinde; Oxford Üniversitesi Lincoln Kürsüsü’nde Klasik Arkeoloji ve Sanat Profesörü olan Prof. R.R.R. Smith ile New York Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü’nde Prof. Christopher Ratte’nin ortak yönetimi altında sürmektedir. Sur duvarlarından itibaren 1 km.lik alan 1. Derece Sit Alanı ilan edilmiştir.”
Üç günlük gezi dolu dolu geçti. İki uygarlık dolaştık. İyonya antik uygarlığı ve Karya antik uygarlığı. Gezdiğimiz kentleri sayacak olursam. 1- Magnesia, 2- Priene, 3- Milet, 4- Apollon, 5- Heraklia, 6- Euromos, 7- Berçim, 8- Stratonikeia, 9- Nysa, 10- Afrodisias.
Ülkemiz medeniyetler beşiği, sayısız uygarlık gelmiş geçmiş. Deprem kuşağı içinde yer alması nedeniyle büyük yıkımlara uğramış. Üst üste yerleşilen alanlar olmuş, tümülüsler oluşmuş. Yerleşim alanları genellikle su kaynakları ya da yakınlarında olmuş. Stratonikeia ve Afrodisias antik kentlerinde olduğu gibi köyler antik kentin üzerinde kurulmuş. Kazı çalışmaları ile yeni taşınmışlar. Mısır uygarlıklarının dimdik ayakta kalmasının sırrı kumların altında kalarak doğal tabiat olaylarından ve insanların tahribatlarından uzak kalmaları olmuştur. Anadolu medeniyetleri doğa ve insan tahribatını sıklıkla yaşamıştır. Günümüzde hak ettiği değere ulaşamamıştır. Değerli eserlerin çoğu yurt dışına kaçırılmış, dünyanın meşhur müzelerinde görmek mümkündür. Turizmin deniz, güneş, kum olarak pazarlandığı bir dünyada rakiplerine fark atacağı bir coğrafyadır Anadolu medeniyetleri. Antik kentlerin her biri, dört mevsim turizm cenneti olabilir.
Üç gün içerisinde başka bir dünyada yaşadık. Antik kentlerin ve onların masalsı kahramanlarının büyüsüne kapıldık. Her kentin kuruluşunda aşkın, sevginin, inancın olduğunu gördük. Antik tanrıların hikayelerini heyecanla dinledik. Artık uyanma zamanı geldi. Gelecek zamanlarda başka antik kentlerin masal şehirlerine gitmek üzere sağlıcakla, hoşçakalın.