Güngör Kırkaya Deveci
Bugün 25 Ekim. Ben mesleğime bugün bir kez daha aşık oldum. Bu öyle bir aşk ki her geçen gün insanın yüreğinde alev alev yanıyor, yanıyor. Yıllar yıllar sonra emekli olduğum için ilk kez yüreğim acıyor. Ve anlıyorum ki öğretmenler emekli olamıyorlar. Yaşam boyu öğrenmek, öğretmek hiç bitmiyor dostlar.
Okul bahçelerinin cıvıltısı, çalan zilin sesine bir de çocuk kahkahaları karıştı mı yüreğimin bir yerlerinde sanki kuşlar havalanıyor. Pır pır durmadan kanat çırpıyorlar. Yerimde duramıyorum. Onlarla koşmak, ip atlamak, yakar top oynamak ne güzel olurdu.
Sevmenin, sevilmenin doruklarında çocuk sesleriyle dolu, dopdolu bir dünyada yaşamak… Belki de öğretmenliğin en güzel yönü. Saf, tertemiz, sıcacık bir çocuğun ellerinden tutmak belki de gazların en doyumsuzu…
Bugün Asil Nadir İlköğretim Okulu öğrencileri, öğretmenler günü nedeniyle, öğretmenlerine bir gösteri hazırlamışlar.
Tüm sınıflar ayrı ayrı özenle hazırlanmışlar. Hepsi tertemiz giyinmiş, süslenmişler. Bir heyecan, bir heyecan. Kıpır kıpır yerlerinde duramıyorlar. Giydikleri bembeyaz tişörtlerinin altından küçücük yüreklerinin atışı nasıl da belli oluyor. Ha bire göğüsleri kalkıp, iniyor. Soluk soluğa çocuklar.
Öğretmenler, son açıklamalarını yaparken öğrencilerine, en az onlar kadar heyecanlılar.
Bu çocukların içerisinde bir tanesi var ki görmeye değer. Masmavi gözlükleri, muzur muzur gülüşü, sevecen, sıcacık bakışlarıyla yüreğimi alıp götürüyor. O benim torunum Ayaz. İkinci sınıfa gidiyor. Oldukça zeki, ışıl ışıl parlayan gözleriyle annesini arıyor.
Sıranın en önünde sınıfça sahneye çıktıklarında yüreğim yerinden fırlayacak gibi oldu. Gözlerimden yaşlar istemsizce akıyordu. Yıllarca bu programları hazırlayıp,sunan bir öğretmen olan ben ilk kez ağlıyordum.
Biliyordum, onları hazırlayan öğretmenlerin heyecanını. Ben de taa yüreğimde duyumsuyordum bunu…
Hava soğuk mu soğuk. Çocuklar, öğretmenler kıpır kıpır. Ben biliyorum, şu anda onlar soğuğu bile duyumsamıyorlar. Tek düşünceleri aldıkları görevi başarıyla yerine getirebilmek.
Veliler de en az onlar kadar heyecanlılar. Hepsi kendi yavrusuna gözlerini dikmiş. Onunla birlikte gülüyor, belki de onun okuduğu bir şiiri, bir marşı ondan önce ezberleyip birlikte okuyup, söylüyorlar.
Ben 28 yıllık öğretmenlik yaşamımda hep böyle programlar hazırlayıp, sundum. Hep görev başındaydım. Bu yüzden de kendi çocuklarımın böyle özel günlerinde hiç yanlarında olamadım. Şimdi bakıyorum da tüm anne, babalar resim çekmede, videoya almada birbirleriyle yarışıyorlar.
Biz bir resim bile çekmemişiz çocuklarımızı. Ayaz’ı izlerken sıcacık bakışları, gülen yüzüyle, biraz dayısını, durmadan tişörtünü düzeltmesi, temiz, titizliği ve müziğe uyumlu , estetik bir biçimde kıvrım kıvrım, kıvırdığı elleriyle, annesini görüyor gibi izliyorum Onu.
Ayaz da biraz da kendi izliyormuşum gibi duyumsuyorum kendimi. Ben bravo diye bağırırken, dedesi Ayaz, diye bağırarak kendini Ayaz’ a göstermeye çalışıyor.
Gözlerimden akan yaşlar biraz da kendi çocuklarım içindi. Biz onları ne kadar çok ihmal etmişiz. Şimdi düşününce burnumun direği sızlıyor. Tam da bu yüzden, özeleştiri mi dersiniz, günah çıkarma mı dersiniz. Ne derseniz deyin !.. Bugün benim yaşadığım karmakarışık duygularımı anlayamazsınız…
Daha da ötesi ateş, barut ve acıların gözyaşlarına karıştığı, toprağının ise çocuklarının kanıyla sulandığı ülkemde, savaş tam tamtamlarının çaldığı şu günlerde çocuklarımızın umutlarının ve geleceklerinin yok olmaması için ne yapsak azdır diyorum.
Bunları düşündüğümde tüm çocukları bağrıma basıp, koruyup kollamak istiyorum. Onları pamuklara sarıp, sarmalayıp saklamak geliyor içimden…
Açlığın, yoksulluğun kol gezdiği ülkemde çocuklar açlıktan okullarda bayılıyorlar. Ve bizi yönetenler onlara bir öğün yemek verilmesini kabul etmiyorlar. Topu topu bir öğün yemek… Bu nasıl bir vicdandır böyle. O ellerinizi nasıl kaldırabildiniz? Anlamak mümkün değil.
Hani şu üç kuruş verdiğiniz, önemsemediğiniz öğretmenler var ya, o, üç kuruş maaşlarıyla kaç çocuğun karnını doyuruyorlar biliyor musunuz ?
Siz hiç açlıktan bayılmış bir çocuğu, okul kantinine götürüp karnını doyurdunuz mu ? Hiç onu yemek yerken izlediniz mi ? Bilemezsiniz. Aldığı her lokmayı çiğnemeden, çabuk çabuk yutuverişini. Her lokmadan sonra gözlerinde beliren ışıltıyı. Bembeyaz olmuş yüzünün, karnı doymaya başladıkça , normal rengine dönüşünü. Onu izlerken yaşadığınız acıyı anlayamazsınız.
Alt tarafı öğretmen diyorsunuz ya hani… Siz bir öğretmenin yüreğine sığdırdığı dünyayı anlayamazsınız.
Öğretmenler gününde nutuklar atmaya benzemez bu iş. Kocaman yürek ister. Sınırsız hoşgörü, sabır ister. Sınırsız özveri ister. Sevgi ister Sevgi.
Biliyor musunuz? İnsan bir şeyi sevmeden anlayamaz. Sevmeyi bilmediğiniz için de anlayamıyorsunuz zaten.
Biliyorum, yaşamda hiçbir şey kendimize ait değildir sanki. Yaşanılmamış ya da yarım bırakılmış o kadar çok şey var ki geride…
Belki de bugün ben yaşayamadığım, yarım bıraktıklarımın acısını duyumsuyorum yüreğimde.
Çok sağolun öğretmenlerim. İyi ki varsınız. Çok özel bir gün yaşattınız bana. Asil Nadir İlköğretim Okulunu kutluyorum.
Ve biliyorum ki, içinde Sevgi barındıranlar için bütün dünya tek bir ailedir…