Halim Bahadır
Yıl 1971 aylardan ocak, Deniz Gezmiş’in Ankara’da gerçekleşen bir banka soygunundan sonra vur emriyle arandığı günler. Öyle ki devletin silahlı güçleriyle Denizler arasındaki mücadele adeta bir köşe kapmaca oyununa dönüşmüştü. Büyük bir ekseriyeti asılsız çıkan ihbarlar doğrultusunda polis güçleri Ankara’da neredeyse basmadık yer bırakmıyor, deyim yerindeyse Ankara’nın altını üstüne getiriyor, ama her seferinde Denizleri ölü ya da diri yakalama çabaları boşa çıkıyordu.
Ben o süreçte İzmir’de MÖTBE BASKINI diye adlandırılan bir devrimci eylemden dolayı tutuklanmış Buca Cezaevindeydim. Cezaevi o günler bütünüyle Denizlerle devlet güçleri arasındaki o mücadeleye kilitlenmişti. Herkes haberleri büyük bir heyecanla izliyor, boşa çıkan polis baskınları adeta tezahüratlarla, “helal olsun çocuklara” nidalarıyla karşılanıyordu. Gazeteler sabahın erken saatlerinde “yakalanmadı” müjdesiyle koğuşlara ulaşıyordu.
20 yaşında çiçeği burnunda bir devrimci olarak Buca Cezaevinde Denizlerin yürüttüğü devrimci mücadelenin meşruiyet ve prestijinin yarattığı coşkulu havayı hücrelerime kadar tüm benliğimle hissediyordum.
O süreçte cezaevinin en itibarlı insanının ben olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. Herkesin gözünde ben, Denizlerin arkadaşıydım. Her gün bir koğuşa davet ediliyor, hararetli siyasal tartışmalara, sohbetlere katılıyor, benden yaşça çok büyük, çok ağır cezalara çarptırılan mahkumlar bile bana çok saygılı ve sevecen davranıyorlardı. Futbol oynadığım cezaevi futbol takımının en genci bendim ama, herkes bana ağabey diye hitap ediyordu. Devrimci hareketin o günler Denizlerin mücadelesinde somutlaşan sınır tanımayan prestiji Buca Cezaevi’nin kalın duvarlarını, demir kapılarını aşmış, o ana kadar çok az kimsenin varlığından haberdar olduğu 20 yaşında bir genci birden bire cezaevinin en ünlüsü durumuna getirmişti.
Şubat 1971’de cezaevinden tahliye olduğumda cezaevinin yargılanmaları biten hükümlüler bölümü dahil tüm koğuşlarla vedalaşmaya gittim, kısa sürede dost olduğum, beni bağırlarına basan bu insanlarla hem coşkulu hem duygu dolu bir şekilde vedalaştım.
Deniz yürüttüğü devrimci mücadeleyle zaten hepimizin idolü durumundaydı. Cezaevinde yaşadığım o süreçten sonra Denizler ve Deniz Gezmiş’in benim kalbimde ve duygu dünyadaki yeri hep çok özel olmuştur.
1972 yılında Denizlerle Mamak zindanında karşılaştık. Her fırsatta onların kaldığı hücreler tarafına geçer, onlarla sohbetlere katılırdım. Buca cezaevinde yaşadığım o günleri kendisine anlattığımda, yüzündeki o sevecen, kardeşçe, ağabeyce sımsıcak ifade ve elini omuzuma koyarak; “lazoğlu- bana öyle hitap ederdi- daha göreceğimiz çok güzel günler var” deyişi hep bende kaldı. 50 yıldan fazla bir zaman geçti, yine o anki gibi taptaze, yine hep bende…