Salim Çetin’in 20 Ekim 2023 tarihli Yenigün Gazetesi’ndeki köşe yazısıdır.
Mayısta geldiğimiz Özbek’ten artık İzmir’e dönüyoruz.
Koca bir yaz bitti.
Yakamozlu gecelerde usul usul dalgalarının sesini dinlediğimiz denize, yaz akşamlarına, çimlerde rakıyla dinlediğimiz müziğe, komşularla akşam boyu sürdürdüğümüz sohbetlere, çocukların, gençlerin bize hayatın ritmini hatırlatan sevimli yaramazlıklarına şimdilik noktayı koymanın zamanı.
***
Gençliğimizde, haksızlıkların kol gezdiği bu düzeni değiştirmek, adil ve herkese eşit imkânlar sağlayacak noktaya getirmek en başta gelen amaçtı, onu başaramadık ne yazı ki.
Bu yıl seçimlerle bu hevesimiz az da olsa gerçekleşir dedik, o da olmadı.
Çağdaş ve güzel bir ülke hevesimiz kursağımızda kaldı.
Artık olur mu, zamanın ruhu ve sevgili halkımızın ‘feraseti’ ne yazık ki bu dünyanın olabileceğine ihtimal tanımıyor gibi.
Her neyse, yaşam bütün politik gelişmelerin ötesinde hızla sürüp gidiyor.
Seneye aynı şeyleri yaşar, burada olur muyuz?
Yaşananlar yüzde yüz bir garantiyi vermiyor gibi; insanoğlunun savaşlarla birbirini yok etmeye bu kadar ‘tutkulu’ olması, ne bileyim iklim krizi ya da beklenmedik başka şeyler yanımızda yöremizde kol gezmiyor mu?
Bu yüzden hiçbir şeye garanti gözüyle bakmamak en iyisi!
Gene de iyimser olmayı elden bırakmamak, Çetin Altan ustanın deyişiyle enseyi karartmamak şimdilik en iyisi!
O halde 2023’ün yazına veda edip kışa doğru yola koyuyalım!
***
Balkondan denize bakıyorum.
Zakkumların arasında uzanan benzersiz bir tablo gibi.
Deniz dediysem okyanus sanmayın, küçücük bir koy.
Bir yanından öbür yanına yüzerek gidip gelebiliyorsunuz.
O yüzden en çok çocuklar seviyor.
Ona da veda zamanı.
Ya tekneler…
‘Yalnızlığın başkenti’ gibiler.
Dalgalarla kendi etraflarında cebelleşip duruyorlar.
Yaz yorgunluğu her hallerinden belli.
Oysa birkaç hafta önce Gülbahçe, Balıklıova, Mordoğan koyları onlar için günlük rutindi.
Şimdi birileri onlara gelecek mayısa kadar bekleyin, dedi âdeta!
Onlar da buna uyuyorlar…
***
Ben bu yaz bitiminde en çok kedilerin payına düşene üzülüyorum.
Bir sezonluk mutlulukları birden savaştan arta kalmış insan hallerine dönüşüyor.
Düzenleri altüst oluyor.
Kış onlar için kâbus olmalı, bir dahaki yaza kadar hayat onlara âdeta dayanıklılık testini dayatıyor, kalanlar hayata devam, öbürleri eleniyor.
Ne kötü!
Hayatın adaletinin olmadığı bir kez daha kanıtlanmış oluyor böylece.
***
Oysa onlarla başlıyor bizim günümüz, güneşin doğuşunu onlarla karşılıyor, evin kapısını açtığımızda ilk onları görüyoruz.
Balkonda pencere kenarında Nazlı’yı görmediğimde canım sıkılır, merak ederim nerde diye.
Sonra aşağıda Yaman, apartto bekleyen Keke.
Nazlı ağırbaşlı, evin içine asla girmez. O yüzden öncelik onundur, mama ilk ona verilir.
Bu ihtimamda biraz da hasta olmasının payı var.
Veterine götürüp iğne yaptırdık ama sıkıntısı geçmedi daha.
Sonra ‘edepsiz’ Yaman var. O da balkonda bizi karşılayanlardan…
Canı sıkılınca sinekliğe tırmanıyor, ben buradayım demesi böyle galiba!
Bizim torun Ege buradayken onunla çok oynardı, ona da oradan kanım bu nedenle ısınmış olmalı. Bütün şımarıklıklarını sineye çekiyor, kıyamıyorum…
Bir de Keke…
Daha önce evde bakılmış, onun için tek amacı kendini evin içine atmak.
Bunu çoğu kere de başarıyor.
Kızamıyorum ve her seferinde dışarı çıkarıyorum.
***
Dostlarla böyle bir hengâme işte!
Sonra eşim hepsinin mamasını, suyunu veriyor.
Anlaşıyoruz. Sıra, başlarını okşamaya geliyor.
Hepsiyle iyiyiz.
Gözlerinde sevgi ve minneti görebiliyorum.
Bu bize de iyi geliyor.
Sait Faik boşa dememiş ya “Her şey sevgiyle başlar…”
Bakalım kış onlara neler getirecek, onlarla tekrar görüşebilecek miyiz?
Bilmiyorum, hayat sürprizlerle dolu, değil mi?
Sonrası zaten iyilik, güzellik.
***
Akşamları bahçeye gelen birkaç kirpimiz de var.
Çimlerde badi badi yürüyüp kendilerince uzun yol kat ediyorlar…
Mamalara onlar da ortak.
Son zamanalarda kedilerle arkadaş oldular zaten…
Onları da görünce yüzümüzde bir tebessüm beliriyor.
***
Ya evler!
Sakinleri gidince evler de değişiyor, birden panjurlar çekiliyor, balkonlar gereksiz eşyayla doluyor.
Hilmi Yavuz’un şiirindeki gibi:
“Akşam kayboldu balkonda; iyi! / bense sanki odalarda gibiyim; ev içleri daima hüzünlü olur; öyleyse o ev içlerinden biriyim…”
Toplandı eşyalar, kapılar çekildi, belli ki uzun bir kış girecek araya!
***
Bekir Coşkun bir köşe yazısında, yazdan sonra en çok panjurlarını kapalı gördüğü evlere üzüldüğünü yazmıştı, yıllar önce.
Şimdiden sitenin evlerinin nerdeyse yarısının panjurları inmiş durumda.
Terk edilmiş, sessiz…
Nereden bakarsanız bakın; yaz bitti, biz gidiyoruz!
Murathan Mungan’ın dediği gibi, çoğu söylenmemiş şeyler geriye kalsa da biz gidiyoruz!
“Yaz Bitti
(…)
yazın bittiği her yerde söylenir / söylenmeyen şeyler kalır geriye / ve sonra hiçbir şey olmamış gibi / ağır, usul bir hazırlık başlar / uykuya benzer yeni bir mevsime / orda, burda, ev içlerinde, kır kahvelerinde, deniz kenarlarında / incelen yazın akşam esintilerinde / zaman usulca sıyrılır aramızdan…”
Ve sahiden yaz bitti. İzmir’e gidiyoruz!
KAYNAK: https://www.gazeteyenigun.com.tr/makale/17236941/salim-cetin/yaz-bitti-gidiyoruz