Samimiyeti ve mahcubiyeti diğer bütün duygulardan daha fazla önemsiyorum…
Sevgi almak değil, vermektir bana göre… ne yazık ki günümüzde genelde alınıyorsa sevgi diye tanımlanıyor… Balığı seviyoruz ve öldürüp yiyoruz… güzel bir tanımlama…
Gerçek sevgi almak değil, vermektir…
Çıkar ummadan, beklemeden, istemeden…
Balığı yiyen adama sormuşlar “neden yiyorsun?” “çünkü seviyorum..” diyor ya hani, onun gibi değil!..
Ooo… seviyorsun… Onu yakaladın, öldürdün ve yiyorsun… Sen Balığı sevmiyorsun kendini, balığı yerken duyduğun lezzeti seviyorsun…
Ne yazık ki sevgilerin pek çoğu günümüzde balık sevgisi gibi… Benim çıkarım ne, sen bana ne vereceksin…bana ne veriyorsun, ne alıyorum?… İnsanlar önemli bir hata yapar ve sevdiklerine verdiklerini sanırlar. Oysa gerçek sevgi aldıkça değil, verdikçe olanıdır… diğeri çıkar ilişkisi…
Gerçek sevgi almak değil, vermektir…
fizikselliği, dünyevi sahiplikleri birinci plana koymayanları;
kendini fazla önemsemeyen, resmiyeti beceremeyen, karşıdakine “abi, abla, kardeşim” şeklinde hitap edilen ilişkileri seviyorum. birinin açığı ortaya çıktığında bunu kullanmayan, aksine yüzü kızaran insanları seviyorum…
Çıkarı bitince uzaklaşmak için bahane üretenleri… Bu yolda önce yazıp, sonra oynayanları değil…
Sokak hayvanlarına şefkatle bakanların, karşısındaki kişiyi ışıldayan gözlerle dinleyenlerin, garsonlar yorulmasın diye masayı peçeteyle silenlerin dünyayı daha yaşanılır bir yer haline getireceklerine inanıyorum.
Geri kalanların, masanın üstünde duran peçetelikten farkı yok benim için.
Dünyayı, demli çay istediği halde açık gelen çayı garsona zahmet olmasın diye iade etmeyip içen insanların hassasiyeti kurtaracak…