Datça’dan Selam Var…
19 Aralık
MÜJDELER OLSUN. DATÇA
ZEYTİN REKORU KIRACAK!
Mutlu edici bir başlık değil mi?
Keşke öyle olsa.
Keşke Datça zeytin üretiminde Türkiye rekoru kırsa.
Hayal gibi.
Ama umutsuz olmayalım.
Çünkü zeytin üretiminde değil ama zeytinyağı fabrikasında(mengen) rekoru ha kırdı, ha kıracak.
Son bir yılda dağ taş mengen doldu.
Yaşadığımız Mesudiye’de 15’e yakın yeni zeytinyağı fabrikası açıldı.
Yarımadadaki sayıyı düşünmek bile istemiyorum.
Bunlar ruhsatta “fabrika”, normalde “villa”.
Olay şöyle.
Bazı kurnazlar yasalarda buldukları bir açıkla Tarım İl ve İlçe Müdürlükleri’ne “zeytinyağı fabrikası kuracağım” diye başvuruyor.
Gerekli izni ve ruhsatı aldıktan sonra inşaatı yapıyor.
Elektriği, suyu bağlatıyor.
Al sana fabrika.
Peki nerede üretim.
Üretim ne alaka.
Çünkü işlevi konut.
Fabrika ruhsatlı villa.
Ohhhh ne ala, ne ala!..
Bu yöntem o kadar yaygın ki, halkın dilinden düşmüyor.
Hatta 2-3 aracının ruhsat için vatandaştan euro bazında yüklü para istediği ve Tarım Müdürlüğü’nden gerekli izinleri aldıkları iddia ediliyor.
Bu iddia kulaktan kulağa yayılıyor.
Umarım doğru değildir.
Şimdi gerçeği açıklama görevi Muğla Tarım Müdürlüğü’ne düşüyor.
Bugüne kadar kaç tane zeytinyağı fabrikası ruhsatı verdiniz?
Bunların kaç tanesi üretim yapıyor?
Yapmayanlarla ilgili bir yaptırımınız oldu mu?
Açıklarsanız memnun oluruz.
Peki bu konuda Datça Belediyesi ne yaptı, ne yapıyor?
Suyu MUSKİ’nin, yolu büyükşehirin, gürültü kirliliğini iktidarın üstüne atan Datça Belediyesi bu konuyu da Tarım Müdürlüğü’ne mi ihale ediyor acaba?
Eğer öyleyse siz ne iş yaparsınız arkadaşlar.
İmar Komisyonu başkanınız kaçak havuz yapar.
Meclis üyeleriniz rantiye, şantiye yarışında.
Vatandaşın arsasına çökenler var.
Onun oğlu, bunun eşi, şunun damadı bir bir işe alınır.
Belediye ne iş yapar?
İmar İşleriniz olayın farkında mı, yoksa Ilıca Kamping parkında mı?
Ilıca Kamping demişken soralım.
Sayın Gürsel Uçar. Bana en az iki kez “yıkacağım orayı” demiştiniz.
Ama yıkamadınız.
Neden?
Belediyenin gücü mü yetmedi?
Yoksa “yıkarsak altında biz de kalırız” diye mi düşündünüz.
Kim bilir!
HİZMETTE SINIR YOK!
Yaz kış sürekli elektriklerimiz kesiliyor ama hamdolsun modernleşiyoruz!
Boşverin patlayan trafoları, arızalanan ev aletlerini.
Baksanıza, Betçe tarafında Knidos yolu üzerine dev gibi elektrik direkleri koydular.
Sorsan, “ihtiyaç var, yolu aydınlatıyoruz” diyecekler.
Gerçekten ihtiyaçtan mı?
Olabilir!
Ama halkın ihtiyacından olmadığı kesin.
Kendilerinin daha çok paraya ihtiyacından.
Çünkü o elektriğin parası bizim cebimizden çıkacak.
Arkadaş teknoloji gelişti.
Datça 11 ay güneş görüyor.
Komşu Yunanistan’ı örnek alıp bu direkleri güneş enerjili yapsana.
Yanı başımızdaki Tilos Adası’na bir baksana.
Olmaz!
“Halka hizmet” diye yazılır, “Şirkete hizmet” diye okunur.
“Eski zamanlarda hakikat alimleri vardı.
Hakkın yolunda, riyadan kaçan.
Sonra devran değişti.
Gözünü saraya diken alimler türedi.
Gaziler servet için namlarından geçti.
Birileri zenginleşirken öbürü bir ekmeğe muhtaç oldu.
Halbuki.
Arzın nimetleri cümlemizin hakkıdır.
Ve dahi.
Yarin yanağından gayrısında ortaktır.
Saray da saltanat da sipahi de, hepsi ama hepsi zulmün mahsulüdür.”
Şeyh Bedreddin/1410
18 Aralık
MOTORLARI MAVİLİKLERE SÜRMEK
Bir şarkı, bir türküden öte, adeta bir marştı.
Umudun haykırışıydı.
Nazım Hikmet yazmış, Edip Akbayram’ın yorumuyla tanınmıştı.
Dilden dile yayıldı, meydanlara, direnişlere, barikatlara ulaştı.
“Çocuklar inanın inanın çocuklar
Güzel günler göreceğiz güneşli günler
Motorları maviliklere süreceğiz
Güzel günler göreceğiz güneşli günler.”
Bestekarı usta müzisyen Alp Murat Alper’di.
Bir başka müzisyen, “Berfo Ana” eseriyle tanıtan 15 yıllık dostum Savaş Öztürk ile Datça’ya gelirler de beni görmeden giderler mi?
İyi ki geldiler.
Mutlu, keyifli bir gece geçirdik.
Peki bu kış günlerinde nereden çıktı bu ziyaret?
Bir ideal uğruna gelmişler.
“Güzel günler göreceğiz. İnan” dediler bana, “inan”.
Kim istemez motorları maviliklere sürmek.
Mutlu, güzel günler görmek.
İnandım gitti.
17 Aralık
EVET, “BEN DE VARIM” DİYORUM.YA SİZLER?
“Altı yedi bin yıl önce kayığı ilk yüzdüren dalgalar ve dalgalara ilk binen kayıklar hep buralıydılar.”
Cevat Şakir böyle söz eder Datça sularından.
O da bu sularda doğdu.
Poseidon’un fırtınalarıyla kabardı, Afrodit’in köpükleriyle yıkandı.
Onlarca yıl Arşipel’e(Ege Denizi) meydan okudu.
Ne Zephyros(Batı rüzgarı), ne Boreos(Kuzey rüzgarı), ne de Notos(Doğu rüzgarı) baş edebildi onunla.
Bu sularda Şafak tanrıçası Eos ile açtı gözlerini, alacakaranlık tanrısı Astraio’la kapattı.
Her gece gökler çelenk çelenk yıldızları doğururken, o engin dalgalarla boğuştu.
Yelkeni yırtıldı, halatı koptu, motoru bozuldu, yan yattı ama asla batmadı, asla karaya oturmadı.
Mutlaka ama mutlaka teknesini bir limana ulaştırdı.
Çok dümenler döndüren insanların, rotası belli olmaz.
Onun rotası belli.
Rotası Datça Belediye Başkanlığı.
Datça Tahtası Eksikler Partisi(DATEP) adayı.
Diyor ki;
“Ben gemileri yakıyorum, geri dönüş yoktur artık. Benimle gelen gelsin, gelmeyen oturup zafer seyretsin!”
“Güçlü bir Datça için evet ben de varım” diyorum.
Sen de var mısın Yusuf Ziya Özalp abi.
Ya sen Aslan Atilla Yorulmaz
Sizler de var mısınız dostlar?
İyi pazarlar.
OYUMU AÇIKLIYORUM
Mesleğim gereği Datça’da belediye başkan aday adaylarıyla tek tek görüşüyorum.
Görüşme dediğim fikir alış verişi.
Nasıl bir Datça olmalı konusunda düşünce paylaşımı.
Aman ha.
Yanlış anlaşılmasın.
Belediyede bir görev almak gibi derdimiz yok.
Olamaz da.
Gazeteci gazeteciliği yapacak, yerel yönetici yöneticiliğini.
Buna rağmen kiminle görünsek hemen niyet okumalar başlıyor.
Onun adamı, bunun adamı.
Gülüp geçiyoruz elbette.
Kesin aday açıklanınca izlenimlerimi, yorumlarımı, varsa eleştirilerimi artısıyla eksisiyle sizlerle paylaşacağım.
Peki tarafın ne diye soruyor dostlar.
Tarafım DATEP.
Datça Tahtası Eksikler Partisi.
Bugün parti başkanı Sinyor Kaptan ve baş kurucu Yusuf Ziya Özalp ile bir araya geldim.
Yerel seçimlere sessiz sedasız hazırlanıyorlar.
Sistem dışılar.
Ser verip sır vermiyorlar.
Ama inançlılar.
Hemen partiye üye oldum.
Görevim DATEP’i ulusal çapta duyurmak.
Diyeceksiniz, yav arkadaşlar delilere oy verilir mi?
Bugüne kadar akıllılara verdik de ne oldu.
Unutulmalı ki, delilik ile dahilik arasında çok ince bir çizgi var.
Ayrıca, bir deli bir akıllıya çok şey öğretir ama bir akıllı bir deliye hiçbir şey öğretemez.
Yaşasın DATEP.