Datça’dan Selam Var…
Fenerbahçe’nin UEFA Konfederasyon Kupası’nda Olimpiyakos ile eşleşmesi üzerine Fatih Terim’in “şimdi yandık” dediğine inanıyorum.
Hatta karalar bağlamıştır.
“Fatih Terim ile bu eşleşmenin ne alakası var” diye soranlar olabilir.
Elbette yok ama mutlaka bir alaka kuracaklar olacak.
Terim’in Panathinaikos teknik direktörü olması masabaşı uydurma haberler yapanlar için bulunmaz Hint kumaşı.
Yakında spor medyasında manşetleri göreceksiniz.
“Fatih Terim Olimpiyakos’un sırlarını Fenerbahçe’ye verdi!”
Ya da yazan kötü niyetliyse şöyle.
“Fatih Terim Fenerbahçe’nin sırlarını Olimpiyakos’a verdi!”
Bu kadar da olmaz demeyin.
Geçmişin arşivlerini karıştırın benzer masabaşı manşetlerden bol miktarda bulabilirsiniz.
Bu tür asparagas haberlerden Türkiye’de görev yapan birçok yabancı teknik adamın ülkesinde başına neler neler geldi unutmayın.
Fatih Terim’in çeyrek final rövanş maçları oynana kadar ağzından çıkacak her kelimeye dikkat etmesi gerekiyor.
Çünkü hem bizde, hem de Yunanistan’da aportta bekleyenler var.
Bizden söylemesi.
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/fatih-terim-simdi-yandi-sedat-kaya-yazdi-775786h.htm
***
MARABA
Yabani bir bezelye türü Lathyrus cicera.
Yassı bacaklı tavus kuşu da deniliyor adına
Antik çağda Milanolular yemeğini yaparmış.
Datça kırsalında yağmur dindi, güneşle birlikte açtılar.
Maraba dediler doğaya.
Yesek mi acaba?
***
YAKIŞMIYOR
Datça gibi birbiriyle barışık, güler yüzlü, hoş görülü insanların yaşadığı bir cennete belediye başkan adaylarının pankartlarını kesme ilkelliği yakışmıyor.
Pankartları kesilenler İYİ Parti adayı Serkan İğci ile Yeniden Refah Partisi adayı Muammer Cevahirefendioğlu
Şimdilik bu kadar.
***
Muğla’nın erkeği de, kadını da birdir. Bu oyuna gelmez.
Villasının tuvaleti için halkın ormanına çöken zihniyet artık ağzıyla kuş tutsa güven vermez.
***
DATÇA’DA TÜRKİYE İTTİFAKI
Yerel seçimlere kısa bir süre kala Muğla’nın Datça ilçesi Mesudiye mahallesinde muhtar adayı Erdem Demirtaş siyasi partilerin yapamadığını yaptı ve ekibinde bir Türkiye ittifakı oluşturdu.
Muhtar adayı Demirtaş’ın aza listesinde CHP, AKP, MHP gibi çok partiden, her siyasal düşünceden isimler var.
Parti aidiyetini bir kenara bırakıp Mesudiye’ye hizmet için el ele verdiklerini söylüyorlar.
Fotoğraf çektirirken kimi sol yumruğunu kaldırıyor, kimi bozkurt, kimi de zafer işareti yapıyor.
Muhtar adayı Erdem Demirtaş, “Çok renkli, çok sesli Mesudiye’de yapılması gerekeni yaptık. Farklı partilerden, farklı görüşlerden insanlar hizmet için bir araya geldik. Hepimiz bu cennet beldede aynı havayı soluyor, aynı suyu içiyoruz. Ölünce aynı mezarlığa gömüleceğiz. Farklılıklar bizim zenginliğimiz. Bu zenginliğimizi halkımızla paylaşmak için varız. Seçilirsek Mesudiye’nin sorunlarını çözmek için kafa kafaya verip, ortak bir akılla belediyeye, kamu yetkililerine bilimsel, somut önerilerle gideceğiz” dedi.
***
GAZETECİSİN, SORSANA!
Özelden, genelden yoğun istek geliyor.
“Bağımsız başkan adayı Mesut Yar ikametgahını Datça’ya aldırdı mı? Burada oy kullanabilecek mi? Gazetecisin, sorsana.”
Buyur buradan yak!
Sorsak, “niye sadece ben, tüm adaylara soruldu mu?” serzenişi.
Sormasak, al başına şaibe!
En iyisi soralım.
Mesut Yar ‘a sordum.
“İkametgahınız Datça’da mı, burada oy kullanabilecek misiniz?”
Güldü ve gönderdi.
***
OTOBÜS TAŞLAMAK İSTİYORUM
Şu seçim otobüsleri oldum olası beni strese sokuyor.
Hem görüntü, hem gürültü kirliliği.
Trafiği de cabası.
“Göreve gelirsem gürültü kirliliğine son vereceğim” diyen başkan adaylarının bugünlerde seçim otobüslerinden yaptıkları yüksek desibelli yaygara size de tutarsız ve itici gelmiyor mu?
Hele hele köyleri gezerken bırakın biz insanları hayvanlar, böcekler bile kaçacak yer alıyor.
Geçen gün Mezgit’ten biri geçti, köpekler sinirden havlamaya başladı.
Düşünün gerisini.
Üstelik kulağımızın zarını delen o otobüsler/minibüsler bizim cebimizden partilere verilen bütçeden alınıyor.
Kendi paramızla çile çekiyoruz.
Avrupa’da bunun örneği var mı?
Devletten pay alamayan TİP’in digital otobüsü bu yüzden çok hoşuma gitti.
Siyaset değişime şu bol patırtılı, gürültülü seçim otobüslerinden başlasa ne güzel olur değil mi?
Söz otobüsten açılmışken, olumlu bir haber vereyim size.
CHP Muğla Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ahmet Aras geçtiğimiz cumartesi Datça’daydı.
Seçim otobüsü bağımsız aday Mesut Yar’ın ofisinden geçerken Türk bayrağı ile Atatürk pankartını koparıyor.
Bağırış, çağırış bir tantana kopuyor.
Neyse ki, CHP Datça İlçe Başkanı Sezai Oz hemen devreye giriyor, Mesut Yar’ı arayarak özür diliyor ve kopan bayrak ile pankartı yerine astırıyor.
Güzel hareketler bunlar.
Ama otobüssüz olsa çok daha güzel!
***
‘İYİ VE KÖTÜ’NÜN YÜZÜ AYNIDIR
Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük sanatçılarından ve dehalarından biriydi Leonardo da Vinci.
Filozof,astronom, mimar, mühendis, matematikçi, anatomist, müzisyen, heykeltıraş, botanist, jeolog, kartograf, yazar ve ressamdı.
En ses getiren eserleri Mona Lisa ve Son Akşam Yemeği’ydi.
“Son Akşam Yemeği”ni Dük Lodovico Sforza istemişti Leonardo’dan.
Hıristiyan inancına göre Hazreti İsa’nın çarmıha gerilmeden önceki akşam havarileriyle yediği son yemekti.
Yemekte İsa’yı ele veren havarisi Yahuda da vardı.
1495 yılının Ekim ayıydı.
Leonardo da Vinci, ‘Son Aksam Yemeği’ isimli resmini yapmaya başladığında büyük bir sorunla karşılaştı.
“İyi”yi İsa’nın bedeninde, “Kötü”yü de İsa’nın havarisi olan ve son akşam yemeğinde ona ihanet etmeye karar veren Yahuda’nın bedeninde tasvir etmek zorundaydı.
Model için bir “İyi”, bir de “Kötü” insan bulmalıydı.
Resmi yarım bırakarak bu kişileri aramaya başladı.
Bir gün bir koronun verdiği konser sırasında, korodakilerden birinin İsa tasvirine çok uyduğunu fark etti.
Onu poz vermesi için atölyesine davet etti.
Sayısız taslak ve eskiz çizdi.
Aradan 3 yıl geçti.
‘Son Akşam Yemeği’ neredeyse tamamlanmıştı.
Ancak henüz Yahuda için kullanacağı modeli bulamamıştı.
Santa Maria Della Grozia Manastırının kardinali, resmi bir an önce bitirmesi için ressamı sıkıştırıyordu.
Günlerce aradıktan sonra Leonardo, vaktinden önce yaşlanmış genç bir adam buldu.
Paçavralar içindeki bu adam sarhoşluktan kendinden geçmiş bir durumda, kaldırım kenarına yığılmıştı.
Leonardo, yardımcılarına adamı güçlükle de olsa kiliseye taşımalarını söyledi.
Cünkü artık taslak çizecek zamanı kalmamıştı.
Kiliseye varınca yardımcılar adamı ayağa diktiler.
Zavallı, başına gelenleri anlamamıştı.
Leonardo adamın yüzünde görülen inançsızlığı, günahı, bencilliği resme geçiriyordu.
İşini bitirdiğinde, o zamana kadar sarhoşluğun etkisinden kurtulmuş olan berduş, gözlerini açtı ve o harika duvar resmini gördü.
Şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle şöyle dedi:
‘Ben bu resmi daha önce gördüm!.’
Leonardo şaşırdı.
“Ne zaman?”
‘Üç yıl önce’ dedi adam.
‘Elimde avucumda olanı kaybetmeden önce.
O sıralarda bir koroda şarkı söylüyordum.
Pek çok hayalim vardı.
Bir ressam beni İsa’nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti.”‘
Brezilyalı ünlü yazar Paulo Coelho böyle anlatır bu hikayeyi.
Sonuna da şunu ekler.
“İyi ve Kötü’nün yüzü aynıdır. Herşey insanın yoluna ne zaman çıktıklarına bağlıdır.”
Farkında mısınız, buram buram seçim kokan bu günlerde iyi ve kötünün yüzü aynı.
Özellikle partilerin whatsapp gruplarındaki yazışmalarda.
Aman dikkat.
Ya bal yiyeceğiz.
Ya da iğne.
İyi pazarlar.