Datça’dan Selam Var…
İNKAR TUTSAKLIKTIR
“Bakkal Karabet’in ışıkları yanmış.
Affetmedi bu ermeni vatandaş.
Kürt dağlarında babasının kesilmesini.
Fakat seviyor seni.
Çünkü sen de affetmedin
Bu karayı sürenleri Türk halkının alnına.”
Nazım Hikmet/Akşam Gezintisi
“Annesi İsmail Ağa’ya şöyle öğütler: ‘Bir de senden dileğim, oğlum, o kasabaya gidersen, o Ermenilerden kalma evleri, tarlaları kabul etme. Sahibi kaçmış yuvada, öteki kuş barınamaz. Yuva bozanın yuvası olmaz. Zulüm tarlasında zulüm biter.”
Yaşar Kemal/Yağmurcuk Kuşu
“Ötekiler düşmüşler yazıya yabana, Ermenilerin çiftliklerini, Yörüklerin kışlaklarını, öteki hazine tarlalarına pay ediyorlar, bir türlü de gözleri toprağa doymuyordu. Taşkın Halil Bey, Zülfü, emekli yargıç Hüdai, Mustafa Rüştü Bey, bunların hepsi hepsi birer sahtekârdı. Hepsi, Çamuroğulları, Tazıgiller, Yiğitoğuan üç beş yılın, Cumhuriyetin şişirdiği kenelerdi.”
Yaşar Kemal/Yağmurcuk Kuşu
“Birkaç kişinin zihniyetinden çıkan bu hata, asırlardan beri aynı vatan üstünde kapı komşu geçinmiş, hayat-ı içtimaiye, siyasiye, iktisadiye velhasıl umumiyede birbirini tamamlamış iki anasırın samimiyetlerini bulandırmaktan başka bir neticede tevlid edemezdi ve nitekim etmedi. Dünyada her milletten müfrit insanlar çıkabilir; şüphesiz Ermenilikten de bu kabil insanlar çıkmamış değillerdi. Fakat acaba küçük bir hizibe kızıp bütün bir milleti kırmak sevdasında bulunmak, o hazin efradından daha müfrit hayalata kapılmak değil midir?.”
Mustafa Kemal’in çıkardığı Minber Gazetesi/ 9 Kasım 1918
“Harbi Umumiye’nin (Birinci Dünya Savaşı’nın) başlangıç safhalarından bahsetmek istemem. Zaten İtilaf Devletleri’nin bahsettikleri de bittabii maziye ait fazahat (alçaklık, rezillik, utanç verici işler) değildir.”
Mustafa Kemal/Erzurum mebusu, hükümet başkanı meclis konuşması, 24 Nisan 1920
“Ne demek gazilere para yok. Ben Kars’ta Ermeniler’den yetmiş araba mücevher alıp Ankara’ya gönderdim. Ne oldu bunlar? Kimler cebine attı bu paraları?”
Deli Halit Paşa/ Ardahan mebusu meclis konuşması, 9 Şubat 1924
*
23.5 NİSAN
Sancılı on yıllardan çıkmış ulusun tarihinde çok önemli bir ak gündür 23 Nisan. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” düsturunun meclis salonuna perçinlendiği gündür. Ve böyle bir günün ‘yaşam’ denilen çocuğa ve geleceğe akıtılan mirasıdır. Türk ulusunun belki de en akıllıca yaptığı öngörünün tarihidir. ‘Gelecek’ ve ‘çocuk’ ne de güzel buluşturulmuştur öyle. Ve de ne ustaca bir değerlendirmedir yıllar sonra 23 Nisan’ı sadece Türkiye ile sınırlı tutmayıp bütün dünyanın çocuklarıyla paylaşma düşüncesi. Türk çocuklarına da dünya çocuklarına da kutlu olsun.
Yeryüzünün dört bir yanına ‘savrulmuş’ Ermeni ulusunun tarihinde çok önemli bir kara gündür 24 Nisan. Üç-beş Ermeni yan yana gelmeye görsünler. Alırlar ellerine pankartları dökülürler sokaklara hemen. Nedir bütün bunların sebebi, niçin yollara düşer bu insanlar 24 Nisan’da? Tarih, 24 Nisan 1915’in şafak vakti. Özellikle İstanbul’daki Ermeni aydınlar, yazarlar, sanatçılar, öğretmenler, avukatlar, doktorlar, mebuslar teker teker alınırlar evlerinden. Götürülürler… Ve bir daha da geri dönmezler. İşte, birkaç gün sonra bütün Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde gerçekleştirilen ‘tarihsel Ermeni dramı’nın başlangıcıdır bu tarih.
Kim nasıl anlayabilir bunu bilemiyorum ama hem Ermeni olmak, hem Türkiyeli; hem 23 Nisan’ı yaşamak bütün coşkusuyla ve ertesi günün bir parçası olmak bütün hüznüyle. Kaç insan bu ikilemi yaşıyordur şu yeryüzünde? Ne anlaması kolay ne de anlatması.
Dilerim kimse de yaşamasın bu ikilemi bir daha.
23 Nisan nasıl daha bir coşkuyla yaşanır? 24 Nisan nasıl hafızalardan sildirilir? Bütün bunlar çözümsüz sorular değil aslında. 23 Nisan bütün çocukların olacaksa eğer ben derim Ermenistanlı çocukların da olsun bir biçimiyle. Çağırın onları da bu kutlamalara. Barıştırın çocukları birbirleriyle, tanıştırın. Sadece 23 Nisan da olmasın, 24 Nisan’ı da katın içine. Daha da uzasın o günler, bütün Nisan’ı katın, bütün baharı katın. Hadi siz beceremiyorsunuz diyelim, var olan kinler engel buna. Bırakın bari dünyayı çocuklara, onlar bu işi halleder, yeter ki engel olmayın siz.
Bir başka severim 23 Nisan’ları. Hem, bizim de hanımla evlendiğimiz gündür aynı zamanda. Gerdeğe girişimiz de 23 Nisan’ı 24 Nisan’a bağlayan geceye rastlar. İlk çocuğumuza can verdiğimiz andır o. Ne 23, ne de 24 Nisan. 23,5 Nisan’dır belki de o an.
Hrant Dink
(Agos, 23 Nisan 1996)
*
“Güneşin ilk ışıklarıyla çık sokağa
telaşlı gürültüsüyle yolunu kesecek bir okul bahçesi
solmuş formaları ve boyasız kunduralarıyla
selamlayacak çocuklar seni
kızların perçeminde bir bahar
vitrin çatlatır oğlanların afacan sesi
kavgalar, oyunlar, sefertasları
şehirler yıkar, şehirler kurar çocukların neşesi
her çocuk biraz eşkıya, biraz umuttur yakından baktığında
çok yaşayın çocuklar
ama, yaşamayın bizim gibi.
siz, çok yaşayın çocuklar.”
Hovhannes Tumanyan