Siyaset sadece parti binalarında sürmüyor, kahvede, lokalde, sokakta, yemekte devam ediyor. Çünkü bu aynı zamanda bir sosyalleşme meselesi. Hangi parti içinde faaliyet gösterirsen göster, onun içinde de ayrı bir çevren oluyor.
Ben sosyolog olmanın zorunlu sonucu olarak bu ilişkileri aynı zamanda gözlemliyor ve kendimce yorumluyordum da.. 2009 yılında ilk adaylık denemem olmuştu. Milliyet Ege’de düzenli olarak, Radikal’de de zaman zaman yazıyordum.
Bu yazı dizisine katkısı olacak çok yazım var. Ama bundan sonraki bölümleri daha farklı bir gözle izlememize yardımcı olacak iki yazıya yer vermek istiyorum. İkisi de 2009 yılıdan ve Milliyet Ege’den.
“BİR HEMŞEHRİLİK ÖYKÜSÜ
Geçen akşam, çoğunluğu eski ve yeni sendikacı, vakıf ve dernek yöneticisi olan arkadaşlarla birlikte yemekte buluştuk. Yemeğin amacı büyükşehir ortamının yalnızlaştırıcı etkileri karşısında birbiriyle dostluk ilişki bulunan kişilerin zaman zaman bir araya gelmesini sağlamaktı.
Yemek sırasında sendikacılık ve devrimcilik günleri anılırken, örnekler daha ziyade Çorum, Malatya, Erzincan ve Tunceli gibi illerde yoğunlaşmaktaydı. Yetmişli yıllarda faşizme karşı mücadeleler, katliamalar…
Yaklaşık otuz kişiden oluşan grubun sohbetinde ilerleyen saatlerde hemşerilik anıları ve duygusu ön plana çıkmaya başlamıştı. Şakalaşmalarda “Çorumluların, Malatyalıların üstünlüğü” gibi örnekler veriliyordu ki, Fikret Doğan Hoca, birden fark edip, “Arkadaşlar aramızda bir de İzmirli var” deyince, teşhir olmanın mahcubiyeti ile elimi kaldırdım.
Bütün bu takılmalar şakaydı ve konuyu “Hepimiz İzmirliyiz”e bağladık.
Fikret Hoca bu konuyla ilgili olarak başlarından geçen bir olayı anlattı. Olayın kahramanlarının çoğu da o anda yemekte bulunuyordu. Eğitim-Sen Genel Başkanı ve bazı şube başkanları Urla’dan İzmir’e dönerken, trafik kontrolüne takılıyorlar. Yemekten döndükleri ve alkollü oldukları için, ceza alma ve ehliyeti kaptırma telaşı yaşanıyor doğal olarak.
Derken içlerinden biri, trafik polisine araçta bulunanların önemli kişiler olduklarını, memurlar ve öğretmenler için büyük mücadeleler yürüttüklerini anlatarak olayı yumuşatmaya çalışır. Ancak polis bu sözleri hiç dikkate almaksızın, kimlikleri toplayıp polis aracına gider.
Kısa bir süre sonra alkollü sürücününki dahil bütün kimlikleri geri getirir. Ceza da yazmamıştır üstelik. Ama kendisine konuşan kişiye “ceza yazmadım ama sakın senin anlattıklarından dolayı sanma, ehliyette doğum yeri ‘Malatya’ yazıyor, onun için.”
Her ne kadar hepimiz İzmirliyiz desek de veya çeşitli statüleri elde etmiş olsak da, büyükşehir ortamında doğum yeri esasına dayanan hemşerilik dayanışması, sadece folklorik bir anlam taşımıyor.
Bir yandan ulusa dayalı yurttaşlıktan dünya yurttaşlığına geçişin sıkıntıları yaşanırken, öte yandan da ulus altı yerel kimliklere dayanarak korunma ihtiyacı kalıcı hale geliyor.”
Bu konu ile ilgili çok sayıda bilimsel araştırma yayın bulunmaktadır. Ben de hem gazete düzeyinde hem de akademik olarak bu konuya kafa yormuş, yani hemşericilik ve mezhepçilik konularına ilişkin çok sayıda gözlem yapmış, yazı yazmış biri sayılırım.
Yerel siyaset ve yerel yönetimler konusunda da kendimi hem mektepli hem alaylı olarak tanımlıyordum. İlk adaylık başvurumu yapmadan önce hem üniversiteden istifa etmiştim hem de gazetede yazmayı bırakmıştım. Bana göre ikincisi de gerekliydi. Başkan adaylığı için başvurumu yapmadan gazetede yazdığım son (o dönem için) yazı şu olmuştu:
BEN DE BAŞKAN OLMAK İSTİYORUM
Belediye başkan aday adayları çoğaldı. Hepsi de şehre hizmet etmeye talip.
“Benim neyim eksik” diye düşünüyorum. Ben de halkıma ve hemşerilerime hizmet etmek istiyorum. Hem de beşikten mezara kadar. Bunun yegâne yolu belediye başkanı olmak. Onun için ben de belediye başkanı olmak istiyorum.
Şehri topyekûn kalkındırmak istiyorum. Turizmi geliştirmek ve mega projelere yönelik olarak yabancı sermayeyi çekmek için önlemler almak istiyorum.
Yollar, parklar yapmak istiyorum. Kaldırımları genişletmek, onları söküp yeniden yapmak istiyorum. Çocuklar için kreş ve anaokulu, yaşlılar için huzurevi inşa etmek istiyorum.
Kültür merkezleri yapmak, meslek edindirme kursları açmak istiyorum. Yeraltına otoparklar, yerüstüne ise büyük tesisler yapmak istiyorum. Alt ve üst geçitler yapmak, ulaşım sorununu çözmek için daha çok otobüs almak istiyorum.
Su sorununu çözmek için yeni barajlar inşa etmek ve kuyular açmak istiyorum.
Çöpleri düzenli toplamak ve çevre temizliğine önem vermek istiyorum.
Güvenlik sorununu çözmek için bütün sokakları kameralarla donatmak istiyorum.
Fakirlere kumanya dağıtmak, Ramazanda iftar çadırları kurmak ve cemiyet yemeklerine katılıp, konuşmalar yapmak istiyorum.
Ünlü ve zenginlerin oğullarının sünnet törenlerinde sağdıç veya kirve olmalıyım. Yine evlenen çocuklarının nikahlarını da ben kıymalıyım.
Popstar veya diğer tv yarışmalara katılan hemşerilerime sms desteği vermek istiyorum.
Ekibimle birlikte Hacca gitmek, beldeme mutlaka bir Cemevi inşa etmek istiyorum.
Açılış törenlerine katılıp nutuk atmak istiyorum.
Başka şeyler de geçiyor aklımdan. İmar planları yapılırken karşıma çevreciler çıkarsa, “yeşil görmek isteyen manava ya da ormana gitsin” demek istiyorum.
Belediye Başkanı olmak istiyorum. Ama “hangi ilçede veya hangi partiden?” diye sormayın. Bunun bir önemi yok. Çünkü önemli olan hizmet etmek.
Kendim için bir şey istiyorsam namerdim.
Maksat hizmet olsun..
İşte böyle. Siyasetin bir süredir hizmete indirgendiğini ve vaatlerle seçmen avlamanın marifet sayıldığı bir ortam eleştirisi yapmaya çalıştım. Kişiliksiz siyaset anlayışı. Partiye göre farkların silikleşmesi anlamına geliyordu. Yıllardır bunu eleştirdim durdum.
Bu yüzden de siyaset sınıfı ile ciddi doku uyumsuzluğu yaşadım. Bundan sonraki bölümlerde bunların çok çarpıcı örneklerini anlatacağım. Narlıdere ve Çeşme tecrübesi ile.
Ben öğrenciyken önce Bornova’da yaşadım, sonra Yeşilyurt’da taşındım. Bir süre sonra Üçkuyular’da ikamet ettim. 2005 yılından bu yana Narlıdere’deyim. İşyerim Ege Üniversitesi olduğu için benim yaşamım üç yerli oldu çok uzun yıllar. Bornova, Narlıdere ve Çeşme. Emekli olduğumdan beri iki yerli yaşıyorum. Narlıdere ve Germiyan/Çeşme.
Siyaset serüvenim de bu hattı izledi.