Daha önceki bölümde söz ettiğim gibi, Tunç Soyer ile tanışmamız çeşitli çevre eylemleri ve sivil toplum etkinlikleri ile gerçekleşti. Sığacık’taki Orkonis Balık Çiftlikleri protestolarında birlikte olduk. Daha doğrusu biz de bazı arkadaşlar ile katılım sağlıyorduk.
EGEDEN Dergisi ve Milliyet Ege’de, Sakin Şehir projesine yer veriyor, röportajlar yapıyor ve köşe yazıları ile bu vizyona destek oluyorduk. Gerçekten de benim içtenlikle beğendiğim girişimlerdi. Çevrecilik ve sakin şehir atılımını beğeniyordum. Yine daha önce ifade ettiğim gibi, belediyelerin yöresinin doğal ve tarihsel değerlerine sahip çıkma anlamında çevreci bir politika izlemesi, bugünkü koşullarda kaçınılmazdır. Nitekim otuz küsur yıl önce bu akım Bergama’da Sefa Taşkın önderliğinde başlamış ve ülke genelinde bir duyarlılık oluşturmuştu.
Belediyelerin görevi, asfalt ve çöp toplama ile sınırlı değildir. Yeni bir belediyecilik modeli geleneksel yaklaşımlarla gelişemezdi. Nitekim Tunç Soyer de bu çevre koruma anlayışına bir de sakin şehir modeli ile katkı yapıyordu. (Bunu destekleyen yazılar yazdığım gibi, daha sonra Seferihisar’ın gelişme şeklinin sakin şehir modeline uymadığını anlatan yazılar da yazdım.)
2014 seçimlerinden çok önce çeşitli sivil toplum oluşumları içinde yer alıyordum zaten. Sevgili ve rahmetli Murat Mumcu ile Nilgün Alpaslan bir gün üniversitedeki odama gelip, beni yeni bir derneğe daha üye yaptılar. Egede İletişim ve Barış Derneği. Üyeleri arasında Osman Özgüven, Sefa Taşkın, Mehmet Soysalan, Mehmet Gönenç, Tunç Soyer ve çok sayıda politikacı ile akademisyen de vardı. Bu derneğin sürekli işbirliği yaptığı ve aynı amaçla Midilli’de kurulmuş bir kardeş dernek de vardı.
Toplantılarımızı bir süre sonra Seferihisar Belediye’sinde yapmaya başladık. Ayrı bir ofis yoktu. Daha sonra gerçekleşen genel kurul toplantısında Tunç Soyer’in başkan olması istendi. Böylece Belediye derneğin bazı etkinliklerine destek olabilir diye de düşünülmüştü. Arkadaşlar beni de başkan yardımcısı olmam konusunda ısrar ettiler, talebim olmadığı halde.
Bazı etkinlikler gerçekleştirdik. Komşu dernekle birlikte Ayvalık’ta bir toplantı gerçekleştirdik örneğin. Daha sonra Didim’de bir etkinliğimiz oldu vb.
Seferihisar Belediyesi’nde gerçekleştireceğimiz bir toplantı için yine bir araya gelmiştik. Dönemin Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık da dernek üyelerinden biriydi. Bu toplantı için Ankara’dan gelmişti. Çankaya Belediyesinin lüks bir minibüsü onu havaalanından Seferihisar’a transferini sağlamıştı. Ankara’dan gelen bir fotoğrafçı ve kameraman sürekli kendini izleyip, kayıt yapıyordu. Başkanlık odasında toplantı yapılıyordu ama kameraman ile fotoğrafçı halen odada bulunuyordu. Belli bir süre geçtikten sonra, Tunç Soyer, Bülent Tanık’a hitaben, “abi arkadaşların işi bittiyse, başlayalım mı” deyince, Tanık, “tamam çocuklar siz dışarıda bekleyin” demişti. Hiç unutmam.
Bir şekilde üyesi olduğum, daha doğrusu yazar Melih Ergen’in davetiyle katıldığım diğer bir kültür sanat topluluğu da vardı. Bu topluluk da ayda bir akşam yemeğinde buluşuyor, bir konuk konuşmacı eşliğinde tartışmalar yapılıyordu. Topluluk İzmir’den yazarlar, edebiyatçılar, akademisyenler ve sanatçılardan oluşuyordu.
Melih Ergen, Seferihisar Belediye Başkanının kültür sanat danışmanı gibi bir görev de yürütüyordu sanırım. Onun için bu topluluğun üyeleri arasında Tunç Soyer de vardı. Orada da yolumuz kesişmişti.
Sonradan Melih Ergen bu topluluğu derneğe dönüştürelim dedi. Hem bazı AB projeleri yaparız hem de Seferihisar Belediyesinin sahip olduğu Teos Yazarlar Evi bizim etkinlik mekanımız olur düşüncesindeydi. Bu derneğin de yönetim kurulu üyelerinden biri ben olmuştum. Derneğin adı da Teos Kültür Sanat Derneği olmuştu.
Kültür sanat insanları konuk ediliyor ve çeşitli söyleşiler düzenleniyordu. Ancak birkaç yıl sonra Melih Ergen de benim gibi, Tunç Soyer’in Büyükşehir Belediye Başkanı olması konusunda çaba sarf ediyor ve bu faaliyetlerde de ona yönelik etkinlikler düzenliyordu. Sanatçı ve yazarlarla Tunç Soyer’i buluşturma etkinlikleri de oluyordu zaman zaman. Seferihisar’daki ikinci döneminde Tunç Soyer ile çeşitli platformlarda bu amaca yönelik olarak gerek sivil toplum oluşumları gerekse bireysel ilişkilerimizde giderek tempoyu yükseltiyor ve işbirliği yapıyorduk.
Ne zaman kurulduğunu bilmediğim başka bir topluluğa davet edildim. İzmir Düşünce Topluluğu. Çok sayıda tanıdığım arkadaşım vardı toplulukta. Adı Düşünce Topluluğu olmakla birlikte, ağırlıklı olarak siyasetçilerden oluşuyordu. Çoğu CHP’de faaliyet gösteren ama HDP’li arkadaşların da sayı olarak olmasa da etki olarak ağırlığı olan bir topluluk niteliğindeydi. Yeşil Sol Parti ve EMEP’ten temsilciler de vardı.
Ben ilk defa dâhil olduğumda toplantılar daha ziyade Konak civarında gerçekleşiyordu. Bir iki arkadaşım, ilk toplantılardan sonra ayrılmıştı. Bu düşünce topluluğu değil, Tunç Soyer’i parlatma topluluğu demişti. Daha sonra bu konuda beni de uyarmıştı. “Hocam, sen iyi niyetlisin ama Tunç senin sandığın gibi biri değil, hayal kırıklığı yaşarsın” diye. Ben hiç dikkate almadım bu uyarıyı. Üstelik Topluluğun, Tunç Soyer’in adaylığına katkısı olursa bundan da rahatsız olmayacaktım.
İzmir Düşünce Topluluğu olarak düzenli bir şekilde Teos Yazarlar Evinde buluşmaya başladık. Bazen İzmir ve çevre sorunları konusunda sunum ve söyleşiler oluyordu bazen de güncel siyasal olaylar hakkında tartışmalar.
Bu süreçte biri İzmir’de diğeri Kuşadası’nda olmak üzere İzmirli akademisyenler ile Kılıçdaroğlu buluşması gerçekleşmişti. İkisinde de vardım. Özellikle ikincisinde daha uzun bir toplantı ve tartışma fırsatı olmuştu. Moderatörlüğü rahmetli Nuri Bilgin hocamız yapıyordu. CHP heyetinde ise Kılıçdaroğlu’na Prof. Burhan Şenatalar ve Prof. Dr. Sencer Ayata eşlik ediyordu. Biri PM diğeri MYK üyesi idi.
Bir gün önce çalışma grupları oluşturmuş ve grup raporları hazırlamıştık. Bu raporları gelen heyete sunuyorduk ama bir masa etrafında oluşan oturma düzenine göre sırayla söz alıyor, kişisel düşüncelerimizi de söylüyorduk. Saatlerce bizi dinlediler, Sencer Hoca da söz alıp bir konuşma yaptı. Ardından Kılıçdaroğlu’nun değerlendirme konuşması ile toplantı sona ermişti.
Nuri Hoca, Engin birlikte dönelim yolda laflarız dedi. Onun arabası ile döndük. Dikkat ettin mi, Kılıçdaroğlu konuşmasında iki defa ismen sana atıfta bulundu dedi. Salondan kalabalık içinde ayrılırken de, “Engin Hoca nerede deyip, elimi sıkmıştı.
Döndüğümüzde ertesi gün Nuri Hocam ile Fakülte Sekreterinin odasında karşılaştım. Gel bir değerlendirme yapalım dedi. Hocam daha sonra şu anda acil bir işim var deyip ayrıldım. Maalesef o son görüşmemiz olmuştu. Hastaneye koştuğumda, iş işten geçmişti artık.
Kılıçdaroğlu’na kısa mailler atıyordum. Çoğuna kısa cevaplar alıyordum. Böylece bir bağ kurmuştum. Birkaç maili Muharrem Erkek’e yönlendirmiş, o cevaplamıştı. Bu bağlantıyı da kullanarak, Büyükşehirde değişim ve bazen doğrudan bazen dolaylı olarak Tunç Soyer’i öne çıkaran mesajlar vermeye çalışıyordum. Bu benim samimi tercihimdi. Bunların bazılarını Tunç Soyer ile de paylaşıyordum.
Hatırladığım diğer bir sivil oluşum etkinliğini de Tunceli Ovacık da gerçekleştirdik. Ovacık Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu, ülke genelinde çok popüler olmuştu. Komünist Başkan olarak yapıp ettikleri çok sempati topluyordu. Göknur Yumuşak arkadaşımın öncülüğünde kurduğumuz Yerli Tohum ve Güvenli Gıda Topluluğu organizasyonunda Ovacık’da bir etkinlik düzenlemiştik. Bu etkinliğin katılımcılarından biri de Tunç Soyer ve Seferihisar ekibiydi. “Hocam seninle burada karşılaşmak ne güzel” demişti. Zaten etkinliği biz organize etmiştik. Tabi iki belediyenin de katkısı ile. Orada gerçekleşen panelde hem konuşmacıydım hem de moderatörlüğü ben üstlenmiştim.
Aday belirleme süreci yaklaştıkça bu topluluklar Tunç Soyer ile birlikteliklerini daha da yoğunlaştırıyorlardı. Teos Kültür Sanat Derneği daha önce de birkaç kez Tunç Soyer’i konuşmacı olarak davet etmişti. Detbek bu defa artık İzmir ve adaylık hakkında konuşması için bir toplantı düzenledi Teos’da. Farklı ilçelerden yoğun bir katılım oldu.
Bu toplantıda unutmadığım bir anekdotu paylaşmalıyım. Çeşme’de Salih Korkmaz, Körfez Geçiş Projesi ve benzeri girişimler konusunda iktidar ile nasıl mücadele edeceğini sormuştu. Tunç Soyer de bu soruya “gerekirse ölümü bile göze alırım” diye karşılık vermişti.
Topluluk toplantıları dışında da Soyer ile sık sık haberleşiyor ve bazen de görüşüyorduk. Artık umudumuz yüksekti ve bu mücadeleyi sonuna kadar kararlılıkla sürdürecektik. Kılıçdaroğlu’na sıkça mail gönderiyor ve yanıtlarını da Soyer ile paylaşıyordum. Daha sonra iki arkadaşımı kendisi ile tanıştırmaya götürdüm. Uygun olursa bu iki kişinin de İzmir Düşünce Topluluğuna dahil edilmesini önermiştim. Makam odasında ikisiyle de tanıştırdım. Biri Kılıçdaroğlu’nun okul arkadaşı idi ve ailece de görüşüyordu. Ama daha önce sözünü ettiğim bir kişi gibi bunu pazarlayarak rant elde etmiyordu. Diğeri de Çeşme’de birlikte çevre mücadelelerinde birlikte olduğumuz ve aynı zamanda Almanya Türk İşadamları çevresi ile de bağlantıları olan bir arkadaşımdı.
Tunç Soyer memnun oldu ve onları da ekibe dahil etmiş olduk. Ekibi güçlendiriyor ve etkinliklerimizi artırıyorduk.
Büyükşehir adaylığı için başka talipler de vardı şüphesiz. Kocaoğlu aday olmayacaktı. Zaten Kılıçdaroğlu ile de sorunlar yaşamıştı ve aday yapılma şansı yok denecek kadar azdı. Abdül Batur en iddialı adaylardan biriydi. Tuncay Özkan da elinden geleni yapıyordu. Murat Bakan da PM’de bu konuda faaliyet yürütüyordu. Kamil Okyay Sındır ve Tacettin Bayır’ın da istekliler arasında adı geçiyordu. Ama mücadele Batur ile Soyer arasındaydı. Aziz Bey, Soyer’i kesinlikle istemiyordu. “O olacaksa ben de adayım dedi” ama iş işten geçmişti. Ve Kılıçdaroğlu üzerinde eski gücü yoktu artık.
Çevremdekilerintelkini ile Tunç Soyer aday olursa sen de Narlıdere veya Çeşme’den aday olursun türünden telkinler geliyordu. Ben de çok samimi ve yakın buluyordum bu ilişkiyi ve dostluğu (benim sahip olduğum duygu buydu). Bir adaylığım olmasa bile kent yönetimine katkı yapabileceğim konular vardı ve artık üniversite, üniversite olmaktan çıkmıştı. Bu benim için iyi bir geçiş olurdu. Akademik bilgilerimi ve kent araştırmalarından elde ettiğim gözlemlerimi çeşitli projelerde değerlendirebilirdim.
Hatta benim Tunç Soyer ile bağlantımın güçlü olduğuna inanan çeşitli ilçelerden birçok aday adayı da bu konuda benden yardım istiyordu. Kimileri belediye başkan adaylığı, kimisi de belediye meclis üyeliği için. Güvendiğim ve dürüst bulduğum bazı kişileri de tanıştırıyordum.
Tunç Soyer iddialı bir aday konumuna gelince Seferihisar Belediyesine gelen gidenlerin yoğunluğu artmıştı. Bazen ben de gidince hiç ummadığım bazı kişiler ile orada karşılaşıyordum.
Bizim İzmir Düşünce Topluluğu artık birkaç kişi dışında tamamen buna odaklanmış bir topluluğa dönmüştü. Birkaç kişi buna itiraz edip, kenarda durmayı tercih etti ve hatta Nazik Işık da topluluk üyesi olarak Büyükşehir aday adaylığını açıklamıştı. Üç dört arkadaş ise farklı bir yol izliyordu. Hem Tunç Soyer ile hem de Abdül Batur ile mesai yapıyordu. İki iddialı adın birinden mahrum kalmak istemiyordu onlar. Ve onlar her halükarda kazanmayı garanti altına alıyorlardı. Nitekim öyle de oldu. Şimdi isimlerinden söz etmem uygun olmaz.
Sona yaklaşıyoruz ama bir bölümde toparlayabilir miyim emin değilim. Olay ve gözlem epeyce var ve onlara yer vermezsem eksik kalır.