2019 Mart seçimleri yaklaştıkça ilçe aday adayları da görünür hale geliyordu. Narlıdere ve Çeşme’de yaşıyordum. İki ilçede de CHP aday sayısı bir hayli fazlaydı. Abdül Batur, Büyükşehir adayı olduğu için Narlıdere’de yeni aday arayışı heyecanı vardı. Aday adaylarının ve partililerin bazı yerlerde zaman zaman toplantıları oluyordu. Hatta bazılarına beni de toplantıları yönetmem için davet ediyorlardı. Narlıdere adaylığını düşünmüyordum ama iyi bir arkadaşımız aday olursa desteklerim diye bir tavrım vardı. Zaten iki ilçede de seçim garanti idi.
Çeşme’de ise arkadaş çevrem baskı yapmaya başlamıştı. Hatta bazıları geçen dönem, ne işin var Narlıdere’de Çeşme’den aday olsaydın ya, diyenler olmuştu. Narlıdere’de ikamet ediyordum ve bu yönde bir ekibin ısrarı ile aday adaylığını kabul etmiştim. Çeşme ise tam bir feodal sistem ile yönetiliyordu. Kimse aday olabilecek bir kişinin Çeşme’de faaliyet yapmasını istemiyordu. Ağalık sistemi yerleşmişti.
Uzun yıllar bu ağa Faik Tütüncüoğlu idi. Parti örgütü onun elinde idi. Mesela ilçe örgütü konferans ve konuşmalar için Ege Üniversitesi’nden Ziraat Fakültesi hocalarımızdan siyaset konusunda konuşmalar istiyordu ama siyaset alanında doktorası olan Çeşmeli birini hiç böyle alanlarda görmek istemiyorlardı.
Ancak tabi ki Çeşme, Alaçatı ve bazı köylerde beni tanıyan epeyce insan vardı. Faik Bey yerine Muhittin Dalgıç başkan olmuştu. Dalgıç, Aziz Bey ve Alaattin Yüksel’in ekibindendi. Ancak diğer birçok ilçede ve daha önce Çeşme’de olduğu gibi, Belediye Başkanı olarak Muhittin Dalgıç, ilçe kongresi ve yönetimine ağırlık koymamıştı. Bunu önemsemedi veya hazırlık yapmadığı için başka aday çıkarmayı göze alamamıştı. Nedenini bilmiyorum.
Bu nedenle ondan çok daha hırslı olan ve Tuncay Özkan’ın ekibinde yer alan Ekrem Oran ilçe başkanı oldu. Tuncay Özkan aracılığıyla genel merkezde bağlantılar kurdu. Muhittin Dalgıç, yine daha önceki gibi Aziz Bey ve genel merkezdeki bağlantılarına güveniyordu sanırım.
Çeşme’de de değişim olacağı beklentisi yükselmişti. Aziz Beyin Kılıçdaroğlu ile ters düşmesi bu ihtimali daha da yükseltiyordu. Bu durumda hem ilçe başkanı ama daha da önemlisi Tuncay Özkan’ın adamı olarak bilinen Ekrem Oran’ın şansı yükseliyordu.
Yine de çok sayıda aday adayı çıkmıştı. Eski Belediye Başkanlarından ve dört dönem başkanlık yapmış olan Faik Tütüncüoğlu, eski ilçe başkanı Halil Saatli’nin oğlu Onur’a destek veriyordu.
Bu koşullarda nereye gitsem adaylık konusu gündeme geliyordu. Alaçatı’da, Çeşme’de, Ildırı’de ve doğal olarak Germiyan’da. Bazıları aleni destek veriyor, bazıları ise el altından. Onlar görünmek istemiyordu. Ekrem başkan olursa, çok kinci biri sorun yaşamayalım gibi bahaneler üretiyorlardı. Sosyal medya bile bu amaçla takip altındaydı zaten.
HDP yöneticisi arkadaş, daha o zaman bu parti tavır açıklamamıştı, sen aday olursan biz aday çıkarmayacağız demişti. (Sonraki gelişmeler sonucunda da merkezi karar olarak aday çıkarmadılar zaten). MHP’li ve AKP’li bazı tanıdıklar da bu desteği parti taraftarlığına rağmen vereceklerini söyleyerek beni cesaretlendirmeye çalışıyorlardı.
Yerelde bu konuda hiçbir çalışma yapmamıştım. Bütün enerjimi büyükşehir adaylığı için harcıyordum. Ayrıca da Büyükşehir adayı Tunç Soyer olursa bazı ilçelerde onun ekibinden adayların çıkacağını da düşünüyordum.
Çeşme’de siyaset çok tuhaftı. Ağalık sistemi dedim ya, öyle. Ağalık sistemini, ağa tesis etmiyor, gönüllü marabalar çok yaygındı. Aman ağa ne der? Sen ağa olursan sorun yok tabi. Bu nedenle bazıları, mevcut belediye başkanı ve ilçe başkanından hiç hoşlanmasa da, her fırsatta bağlılık bildirmekten helak olan insan sayısı bir hayli fazlaydı.
CHP içinde ve dışında daha soldaki arkadaşlar bu konuda daha cesurdu doğal olarak. Bir gün Ovacık Festivali için eşimle orada bulunuyorduk. Yerel gazetecilik yapan bir arkadaş, bana çok ısrar ediyordu. Orada da birlikte oturduğumuz arkadaşlarla fotoğrafımızı çekti. Yayınlama belki arkadaşlar benimle görüntü vermek istemezler deyince, öyle şey mi olur hocam diyenler oldu.
Eşim bu ilgiden rahatsız olmuştu. Gazeteci adaylığınızı bize açıklayın diye ısrar ediyordu. Ertesi gün, “eşinden izin çıkmadı” diye haber yapmıştı.
Bir gün akşama doğru, Tunç Soyer aradı telefonla. Ankara’daymış. Hocam haberler iyi dedi. Çok sevinmiştim. Akşama uygunsan akşam Teos Yazarlar Evinde yemek yiyip değerlendirelim dedi. O kadar mutluydum ki, besbelli özel görüşmelerini de anlatacaktı.
Akşamki buluşmamızda ikimiz de çok mutluyduk. Evet, umudu bir hayli artmıştı. Sohbetin belli bir aşamasında aynen şu cümleyi kurdu: “Hocam sen ne düşünüyorsun, gerçi İzmir’i birlikte yöneteceğiz ama Narlıdere veya Çeşme’den adaylık düşünüyor musun?”
Bu çok kritik bir soruydu. Henüz netleşmiş bir kararım yoktu. Onun Büyükşehir Belediye Başkanı olmasını çok fazla önemsiyordum. Dediği gibi birlikte yönetmesek de, benim de kendi alanımla ilgili katkılar yapabileceğimi, üniversiteden kent yönetimine geçebileceğimi düşünüyordum. Mesleğimi sevmeme rağmen, Üniversite ile duygusal bağım epey zayıflamıştı. Eskisi gibi değildi.
Yaklaşık olarak şunları söyledim bu soru karşısında: “Yeter ki sen aday ol, ben bir yere aday olmasam da olur. Ama Kemal Bey, ‘Engin Hoca sen hangi ilçeden aday olmak istersin?’ diye sorsa net olarak Çeşme derim. Çeşme benim kimliğimin bir parçası. Aday adayları arasında iyi arkadaşlar da vardı şüphesiz. Ama ben hiçbir siyasetçinin Çeşme’yi benim kadar bildiğini/anladığını ve hatta sevdiğini düşünmüyorum.” Bu benim düşüncem tabi ama Çeşme’yi koruma konusunda da gördüğümüz gibi, Çeşmeli siyasiler çok duyarsız kaldılar birçok aşamada.
Tunç Soyer, “hocam haklısın ama geçen dönem Narlıdere’den aday olmuştun, tutarlılık açısından söyledim. Ayrıca bu Tuncay Özkan’ın, Genel Başkan üzerinde nedenini bilmediğim bir etkisi/gücü var..” demişti. Sohbetin sonunda aday olursan ben elimden geleni yaparım demişti.
Çok zorlandım bu süreçte, ne yapmalıyım diye. Narlıdere’den aday adayı olmuştum, parti içinde bir grup ve sol partilerin de desteği ile. Narlıdere de olabilir ama yerel yöneticilik yapabileceğim en uygun yer Çeşme idi.
Hem İzmir Düşünce Topluluğundan hem İzmir’deki bazı partili arkadaşların ve ayrıca Çeşme ve köylerinden çok sayıda arkadaştan telkinler artmıştı. Buna paralel olarak eşimin tedirginliği de. Çeşme’ye, Alaçatı’ya veya bir köye gitsek eş dost hemen bunu gündeme getiriyordu çünkü.
Bugün baktığımda hata görüyorum ama hayat insana filmi geriye sarma şansını hiçbir konuda vermiyordu. Tunç Soyer Büyükşehir Belediye Başkanı olacaktı. Bu yaklaşık altı yedi yıldır birlikte kurduğumuz hayaldi. O duygusal ortam ve adeta sarhoşluk içinde karar verecektim. Aile içinde bu yüzden sorunlar yaşadık. Oğlum, baba seni aday yapmazlar, ben, üzüleceksin diye karşı çıkıyorum demişti bu defa.
Eşim ile birkaç gün konuşmayacak kadar duygusal gerilim yaşadık. Yüz yüze konuşmuyorduk artık bu konuyu. Bir iki gün sonra bana WhatsApp’tan mesaj attı. “Ben senin Tunç Soyer’den de iyi bir başkan olacağına inanıyorum. Ama huzurumuz kaçacak. Bir sürü pislik ile karşı karşıya kalacaksın. Ama içimde kalmasın diyorsan aday ol karşı çıkmayacağım.”
İşte bunlar dışarıdan gözükmeyen zorluklardı. Düşünsenize birçok adayın eşi çocukları hep destekçidir ve heveslendiricidir ama benim hem oğlum hem de eşim bu işe karşı çıkıyorlardı. İkisinin de mesajı netti. Senin gibi birini başkan yapmazlar ve huzurumuz kaçacak.
Bu koşullarda başvuru yaptım. Ne kadar zordu. İl binasına gidip dosyamı doldurdum ve paramı yatırdım. Çeşme İlçe başkanı, zaten emir eriydi ve onunla muhatap olmak istemiyordum.
Ancak başvuru yaptıktan sonra yönetime yakın bir arkadaşım, ilçe başkanı sitem ediyor, bizi adam yerine koymadı, diye bana mesaj iletti. Hadi efendilik bende kalsın dedim. Randevu aldı birlikte gittik. Yolda bir yandan beni uyarıyor üzülmeyeyim diye. “Hocam yalnız seviye çok düşük, üzülme” diyordu. Biliyorum ne yapalım katlanacağız diye karşılık verdim. Beklediğim gibi bir nezaket yoktu tabi. Niyetimi ve adaylık amacımı anlattım kısaca yine de. Hemen beni uyardı, genel merkezden talimat var adaylık çalışması yapılmayacak diye. Zaten bu saatten sonra ne yapacaktım ki, ayrıca yapsam da bunu karar vericiler üzerinde bir etkisi olmazdı.
İlçe binasında ayrılınca arkadaşım aradı. “Hocam 500 TL para ödemen gerekiyormuş” diye. Oysa ile 5000 TL ve ek olarak 500Tl yatırmıştım. “Sen öde ben sana veririm” dedim.
Bu arada aynı arkadaşım, daha önce Ekrem Oran’ın kendisine, “Tuncay abi Büyükşehir Adayı olacak ben de Çeşme” demişti. Olabilir dedim. Ama bu ihtimale inanmıyordum. Bir süre sonra bu defa aynı arkadaş, bana Ekrem Oran’dan “Tunç Abinin adayı da benim” diye başka bir mesaj daha iletti. Hemen bunu Tunç Bey’e mesaj olarak gönderdim. “İşim olmaz hocam” diye dönüş yaptı.
Bu arada Çeşme’yi son otuz yıl içinde yönetmiş olan iki eski başkan da basın aracılığıyla, adaylıklar hakkında görüş bildiriyorlardı. Nuri Ertan, nabız yokladığını ve en sevilen ya da istenen adayın benim olduğumu yerel gazetede ilan etmişti. Tabi bu anket değildi. Kanaat önderleri ile görüşmeleri kast ediyordu. Ardında Faik Tütüncüoğlu, özellikle Ekrem Oran’ın olmaması gerektiğini, bazı gerekçelere dayanarak anlatıyor ve Onur Saatli’yi uygun aday gördüğünü bir röportajda söylüyordu. Gazeteci, Engin hoca da var deyince, “başvurduğunu bilmiyordum, gayet iyi olur, bölgemizin insanı ve akademisyen bir arkadaşımız” demişti. Hemen bu iki mesajı da Tunç Soyer’e ilettim. Çok güzel karşılığını verdi.
Bu arada İzmir Düşünce Topluluğu olarak Büyükşehir için bir final hamlesine hazırlanıyorduk. Tunç Soyer, Kılıçdaroğlu’ndan randevu almıştı. Ertesi günü yola çıkacaktık ama ön hazırlık için Narlıdere Malatyalılar Lokali üst katında 15-20 kişi birlikte yemek yiyip bunun hazırlığını yaptık. Katılımcı listesi hazırdı. 10-12 kişi gidecektik. Arkadaşlar Ankara’da benim modaretörlük yapmamı istediler. Toplantı düzenini sağlayacak ve sırayla arkadaşlara söz verecektim.
Bunun için bir minibüs kiralanmıştı. Nezih Öztüre ise özel aracı ve şoförü ile gidecekti. Geçerken seni de alırım dedi. Nahide Demir arkadaşımız da bizimle gelecekti. Narlıdere’deki toplantı bitip, dağılma aşamasına gelince, Tunç Soyer biraz tedirgin bir şekilde, “hocam Kemal Bey ile Çeşme meselesine hiç girmesen, o iş bende zaten” dedi. Öyle şey mi olur Başkanım, gitme amacımız belli diye karşılık verdim. Tedirginliği yadırgamıştım o zaman.
İstanbul’dan Ekrem İmamoğlu’nun adaylığı da açıklanınca, İzmir’de Tunç Soyer’in olabileceği konusundaki kanaatler de artıyordu.
Randevumuz saat 14.00 gibiydi sanırım. Erken saatte yola koyulduk. Salihli’de kahvaltı molası verdik. Ankara yolunda pür neşe yolculuk yapıyorduk. Çok umutluyduk. Bu sürece katkı yapacaktık kendimizce…
Ankara detayları bir sonraki bölüme artık…