Kim muzaffer padişahına
“Yaşa padişahım!” diyecekti;
Kim gözden düşmüş padişahına
Ağza alınmaz sözlerle sövecekti…
Kim düşmanın bağrına saplayacaktı
Mızrağını uzaktan;
Kimin hançeri kınına sığmayacaktı
Üstünde kurumuş kandan…
Ol saflara dizildi iki ordu iki yandan, biri bizdik, diğeri biz. Vuruştuk sabaha kadar. Aklımıza gelmedi geride bıraktığımız, karımız, evladımız. Vuruştuk sabaha kadar, aklımıza gelmedi hıbar dolgulu bahçe duvarlarımıza sakladığımız sarı ayva kokulu anılarımız.
Bir yandan bizler
Bize karşı verirken savaşımızı,
Avlaklarımızda
Uygun cepheden görüp avımızı
Dağ keçisi avlar gibi
Hızlı ve sessiz olacaktık;
Mesafeye göre sert yaylarımızı kuracaktık.
Diğer yandan biz
Gece soğuğunda baskın yemeden
Tilkiler gibi uyuyacaktık
Kuyruklarını topuz yapıp;
Kalın keçelerle sarıp ayaklarını
Gün doğmadan yağız atlarımızı
Ölmeye, öldürmeye mahmuzlayacaktık.
Ne varsa kaderde,
Ne olacaksa olacaktı…
İki halde de mutlu
Ya biz ya da biz olacaktık!
Ol saflardan oluktan akar gibi aktı kanlar. Ne de olsa tohumu bedavaydı belli ki o yüzden değersizdi canlar. Ferimiz kesildiğinde karşı tarafta azdık en az bu taraftaki biz kadar. Gökyüzü kocamandı ama toprak bize dardı hem de karşı bize dar.
….
Güneş hafif hafif ısıtırken yerleri
Çatık kaşların altından
Kızgın gözlerle süzdü birbirini
İki tarafın erleri…
“Gerisini ne sen sor ne ben söyleyim
Öleyim de kara yere gireyim..”
Osman Aktaş /30.12.2015/ Erzurum