Yoksul gözlerin renginde
Kayıp gündüzler
Beslenir;
Cehennem kapısından
Sızan ışık gibidir,
Haramdır doymak…
.
Devletin
Sokağından bile geçmediği
Vebalı evlere
Orta çağ hırsızı gibi girdiler;
Gördüler çayı kurumuş bardaklarda
Dudak izlerini…
.
Acılı kahvaltıların
Kurulduğu sofralarda
Beyaz bir çinko tabakta
Küflenmiş beyaz peynir…
Birkaç zeytin çekirdeği…
.
Uğrular
Düşürüp çuvalları sırtlarından
Ateşle, ihtirasla,
Acılarla kıvranıp
Bir zifir gecede
Bir yaman öldüler…
.
Ve Sokrat
Mumların, çıraların yerine
Onlar için yargılandı.
Şöyle bir bakıp
Yargıçların suratına:
“Şimdi vakit ayrılma vaktidir” dedi de
Gündüz sökün etmedi yine de…
.
Bir sevdiği mi vardı;
Güneş ne yapıyordu
Karanlığın ardında!
.
Ah devrim!
Ah devrimin içinden
Çırılçıplak doğan
Bir bebek kadar çaresiz
Bir kuş gibi özgür aşk!..
Osman Aktaş /16 Eylül 2016