Salim Çetin
Herkesin yaşadığı şehrin büyüsüne kapılmasından daha güzel ne olabilir ki…
Bizim İzmir’e tutkuyla sahip çıkmamızda olduğu gibi.
Öte yandan, İzmir’in “büyüsüne kapılma” konusunda yarışı önde götürdüğü de bir gerçek.
Benim amacım doğrusu bu güzel duyguyu köpürtmek değil.
Peki ne?
Geçen gün iktidar katından biri İzmirlileri anlamakta zorlandığını, oy verdikleri parti yeterli hizmet üretmediği halde o partiye oy vermekten geri durmadıklarını dile getiriyor, kendince serzenişte bulunuyordu.
Görüldüğü üzere, yaşanılan yerle olan ilişkiye sadece ‘hizmet etme’ anlayışına indirgeyen, başka bir deyişle “ben sana hizmeti sunayım, sen de beni kolla” diyen bir tavırdı bu.
Şimdi lafı uzatmadan o yetkiliye soralım:
Büyük çoğunluk İzmirlinin bu şehirde yaşamaktan mutlu olduğunu ama ülkede yaşananlardan dolayı mutsuzluğa sürüklendiğini, hizmet ögesinin bazı zamanlarda buna yetmediğini, ben araya girerek söylesem, ne der acaba o yetkili?
Çünkü insanız; duygularımızla, kalbimizle, kendi dertlerimizle olduğu kadar başkasının dertleriyle de dertlenen yapıya sahibiz…
Buna bir de yaşadığımız coğrafya olan İzmir’in, çok kimlikli ve mağduru bol bir konumda olmasından kaynaklı “İzmirli olma” kültürünü de ekleyin!
Bu yüzden başkasının dertleri ile dertlenme konusunda yarışı kimseye kaptırmıyor İzmirliler!
O yüzden…
Kendi derdi gibi ülkenin gidişatı da onu üzüntüye gark ediyor, bir şarkıcıya reva görülen durum da ayyuka çıkmış yolsuzlukları soruşturacak kurumların olmaması da onu kahrediyor.
Hele bir kısım medyanın bunları hiç görmemesi ise başlı başına bir mizah konusu!
Sonra dönüp “Biz hangi ara bu duruma geldik?” sorusu dudaklarına yapışıveriyor.
Bunda elbette en çok Cumhuriyet’in kurumlarının işlevsiz kalması başrol oynuyor. Çünkü bu kurumların çalışmıyor olması, ülkenin top yekûn çöküşü anlamına gelmez mi?
Bununla kalsa iyi!
Anayasa’da yazan kurallara uymamak da olağan işlerden sayılmaya başlandı.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün:
Mesela beş on yıl önce atılmış bir twitten suç çıkarmak tuhaf değil mi?
Ya da tahliye olacakken aynı saat içinde başka bir suç isnat etmek buna keza…
İzmirliler bunları anlamakta zorlanıyor, peşinen…
Birkaç hafta önce maaşının azlığını ve özlük haklarındaki eksiklikleri düzeltmek için toplanan öğretmenlerin yerde sürünmesi olacak şey midir?
Ya, mesela Boğaziçi Üniversitesi, diğerleri, liyakatin gözetilmediği atamalar, birkaç maaş birden alanlar…
Say sayabildiğin kadar…
Bunlara bu günlerde bir de izahı zor yasaklar eklendi.
Bir ay içinde sanki düğmeye basılmışçasına gençlerin sevdiği 20’ye yakın festival, konser ve buna benzer etkinlik yasak.
Üstüne bir de gece 24.00’ten sonra müzik yapılamayacağı kuralı getirildi.
Peki, niye bu?
“Ahlaki kurallar çiğneniyor, kız oğlan birlikte şarkı dinliyor, içki içiliyor” deniliyor gerekçe olarak.
Buna bir de kamu düzeni ekleniyor.
Gördünüz mü bunları alt alta yazmak bile insana bu çağda tuhaf geliyor!
Yasakların bir de ekonomik yanı var ki…
Mesela tramvaylarda, sokak başlarında çoğalarak müzik yapan müzisyenlerin bu yasaklarla ilişkisi ne düzeydedir, bilen var mıdır? Bu insanlar nasıl yaşayacak, nerde iş bulacak?
“Sahillerde yaşayanlar” denilerek kategorilere sıkıştırılan ve sıfatlar yakıştırılan İzmirliler bu duruma bigâne mi kalabilir mi?
İzmirlilerin bunu yapmadığı belli:
Bunu görmeyenler ise;
“Biz size daha iyi hizmet getireceğiz!” diyerek işi geçiştirmeye çalışıyor…
O yetkilinin tavrında olduğu gibi…
Ne kötü değil mi?
Bu yüzden, epeydir İzmirlilerin mutsuz olduğu, gözlerindeki ferin düşük seyrettiği bir sır değil.
Bu durumda, “yahu ne oluyor böyle, biz nasıl bir yönetim tarzı izliyoruz ki, insanlar en azından böyle hisler besliyor!” Denmesi gerekmez mi?
Bizce gerekir!
Böyle dense, üst perdeden ‘fırça atan” dil yerine, öteki ile empati kuran bir anlayış gelişir en azından!
Galiba bu günlerde, belki de yirmi yılı geçkin bir süredir, biz, diyalog kuran, ötekinin derdini kendine dert edinen o tip’ i arıyoruz.
Buna “vicdanlı” olanı da ekleyebiliriz…
Durup şöyle İzmirlilere kulak verecek birini…
Bulabilir miyiz? Ne dersiniz?
(Salim Çetin’in 13 Eylül 2022 tarihli Yenigün Gazetesi’ndeki köşe yazısıdır.)