Balad Şiir Vakfı: Öykü ve romanın yanında şiir sizin için nerede duruyor ya da niye şiir yazıyorsunuz, hangi şairleri beğenerek okursunuz?
Ahmet Sefa: Bakın, önce şiir nedirle başlasak… Çok tanımı var, denilir, kimisi kendine göre tanımlar şiiri. Oysa (bence) şiir; en özlü sözcüklerle en etkili, vurgulu anlatımdır. Belki bir tümceyle on ikiden vuruştur, kimi zaman sayfalarca tümce dökülse de on ikiye yaklaşamayıştır. Yoğunlaşma ister, duygularda kıpırdanma, bilincin sözcüklerle birleşerek aktarımını ister. Aşk için de böyledir şiir, gül için de politik yazılsa da böyledir… Buradan hareketle ne o yoğunluğu yaşayamayacağımdan, ne (en önemlisi) yoğunlaşamayınca şiir yazma sanatında imgeleri kullanamayacağımdan estetik güzelliği, özelliği yakalama şansım zayıflıyor, karalamalarım da karalama düzeyinde kalıyor. Şair değilim anlayacağınız, şiiri hakkıyla yazabilecek olgunlukta, etkinlikte değilim. Ama okurum, şiiri de çok okurum, dizelerinde kendimi bulduğum şairleri mutlaka okurum, okumaya çalışırım.
Türkiye’den Dil Tarih’ten arkadaşım Murathan Mungan, Asım Gönen Hocam, Ali Özenç Çağlar, Rıza Aslan son okuduklarım olurken, Almanya’dan Gani Cansever, Mevlüt Asar, Molla Ç. Demirel’in yanı sıra asıl yanımdaki arkadaşları takip etmeye çalışırım. Uzağa gitmeye gerek kalmadan, Haydar Eroğlu’nu, Sevda Kuran’ı, bilinçli şiir ustalarım olarak mutlaka okurum, Ali Şerik’i kaçırmam. Hollanda’da Türkçe şiirin gücünü önemsediğimden, her yerde söylediğim gibi kendimi bulabildiğim şairle, şiirle dolu çevremiz, onları okurum. Of, öyle zor oldu ki bu soruya yanıt, on’larca kitaplı kitapsız şiir yazan arkadaşım varken ilk aklıma gelenleri yazmak…
Biraz haksızlık gibi görünse de şiir üretkenliğini günübirlik, istikrarlı şair olarak sürdürenlerle ilgili olabilir isim tercihim, başka bir şey değil. Dedim ya, kendimi bulabildiğim diye, buna zevkle okuduğumu da eklemeliyim, kısa, özlü vurgular anlayışımın etkisini de katmalıyım. Hollanda’da Türkçe şiirin gücüne düz yazının gücünü de eklemek isterim. Kadir Büyükkaya’nın Kürt’ün içini içten anlattığını bildiğim çalışmaları, Ali Gümüş’ün romanı, ayrıca anlamasam da Ali’nin Zazaca şiir kitabıyla kendi ana diline katkısı, Zarife Çalışkan’ın şiirleri, romanı… (Şimdi de kendimi baskıya aldım, ismini zikredemediğim arkadaşlarıma haksızlık yaptığımı düşünerek, başka yazılarımda, konuşmalarımda zikrettiğim için gönül rahatlığıyla burada noktalayayım…)
Yine de ayrım yapmamaya özen göstererek rastladığım tüm kitapları, şiirleri okumaya, özellikle ilk kitapları tanıtmaya, değerlendirmeye çalışırım, çoğu aklımda kalır, bazısını unuturum bir süre sonra. Her bir kitap, kendimin gibi gururlandırır beni, tüm yazan arkadaşlarımı severim, desteklerim. En azından gücüm yettiğince (param olabildiğinde) yeni çıkan her kitaptan beş tane satın alırım, eş dost ziyaretinde götürebildiğim hediyelerim olur.
BŞV: Balad Şiir Vakfı’nın bir destekçisi olarak eleştirileriniz, önerileriniz var mı?
AS: Her düzeyde örgütlülüğün gücünü biliyorum, inanıyorum. Balad Şiir Vakfı da önemsediğim örgütlenmelerden, önemli. İlk kuruluş toplantılarına davet aldım, rahatsızlıklarım nedeniyle gelemedim, ancak Turgay’dan başlamak üzere Kadir’in Başkanlığında da duyduğum, izleyici olarak çağrıldığım her etkinliğine, toplantısına katıldım. Başkan şu, yönetim bu diye düşünmeden katıldım. Düşüncelerimi açık açık, eleştirilerimle söyledim. Benim için esas o kurumdu, kuruluşun varsa ilkeleri, tüzüğüydü, amacıydı. Kişiler etkileyiciydi, belirleyici değildi.
Özellikle destekliyorum demeden önce Hollanda deneyimlerinden görebildiğim eksikleri, yanlışları vurgulamalıyım.
Örgütlenmelerde arkadaş-çı-lık, hemşericilik öne çıkabiliyor çok zaman. Hesaba katılmadığı hissiyle hemen ayrılma, ayrışma, bozuşma hatta küslükler belirebiliyor. Biraz zoru seçme değil de en kolayı seçilebiliyor; ayrılıyorum sözcüğü her an ummadığın birinin ağzından, en kolay düşebilen sözcük olabiliyor. Uzun sürebilecek ilkeli birliktelikler bile, bazen kişinin o anlık travmasında bozabilen rolleri oynatabiliyor. En azından, şuna gıcığım, bu varsa ben yokum, gelmem, yok arkadaş ben ayrılıyorumlar potansiyel tehlike. Veya, çok hasta tip, aynı siyasetteniz, denilerek korunabiliyor, kollanabiliyor. Gerçi bu arkadaşlıklar ne kadar sürüyor, kim kimle ne denli dost kalabiliyor, bu da başlı başına bir konu…
Gericilik almış başını giderken, gelişmemiş toplumun, gittikçe daha körleştirilen toplumun aydını, aydın sanılanı da o gericiliğin pençesinde çırpınıyor, gelişemiyor. En tehlikelisi; en gelişeni olduğunu sanarak, balığı bulanık sudan çıkarmaya çalışıyor. Yansıma da, ben, ben, ben; benim, bana, benim içinde gösteriyor kendini. İşte gelişmemişliğin, bencilliğin işaretlerinden biri. Biz’i, ben’imin önüne koyamıyorsak, çıkarı, biz birlikteliğinin önüne çıkarıyorsak, düşünmeliyiz! Kurum, örgütlenme biz’im değil ben’im, benim için ise, gelişmiyoruz, geliştirmiyoruz demektir. Gericilik, gerici propagandalar, kapitalizmin kâr hırsı, bencilleştirilmiş birey, aşılması zor çizgiler belirtiyor beyinlerde.
(Bence) barış demesi gereken aydın, özellikle şair, yazar, savaş diyebiliyorsa, demese bile içinde yaşatabiliyorsa bir haksız savaş barbarlığını, düşünmemiz gerekir.
Dinci gericilik, hayırlı cumalarla cumacılara propaganda yaptırabiliyorsa;
Bir Kürt’ün kurşunlanmış ölüsünün çıplak yerlerde sürüklenmesi iç sızlatmıyorsa, karşı çıkışla şiire yansıtılmıyorsa;
Boğazı kesilerek öldürülen bir askeri öğrencinin katili pohpohlanıyorsa, yasalarla cinayetler korunup örtülüyorsa, şair buna karşı çıkamıyorsa;
Filistinli çocuğun katline ağıt yak-a-mıyor, tecavüze uğrayan çocuğa, köleleştirilmeye çalışılan kadına şiir yazamıyorsa;
Doğa katliamına, beton blokların katlarından birinden bakıp, duruşunu betondan yana kullanıyorsa, şaire de şiire de iyi bakmak gerekir. Aman kimseyle kötü olmayayım düşüncesiyle bu gericilik, gericiler desteklenebiliyorsa, şairin sınırları ahbap çavuşluğu aşamıyorsa, işçi sınıfı mücadeleleri, yoksul hakkı konumuz bile olamıyorsa, bu denli uzağındaysak yaşamın, sarsılmak gerekir.
Bu anlayışlarım ışığında örgütlenmeleri destekliyorum, Balad Şiir Vakfını da yönetimini de seviyor, destekliyorum elbette.
S. Kuran’ın sorumluluğunda face sayfanız bir raya oturdu, yeni Başkan Haydar’la projeleriniz var, bire bir görüşmelerde anlatılıyor, az buçuk da olsa haberdar oluyorum, çok iyi etkinliklerin kokusunu alıyor, hissediyorum.
Ancak, Hollanda’da şairin, şiir yazanların desteklenmesi, özendirilmesi, kuruluş amacına uygunluğu geliştirilmeli diye düşünüyorum. Face sayfasına da faaliyetlere de yansımalı bu.
BŞV: Şiirlerinden birini paylaşır mısın?
AS: Şair olmadığımı söylemiştim. Yine de önemsediğiniz için, özendirme duygularınıza teşekkür ederek iki şiir-ciğ-imi paylaşıyorum:
SAVAŞ DİYEN KİŞİ
Savaş diyor o kişi
Kışkırtmak işi
O güzelim ülkemin
İyi değil gidişi.
Zayıf kalma aldanma
Yalanlara hep kanma
Barış senin şiarın
Susarsan gelir sanma.
KIRMIZIGÜLÜN İSTEĞİ
/Kırmızıgül çıkardı başını, güneşe dayıyorken alnını
Alın, dedi, tüm güzelliğimle sizinim./
Açtı
Açtı…
Koklayın nefesimi
Soluğumdur temizi,
O aşkın kokusudur,
Toprağın…
Ama neden hep
Aşkımın kokusudur dizeler?
Boynu büküklüğümdür
Özgürlük isteğimdir
Asıl olan,
Konuşamayaşım
Koşamayışım…
/Kırmızıgül yine mahzunlaştı, mahzunlaştı
Anlaşılamamaktan, kızardı utanmaktan,
Kıpkırmızıydı şimdi./
Kızıllaştı
Kızıllaştı…