William Somerst Maugham; “Yaşamın en büyük dramı insanların yok olması değil, sevmekten vazgeçmesidir” der. Gerçekten insan yaşamında çok sevdikleri veya çok değer verdikleri mutlaka vardır. Benim de ailem içinde en sevdiklerim annem ve halam olmuştu. Onlar sonsuzluğa gitseler de her gün, her an, yanı başımda aynı sevgimle beraberiz.
Akide halam köyün (Manisa- Saruhanlı- Alibeyli) kadın terzilerindendi. Ondan kalan en güzel hatıra el ile çevrilen dikiş makinesidir. Şimdi bile evimin en güzel köşesinde onunla birlikte yaşıyoruz.
Halam dikiş makinesinin başında iş yaparken benim gibi zıpır bir çocuk ve kedileri etrafında dört dönerdik. Asla sesini çıkarmaz, kalp kırmazdı. Kedilerinin bir türlü doymak bilmediğini söyler arada onlara kızardı.
Gözleri pek seçmediğinden, makinenin iğnesine iplik geçirmek benim işimdi. Arada makinenin kolunu çevirmekte çok keyifli oluyordu. Ama belli bir hızla çevrilmesi gerekiyordu. Yoksa iğnesi kırılabiliyordu.
Yaptığı işlerine bir bedel biçmezdi. “Ne verirseniz, verin” derdi. Kimileri zeytin, un, bulgur, yağ getirirdi veya sevabına yapardı. Malum düğün zamanları çeyizlik işler, telaşlar müthiş olurdu.
Köyümüzün bir başka kadın terzisi Asiye teyzemiz vardı. Evimiz yakın olduğundan ailece onunla da sık görüşürdük. Asiye teyzenin işleri de hep yoğun olurdu. Ağzında sigarası hiç eksik olmazdı. Sürekli burnu aktığından sigarasını söndürür, çakmağıyla tekrar yakardı. Malum o zamanlar filtreli sigaralar pek yoktu. Birde Asiye teyzenin “Kirpi” yediği söylenirdi. Hastalığına iyi geldiğini duymuştum.
Halam hiç evlenmediğinden babaannemle yaşardı. Babaannemin 3- 5 keçisi vardı. Beraber gütmeye giderdik. Ben kuzukulağı, inek memesi, kenger dikeni, çitlembik, ahlat, armut karşıma ne çıkarsa dalından koparılmış taze, taze mideme indirirdim. Dönerken kestiği çalı çırpıları sırtına yükleyen babaannemle evin yolu tutardık. Bu anlattığım çok küçük, ilkokul öncesi yaşlarımdı.
Babaannemin 2 büyük küpte sirkesini kendi yaptığı kelek turşuları çok lezzetli olurdu. Tavukları yumurtladığında sepete doldurur, “dikkat et kırma” diye tembihler evimize gönderirdi. Midesinden rahatsızdı. Kaynattığı kekik suyunu yaz, kış demeden içerdi. Bunun hastalığına iyi geldiğini söylerdi.
Beni “Babam adlı (isimli) Mustafa’m diye severdi. Babasının, yani büyük dedemin isminin Mustafa olduğunu anlardım.
Köyde geçen çocukluk hatıralarım mutlaka çok var. Umarım bir gün tekrar paylaşma fırsatım olur.