Engin Önen
Sabah erken gittim Ildırı’ya. Kahvaltı ‘ya yumurta lazım. Daha sokaklar boş. Ama Yılmaz tezgahını açmış, yumurtaları, bamyayı ve börülceyi yerleştiriyor.
“sadece senin dükkan açık, bu nasıl iş” diye takılıyorum. Benim alışverişim zaten onunla.
Biz alışveriş yaparken, oralarda sıkça gördüğüm bir kadın gelip benim arabanın camına yapışarak içeriye bakıyor.
Allah Allah.. Ben bunu anlamaya çalışırken gidip sol taraftaki camlardan da aynı şeyi yapıyor. Arabanın içini iyice süzdükten sonra, tekrar evine yöneliyor.
Hayrola ne yapıyor bu kadın, diye soruyorum.
Sorma hocam, bu kadının kızını kaçırmışlar. Doğuya mı nedir?… Haber alınmamış bir daha.
Her gelen arabanın içine bakar böyle.
“Kızını mı arıyor?”
Evet. Bu da bir şey mi her gün bizim tezgahların altına bakar. Şu arkamda duran sandığı açıp içine bakar.
Bir film sahnesi gibiydi.
Çocuğunu kaybeden anneler.
Yıllardır dirisine ölüsüne ulaşamayan anneler aklıma geldi…
12 Eylül döneminde ve sonra çok ana ağladı.
Ana ağlar, ana arar…