Kahramanlar semtinde oturuyorduk. Kahramanlar İlkokulu 1. Sınıf öğrencisiydim. Annem de aynı okulda öğretmendi. Sınıfında benden birkaç yaş daha büyük Orhan adlı bir öğrencisi vardı. Çalışkandı, o bizi, biz onu çok severdik. Orhan bizi sonra da hiç bırakmadı. Aradan uzun yıllar geçse bile ara sıra işyerimize uğrar, hal- hatır sorar, ilk öğretmenine selam gönderirdi.
Orhan ve ailesi o yıllarda evimize çok yakın oturuyorlar, iki katlı eski bir evin alt katında kalıyorlardı. Evlerine kapıdan eğilerek giriliyordu. Küçük bir evdi. Babaları belediye bandosunda çalışıyor, üç erkek çocuğunu ve eşini bandoda trombon çalarak geçindiriyordu. Oldukça kiloluydu, çok sempatikti, çevresinde herkes tarafından sevilen, sayılan biriydi. Bir süre sonra bando şefi olmuştu. Sempatisi halk arasında iyice artmıştı. Törenlerde bizi görünce ciddi bir tavırla selam verir, elindeki çubuğu ustaca sallayıp keskin dönüşlerle yürüyerek bandoyu yönetirdi.
Bando şefi İbrahim Amca’nın halk tarafından bilinirliği, sevilirliği, sayılırlığı hafızama kazındı. Yalnız bunlar değil elbette, gözümde yumuşak kalpli bir devdi o. Tek maaş ile beş nüfusa bakıp, üç evlat yetiştirdi İbrahim Amca. Onuruyla yaşadı, sevgiyle yaklaştı herkese. Sevdi, sevildi.
O gün bu gün “Bando Şefi” denince ‘içim cız eder’. Akılma İbrahim Amca düşer. Bir kaç gün önce Çanakkale Zaferi kutlamasında Akp ilçe başkanı, Belediye Bando şefine parmak sallayıp İzmir Marşı’nın çalınmamasını isteyip, bir de üzerine şefi azarlayınca çok üzülmüş, çok kızmıştım. Herkesin gözü önünde evine ekmek parası götürmek için çalışmak zorunda olan insana böylesine tavır sergileyen biri, öylesine acımasız nasıl olabilirdi? Nasıl bu kadar üst perdeden davranabilirdi? İnsani duygular nasıl bu kadar örselenebilirdi?
Bunların hepsini siyasi gücün arkasında gören biri yapmıştı. Oysa söz geldiğinde ; Ramazan Ayı hoşgörü, birleştirme, barışma, kaynaşma ayı değil miydi? Böylesine kutsal günlerde kalp kırmak bu kadar kolay mıydı? Gücünüz şimdi Bando Şefine mi yetti? Yaşadıkları onurlu Bando Şefine çok ağır gelmişti. Baktı ve gördü ki, yanında ne çalıştığı belediye, ne bölgesinin başkanları, ne adaylar kimse yoktu. “Görevimi Bırakıyorum” dedi. Onuruyla, gururuyla ATATÜRK’e gitti. ATATÜRK PORTRESİYLE poz vererek açıkladı kararını.
Şimdi eminim ki o da İbrahim Amca, oğlu Orhan ve diğer çocukları gibi ailesiyle hayat mücadelesini kaldığı yerden sürdürecek. Biliyorum bu şartlarda çok zorlanacak. Ama işte Che Guevara;
“İnsanın yaşayıp yaşamadığına bakmak için,
Onuruna bakın, duruyorsa yaşıyordur” diyordu ya.
Onuruyla yaşayan Şef İbrahim Amca’yı anarak, Torbalı Belediye Bandosu Şefi’ni selamlayıp, Yılmaz Güney’in sözleriyle bitirmek istiyorum;
“Kralın sofrasında soytarı olacağıma,
Halkın kavgasında eşkiya olurum.”