Dünya marka kentleri özelliklerini değişik yönleriyle ön plana çıkarıyor. Bu şekilde marka olma özelliği taşıyor. Kimi doğal güzelliğiyle, kimi düzenli şehir olmasıyla, kimi üretim olanaklarıyla, kimi de düzenledikleri fuarlar ile dünyaya kendini tanıtıyor, ilgi odağı olup turist çekiyor. Örneğin; Paris, Milano gibi şehirler moda fuarlarıyla tanınıyor. Torino slow food adıyla tanınıyor, gurme turizminde dünyanın gözdesi. Frankfurt Euro’nun başkenti, Avrupa Merkez Bankası’nın bulunduğu şehir. Banka ve para şehri olmasına rağmen dünyanın en büyük kitap fuarı olmasıyla tanınıyor. Bologna çocuk kitapları fuarında dünyanın otoritesi, merkezi olarak biliniyor. Bu şehirler çok sayıda turist ve fuar katılımcısı akınına uğruyor. Kentler prestij ve para kazanıyor. Planlı, programlı, bütçeli olarak gelişimlerini sürdürüyor.
Bu hafta İzmir’de üç ilçe belediyemiz “kitap fuarı” düzenledi. Aslında yalnızca adı fuar, panayır bile değil. “Belki açık hava sergisi” denebilir . Birçok olumsuzluk ilgimi çekti;
Teknofest ile aynı tarihlere denk getirmek olmadı. Halkın yoğun ilgisinin Teknofest’te olacağını görmek, bilmek gerekirdi.
Aynı tarihte üç ayrı belediyenin organize yapması olmadı. Yazar, okur hangi birine gitsin?
Özensiz hazırlanmış stantlar ve sergi alanları olmadı.
Yazarlara, yayınevlerine gereken özeni, ilgiyi düzenleyiciler göstermemiş. Bu durum çok açık belli oluyordu. Bu hiç olmadı.
Belediyeler yazarların, özellikle de o kentin, ilçenin yazarlarının bir tek kitabını bile satın almamış. Hemşehrilik böyle mi olur? Olmadı.
Kitap fuarlarının en önemli özelliği yazar, yayıncı, okur buluşmasını sağlamaktır. Fuardan kimsenin haberi yok. Yol tarifi soruyorum, “fuar nerede?” “Bilmiyorum” diyor. Duyuru yapılmamış. Yazar geldi, bekledi beyhude, yayıncı masraf etti boş yere. Yazık geçen zamana. Oldu mu? Olmadı elbette.
Fuarlarda paneller, sempozyumlar yapılır, günler öncesinden çağrılı konukların adı duyurulur. Adı çok bilinen birkaç yazar dışında panel, katılımcı ve izleyici olamadı. Bu da olmadı.
Tüm ülke yayıncılarına ulaşılarak çağrı yapılmamış. Hadi yerel bu çalışma desek o da olmaz. İzmir’deki yayıncılar bile çağrılmamış. Bu zaten olmadı.
Kitap ve fuarcılık ikisi de ciddi bir iş. Bu konuyu ya ciddiye alıp hakkıyla yapmak ya da hiç yapmamak gerek. Bence Başkanların bir konuda geliştirdiği politikası olmalı. Hepsi birden her şeyi yapmaya çalışıyor. Olamıyor elbette, yaptım oldu gibi değil de gerçekten özveriyle yapmalı. Bütçe gerektirir, böylesi önemli bir kültür hizmeti parasız olamaz. Bu konu tamamen belediye başkanının vizyonu ve duruşu ile ilgili bir durumdur.
İzmir’i dünyanın marka şehirleri arasına sokmak istiyorsak daha özenli, hızlı, vizyoner olmak zorundayız.