12 Eylül faşist darbesinden sonra…
Bu ülkedeki burjuva siyaseti ile başım hiç hoş olmadı…
Darbe, var olan idealizmi de öldürmüştü…
CHP’nin 12 Eylül öncesi gençliği olarak bir rotamız vardı…
O rota bizi, ” gönençli günlere” ulaştıracaktı…
Kişisel bir beklenti içine girmek en utanç verici bir durumdu…
Hep birlikte ulaşacaktık AYDINLIK YARINLARA…
Bırakın bireysel bir talepte bulunmayı böyle bir şeyi ima etmeyi bile kimse aklından geçirmezdi…
Şimdiki hallere bakıyorum da…
AKP ile birlikte CHP’de de “utanma duygusu” rafa kaldırılmış…
Geçenlerde bir CHP’li (Belediye çalışanı) yedi sülalesini her bir belediyeye yerleştirmesini…
Nasıl kendinde hak gördüğünü anlatırken,”…Ne yani hakkım değil mi, arabamı parçaladım Parti çalışmalarında” diyerek, bilmeden bilinç altını dışa vuruyordu…
Gönül…
İdeal…
Güzel günler hayalî…
Vs. vs. …
Hal böyle olunca da M.Ali gibi asker kökenli Vekiller ortalığa saçıldı…
Omurgasız…
Yalancı…
Dahası siyasi dolandırıcı…
Emek ve emekçi bizim gençlik dönemimizde çok kıymetli idi…
“Fabrikalar, tarlalar, siyasi iktidar bir gün her şey emeğin olacaktı” çünkü…
Ya şimdi?
Şimdi ise CHP’Lİ Belediyeler de ” ŞİRKETLER” bünyesinde görev yapan personele cehennem bu dünyada yaşatılıyor…
Bürolarda görevli memur çalışanlar…
Kendi yapmaları gereken işleri bu personele yaptırıyorlar…
“Yardımcı personel” statüsünde çalışan şirket çalışanı…
Sabahtan akşama kadar “uşak” gibi memur personele hizmet ediyor…
Hindistan’daki “kast” sistemi bile bu rezaletin yanında hafif kalır…
İtiraz edenlere ise…
Tutanak tutulup, işten attırmakla ya da sürgünle tehdit ediliyorlar…
Birim Müdürleri ise…
O kahrolası düzenleri sürsün, rahatları bozulmasın diye…
Bu kölelik hallerine çanak tutup, sessiz kalıyor…
Ücretler konusunda ise arada ki uçurum öyle büyük ki memur ve sözleşmeli memur ile bir Şirket çalışanı arasında fark en az 4 kat…
Ücretler ne kadar azalıyorsa…
Mobbing o kadar büyüyor…
Sendika mı, o da ne öyle?
DİSK….
Sanmayın sakın Kemal Türkler’in, Abdullah Baştürk’ün eski DİSK ‘i…
Gerçi memur sendikaları da pek farklı değil?
Çıkar peşinde koşan bir sürü insanın cirit attığı yerler haline geldiler buralar…
Hepsi Yerel yönetimlerle al takke ve külah..
Büyükşehir’de de böyle…
Küçük Belediyelerde de böyle…
Anlattıklarım İzmir’de olsa da…
Yurdun değişik bölgelerinde de durum benzer…
80 öncesiydi…
Ankara Belediyesi EGO Genel Müdürlüğü’nün Personel Müdürlüğü bünyesinde ki ” İşçi Atama” Şefliği’nde Şef Yardımcısı olarak görev yapan İskender isminde bir arkadaşımız vardı…
Hem yönetimi bizde olan Personel Derneği’nde…
Hem de GENÇLİK KOLLARI’NDA aktif bir arkadaşımızdı İskender…
Ayrıca Belediye Başkanlığı CHP’de, Başkan ise Ali DİNÇER’di…
EGO Genel Müdürü ile nereyse sabah-akşam beraberdik…
Yani idari bir kadroyu almak, birisinin o göreve gelmesini sağlamak bizim için çocuk oyuncağı adeta…
Bir gün bir arkadaşımız, ” İskender’cim bu Şefliği fiilen sen yönetiyorsun. Bari kadrosunu alsan” diyecek oldu…
İskender arkadaşımıza sert bir bakış fırlatarak, ” sen ne demek istiyorsun, biz bu yola kadro için mi çıktık? Sonra demezler mi bize, ‘ bunların davaları çıkarları içinmiş diye?”
Bizler o günlerden geldik bu günlere…
Seçim çalışmalarında arabasını kullandı diye her şeyi kendine hak görenler…
Memurluklarını zorbalığa dönüştürüp, mesai arkadaşına zulüm yapanlar…
Onlara sessiz kalan liyakat yoksunu yöneticiler…
Elbise değiştirir gibi Partisini değiştiren Belediye MECLİS ÜYELERİ, MİLLETVEKİLLERİ…
İnsanın midesi bulanıp kusası geliyor değil mi?
Bir Parti de ideoloji ve idealizm yoksa orada başarı asla gelmez…
Çünkü, ideoloji yoksa umut da yoktur…
İdealizm yoksa…
Fedakarlık da yoktur…
Fedakarlık yoksa da GELECEK YOKTUR!…