Neresinden bahis açıp yazayım, bir türlü bilemedim.
Sokakta sakız satan çocuğun kazanacağı üç kuruşta bile gözü olan uğrular hem seçim hem de inşaaat rantiyesinin okkalı payını cukkalamak için paçalarından başlayıp sıvanabilecek her şeylerini sıvarken, durup seyretmek aymazlığına düşülemez elbet.
Adıyamanlıyım. Orda doğdum, büyüdüm.
Çekirdek ailem, akrabalarım, arkadaşlarım, komşular, tanışlar, bir şehrin yaşamında ne varsa parçası olduğum, parçam olan; tarumar…
Yas tutmaya daha var. Onun zamanı gelecek. Şu an, geçmişini yitirmiş, geleceksizleşmiş, bir şekilde yaşama tutunmaya çalışan insanların yaşam koşullarını yeniden yapılandırmada ortaklaşmanın zamanı.
Önümüzdeki sıcak tehlike, yerle yeksan olmuş yerleşim alanlarındaki insanların, çadır kamplardan, konteyner kamplarından, bina kamplarına taşınması aculluğu.
Ne demek istiyorum:
Öngörülebilir doğal afetlerden korunaklılığı hassasiyetle seçilmiş alanlarda, deprem güvenlikli zeminlerde, düzgün hesaplanmış inşaat teknikleriyle yapılacak konutlar; temiz su, atık su, kanalizasyon, elektrik, doğalgaz / jeotermal, iletişim, internet şebekeleri planlı, düzenli ve yeterli olan; caddeler, sokaklar, yeşil alanlar, dinlenme parkları, çocuklar için oyun alanları, çocuklar, gençler ve yetişkinler için spor alanları; kültürel / sanatsal, toplu etkinlikler için açık ve kapalı alanlar, sinemalar, konferans ve konser salonları; hastane, okul, kütüphane, müze binaları; çarşı, pazar, üretim alanları, fabrikalar; tarih ve kültür miraslarının yeniden yapılandırılması v.s. v.s.
İlk elden sayabildiklerim ve dahası…
Bunlar, çağdaş anlamda, bir şehrin insanlarının normalleşmesi için gerekli ve zorunlu yapılanmalar.
Yapılabilir mi, evet.
Ama kesinlikle, kazandıkları seçimden sonraki tüm işleri bir sonraki seçimi kazanmak, aradaki zamanda da sahip olunan pozisyonların nimetlerinden lüpleyebildikleri kadarını vantuzlamak olan, adına “vekil” dediğimiz ama kendilerini “asıl” gören politikacıların yapmayı tercih edecekleri, yapmaya da yetkin olabildikleri şeyler değil bunlar. Kuş taşa deyip niyetlenenlere de, varlıklarını borçlu oldukları sistem izin vermez zaten.
Bunları, kamusal düşünen, kamusal çalışan kurumların kuruluşların akıllı, yaratıcı, bencillikten ve komplekslerden uzak, şehirlerin insanlarını, ekonomisini, doğasını, tarımını, hayvanını önceleyen mensupları; halkla birlikte kararlaştırıp, devlet yapılanmasının olanaklarıyla ve kamusal desteğiyle, yine halkla birlikte yapabilir.
Şehir planlamacıları, jeologlar, mimar mühendis odaları, barolar, esnaf odaları, her türden meslek birlikleri, her türden Sivil Toplum Kuruluşları, (Sahici) kent konseyleri, mahalle meclisleri temsilcileri ve köy meclisleri temsilcileri; özetle, topluluk yaşamının her bir bileşeninin temsilcilerinden oluşmuş bir platformun kararını alıp da uygulayabileceği yapılanmalar bunlar. Konjonktürel kârlar için alınan ucube kararlara da, ancak bu türden birlikteliklerle itiraz edilip sonuç alınabilir.
Aksi, her ne şekilde gerçekleşirse gerçekleşsin, çürük, yoz, sorunları sarmal olmuş, viran insanlarla dolu, viran şehirler vaat eder.