Bochum, 9 Ocak
SIRPAZAN KAREKİN BEKÇİYAN’I HUZUREVİNDE ZİYARET ETTİM.
SAYIN SIRPAZAN, SENİNLE BİRLİKTE GÜLER BENİM YÜREĞİM!
İstanbullu Sırpazan Karekin Bekçiyan diğer adıyla Dikran Bekçioğlu Anadolu’nun dürüst, çalışkan, vicdanlı, vefalı evlatlarından biridir.
Sırpazan Karekin Bekçiyan Almanya Ermenileri Ruhani Önderi idi. İstanbul Ermeni Patriği seçilecekti. Hükümet tarafından engellendi. Emekli oldu. Köln Ermeni Kilisesi’ndeki evinde kalıyordu. Gözlerinin zayıflamasından sonra Wetter Huzur Evine getirildi.
Dikran Bekçioğlu 21 Aralık 1942 yılında İstanbul’da doğdu. Annesi Ankara’da, babası “Keskin Maden” denilen Ankara yakın bir yerde doğmuştu. Sonradan İstanbul’a göçmüşler. Babası ayakkabıcılık yapardı. Hiç Ermenice bilmezdi. Evde Türkçe konuşulurdu. 1942 yılında “Varlık Vergisi’ni ödeyemediği için Erzurum -Aşkale’ye gönderilmişti.
Dikran Bekçioğlu ilk ve ortaokulu Pangaltı Lisesi’nde okumuştu. Dini eğitimini Üsküdar Tıbrevank Ermeni Ruhban Okulu’nda tamamladı. Yüksek öğrenimine 1961 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih ve Sosyoloji Bölümünde başladı. 1965 yılında Almanya’ya geldi. Üniversite eğitimini Almanya’da Ruhr Üniversitesi’nde tamamladı.
Sırpazan Karekin Bekçiyan’ın Köln’deki evinden alınarak Bochum yakınlarındaki Wetter Huzur Evi’ne getirildiğini Meline Pohlman’dan öğrendim. Bugün, 9 Ocak 2024 günü öğleden sonra ziyaretine gittim.
En son iki yıl önce görüşmüştük. Özlemişiz birbirimizi.
“Ne iyi ettin de geldin! Burada 80 kadar yaşlı kalıyor. En genci 81 yaşındaki benim. Çoğunluğu 90 yaşının üstünde, konuşacak kimsem yok burada,” diyerek konuşmaya başladık. Geçmiş günlerimizi andık.
Sırpazan bir ara İstanbul’a doğru uçtu gitti. Tıbrevank’taki günlerini gülümseyerek anlattı. Keğam İşkol’u ve Meline’yi andı. “Zaman ne çabuk geçti. 1965 yılında Almanya’ya gelmiştim,” dedi.
Sonra birlikte geçen günlerimizi andık. Meline beni 2000 yılında Sırpazan ile tanıştırmıştı. Dün gibi bugün gibi aradan 23 yıl geçti.
“Seninle Güler Yüreğim” adlı kitabım 2001 yılında, kitabımı yayınlayan Doğan Kitap tarafından “Üstten gelen bir emirle” İstanbul 13. Noteri’nin huzurunda kıyma makinesi ile imha edilmişti.
İmha edilmeden önce bana 25 adet kitap yazar hakkı olarak verilmişti. Bu kitaplardan birini ofset tekniği ile kopyalayıp Meline Pohlman, Ditter Pohlman, Sırpazan ve Tuncer Miski’nin yardımlarıyla imece usulüyle Almanya’da yayınladım. Kendilerine çok ama çok teşekkür ederim.
Sırpazan Karekin Bekçiyan “Seninle Güler Yüreğim”i beş kuruş almadan gönülden Ermeniceye çevirdi. Bu çeviriden doğu Ermenicesine ve İspanyolcaya çevrildi. “Seninle Güler Yüreğim” daha sonra İngilizce, İtalyanca, Yunanca, Fransızca, Farsçaya çevrildi.
Sırpazan Karekin Bekçiyan daha sonra Sarı Gelin’i Ermeniceye çevirdi.
Huzur Evinde hem kahvemizi içtik hem de “Seninle Güler Yüreğim”in tanıtımı için 2004 yılı Aralık ayında Kudüs’e gidişimizi, Kudüs’teki söyleşimizi gülerek andık. Ne güzel günlerdi o günler. Sonra karayoluyla Kudüs’ten Amman’a geçtik. Kudüs ve Amman’da Türkçeden Ermeniceye çevirileri Sayın Sırpazan yapmıştı.
Wetter Huzur Evi’ndeki sohbetimiz koyulaştı. Herman Hintiryan’ın kulaklarını çınlattık. Herman Hintiryan beni ve Sayın Sırpazan’ı 2018 yılında “Sasunluların Dansı” Müzikalinin ilk gösterimine katılmak üzere Gümrü’ye davet etmişti. 13 Ekim 2018 akşamı “Sasunluların Dansı”nı Gümrü’de Vartan Acemyan Devlet Dram Tiyatrosu Salonunda Sayın Sırpazan, Herman Hintiryan, Majak Toşikyan, 600 seyirci ve davetlilerle birlikte heyecanla izlemiştik.
Sırpazan “Ne güzel günlerdi o günler,” diyerek gülümsedi, “Herman Hintiryan’dan haber alıyor musun?” diye sordu.
“Yılbaşında, 10 gün önce haberleştik” dedim.
“Sağlığı iyi mi?”
“Bir ameliyat geçirdi, ama şimdi iyi,” dedim.
“Konuşursan selamımı söyle,” dedi.
Zaman çabuk geçti. Saat 17.00’ye geldi. Yemek vakti gelmişti.
Suriyeli bakıcısı yanımıza geldi. Türkçe olarak “Baba yemek zamanı geldi,” dedi.
“Suriyeli kardeşim, babama iyi bak! Ben onun oğluyum!” dedim.
“Bakarım merak etme!” dedi gülerek.
Vedalaşma zamanı geldi.
“Sayın Sırpazan, bundan sonra düzenli olarak yanınıza geleceğim, gece gündüz ne zaman olursa olsun bana bir “Alo!” deyiniz ben gelirim. Maddi manevi ne ihtiyacınız varsa lütfen bana söyleyiniz,” dedim.
“Kemal Bey zahmet etmeyin!”
“Sayın Sırpazan siz “Seninle Güler Yüreğim”i, “Sarı Gelin”i Ermeniceye çevirirken size zahmet oldu mu? Kudüs’e, Amman’a Ermenistan’a giderken size zahmet oldu mu?”
“Canım onlar başkaydı!”
“Sayın Sırpazan sizin sorumluluğunuzu bugünden itibaren ben üstüme alıyorum. Size yardımcı olabilmek benim için şereftir. Size yardım edebilirsem ne mutlu bana!”
“Sağ olun Kemal Bey! Beni mutlu ettiniz! Bundan sonra bir ihtiyacım olduğunda sana bildiririm. Meline’ye, Herman’a, oğlun Şafak’a selamını ilet!”
“Hoşça kalınız Sayın Sırpazan, hoşça kalınız!”
Sırpazan Karekin Bekçiyan Wetter Huzur Evi’nin koridorundan sessizce yürüyerek yapa yalnız odasına girdi. Kapı kapandı.
.
.
.
Bochum, 11 Ocak
SIRPAZAN KAREKİN BEKÇİYAN’A GÖNDERDİĞİNİZ TÜM YAZILI VE SÖZLÜ MESAJLARINIZI KENDİLERİNE BUGÜN İLETTİM.
Sırpazan çok duygulandı, memnun oldu, gözleri yaşararak, “Kemal Bey lütfen dediklerimi aynen yazınız,” dedi. Aynen yazıyorum:
“Mesajlarınızı, selamlarınızı, saygılarınızı, dileklerinizi Kemal Bey bana iletti. Çok memnun oldum, Çok mutlu oldum. Sizlere çok teşekkür ederim. Beni çok duygulandırdınız. Demek ki emekler boşuna gitmemiş. Sağ olun, var olun!”
İki gün önce Sayın Sırpazan’ı Wetter Huzur Evi’nde ziyaret etmiş, izlenimlerimi, duygu ve düşüncelerimi bu sayfada sizlerle paylaşmıştım. Sırpazan Karekin Bekçiyan’a iletilmek üzere iki gün içinde 300 kadar yazılı ve sözlü mesaj geldi. Sayın Sırpazan’ın dünyanın dört bir yanında çok seveni, sayanı varmış. İstanbul’dan Toronto’ya, Ankara’dan Yerivan’a, Detroit’ten, Köln’e, Antalya’dan Washington’a, New York’tan Frankfurt’a kadar her yerde yaşayan vefalı, değerbilir, vicdanlı insanlar, yani sizler Sırpazan’a ve bana birbirinden güzel, duygulu, candan mesajlar gönderdiniz.
Çok duygulandım, çok heyecanlandım, çok mutlu oldum.
Duygularımı, heyecanımı, mutluluğumu Sayın Sırpazanla paylaşmak, selam sevgi ve dileklerinizi Sırpazan’a iletmek için bugün öğleden sonra Wetter Huzur Evi’ne gittim.
Sırpazan’a defalarca telefon etmeme rağmen ulaşamamıştım. “Acaba bir şey mi oldu?” diye de meraklandım. Saat 16.00 sularında kapısını çaldım. Türkiye haberlerini dinliyormuş. Beni karşısında görünce şaşırdı.
“Hayrola Kemal Bey!”
“Hayır Sayın Sırpazan, iki gün önceki ziyaretimin haberini yayınlamıştım. Dünyanın dört bir yanından size çok sayıda selam, sevgi mesajları geldi. Yazılı mesajları okumaya, sözlü mesajları söylemeye geldim.”
“Öyle mi? Demek bizleri unutmamışlar!”
“Unuturlar mı sizi Sayın Sırpazan!”
“Kimler selam göndermiş bana?”
“Bir kişi, iki kişi değil, yaklaşık 300 kişi!”
“Ne diyorsun sen Kemal Bey?”
“En çok Tıbrevanklılar, sizin öğrencileriniz!”
“Deme!”
“İstanbul’dan Dr. Murat Ekmekçi, Amerika’dan Herman Hintiryan, Almanya’dan Meline Pohlman…. Daha kimler kimler…”
“Tıbrevanklılar ne diyorlar?”
“Sayın Sırpazan Murat Ekmekçi ‘Sırpazan bana Tıbrevank’ta Ermenice öğretti. Çok değerli bir ağabeyimizdir. Yatılı okullarda bir sınıf büyüklere ağabey denirdi. Sırpazan işkembe çorbasını çok sever, yanına giderken benim adıma işkembe çorbası götürüver,’ dedi. Bu sefer getiremedim gelecek sefer size İşkembe çorbası getireceğim.”
Sırpazan gözleri yaşararak sevincinden gülüyor.
Kanada’dan bir Tibrevaklı arkadaşınız telefon etti. “Sırpazan cevizli baklavayı ve içli köfteyi çok sever, benim adıma götürüver,’ dedi.
Sırpazan kah kah gülüyor,
“Yandınız Kemal Bey yandınız! Nasıl kalkacaksınız bu isteklerin altından?”
” Rica ederim Sayın Sırpazan, söz yeter ki yiyiniz. Ben getiririm.”
Gözlerinden yaş gelerek gülüyor.
“Sayın Sırpazan Agos gazetesi de haberi yayınlayacakmış.”
” Öyle mi? Beni meşhur ettiniz Kemal Bey.”
“Sayın Sırpazan siz zaten çok meşhursunuz. Lütfen şimdi aşağıya gidelim. Hem kahvemizi içeriz hem de size gelen mesajları iletirim.”
Tam kapıdan çıkacaktık, iki gün önce getirdiğim meyvelerin ve yoğurt çorbasının yerinde durduğunu fark ettim.
“Bir dakika Sayın Sırpazan, iki gün önce getirdiğim meyveler yenmemiş, kendi ellerimle yaptığım yoğurt çorbası bitmemiş! Benim çorbayı bitirmezseniz, Murat Ekmekçi’nin işkembe çorbasını da getirmem!”
Sırpazan kah kah gülüyor. “Ben hem senin çorbanı, hem de Murat’ın işkembe çorbasını yerim,” diyor.
Giriş katındaki kahve salonuna indik. Kalabalıktı. Gürültülüydü. Yöneticilerden birine rica ettim.
“Sayın Bekçioğlu’na dünyadan 300 mesaj geldi. Kendilerine okuyacağım. Acaba sessiz bir odanız var mı?”
“Sayın Bekçioğlu’na 300 mesaj mı geldi?”
“Evet!”
“Çok ilginç! Bugüne kadar burada kalan hiçbir insana bu kadar mesaj gelmedi.”
“Gelemez, çünkü Sayın Bekçioğlu çok değerli, dünyaca tanınan bir ruhani şahsiyettir.”
“Bilmiyordum.”
” Bilmediğiniz için size söylüyorum. Sayın Bekçioğlu hem saygın bir ruhanidir hem de benim kitaplarımın Türkçeden Ermeniceye çevirmiş olan bir çevirmendir.”
“Çok ilginç! Buyurun size özel misafir odamızı veriyorum.”
“Çok teşekkür ederim, çok anlayışlısınız!”
Kahvelerimiz geldi. Özel misafir odasında Sayın Sırpazan ile karşılıklı oturduk.
“Sayın Sırpazan önce size bana telefonla gelen mesajlarınızı size söyleyeyim.”
“Kimler telefon etti?”
“Herman Hintiryan telefon etti. Size saygı ve sevgilerini iletti. ‘Sırpazan’ın ne ihtiyacı varsa bana bildir,” dedi. Almanya’ya geldiğim zaman Sırpazan’ı ziyaret edeceğini söyledi.”
Sırpazan’ın gözleri yaşardı. Dokumsam ağlayacak! Devam ettim.
“Murat Ekmekçi ‘Sırpazan’ı yalnız bırakamayız! Hayatını Ermenilerin, insanların mutluluğuna adamış bir insan hayatının son zamanlarında yapa yalnız yaşamamalı, Sırpazan kabul ederse İstanbul’a getiririz,” dedi.
Sırpazan sevinç göz yaşlarını silmeye başladı.
“Sayın Sırpazan şimdi size yazılı mesajları tek tek isim isim okumaya başlıyorum,” diyerek cep telefonundaki facebook sayfama gelen mesajları okumaya başladım:
Almanya’dan Sırrı Ayhan: “Vefalı ağabeyim emeğinize sağlık,”
Hollanda’dan Sabri Varan: “Karekin Bey’e huzurlu yıllar dilerim.”
Bielefeld’den İrfan Erdoğan: “Çok güzel bir ziyaret.”
Afyon Dinar İncesu Köyünden Veli Seçme: “Vefalı ve vicdanlı abime ve Karekin üstada selamlar, saygılar.”
Hollanda’dan Agop Yıldız size kalbini göndermiş!
“Bizim Aşık Armani mi bu?”
“Evet, Boyabatlı Âşık Armani”
“Demek unutmamış bizleri!”
Devam ediyorum okumaya:
Kanada’dan Abraham Çeliköz.
Artin Korkor,
“Tanır mısınız! Tanırım, Tıbrevanklıdır. Ne diyor Artin?”
“Değerli üstat, ağlatın bizi, yüreğine sağlık,” diye yazmış.
Sırpazan göz yaşını siliyor.
Devam ediyorum okumaya:
Washington’dan Suzan Suzi.
Murat Damar Tomasian,
Frankfurt’dan Hanna Gülenay -Krayt,
Natalin Mihranyan,
İsviçre’den Bogos Tamsian,
Jemil Bug Day,
Harut Kasparyan,
Aydın Aslan,
Fikret Aydın-Baryawno,
Alin Kazazoğlu,
İstanbul’dan Samail Biros,
Ohannes Kalustian,
Ayşın İnan,
Tamar Karasu,
Rita Kumru Karacan,
Armen Kayserilioğlu,
Lusin Arshaluys Bakırcian Dolas
Heilbronn’dan Devrim Kavallı
Varujan Güleser,
Kevork Fikri Çalış,
Dikran Kasparyan,
Mualla Bükülmez,
Murat Nişan,
İstanbul’dan Lerna Özant Adıgüzel.
“Sayın Sırpazan kim bu biliyor musunuz?”
“Bilmiyorum.”
“Seninle Güler Yüreğim’de anlattığım Merzifonlu Vahran Karabent’in torunu.”
Devam ediyorum okumaya:
Ankara’dan şair Gülsüm Cengiz: “Ne güzel dostluklar,” diye yazmış.
İsviçre’den Hapop Eroyan.
“İstanbul’dan Nadya Sevinç Karacaoğlu. Hatırladınız mı Nadya Sevinç’i?”
“Evet hatırladım. Rahmetli Albert Sevinç’in kardeşi değil mi?”
“Evet, iyi hatırladınız.”
Devam ediyorum okumaya:
Mike H. Uğurluoğlu,
İstanbul’dan Garo Kaprielyan,
Antalya’dan yazar Nazmi Öner,
Orhan Göktan,
Nally Nelli Serkisian,
New Jersey’den Sami Sanar,
Kanada’dan Murat Nişan,
Ankara’dan İbrahim Tokgöz,
Yeğya Yalçın Çevik,
Ankara’dan Avukat Berrak Çağlar,
Çelik Katılmış,
“Sayın Sırpazan İsviçre’den Kirkor Elmayan bir e-mail göndermiş.”
“Kirkor’u iyi tanırım, Tıbrevanklıdır. Ne diyor Kirkor?”
“Yazdığını aynen okuyorum:
“Değerli kardeşim Kemal merhaba.
Sen senelerini insanların huzuru için, sulh içinde yaşamaları için çırpındın durdun. Dur durak bilmeden çok şükür devam ediyorsun.
Son olarak sevgili kardeşimiz Sırpazan Karekin Bekçiyan’ı ziyaret etmen ve bunu bir makale ile bizlere iletmen her şeyin fevkindedir.
Biz EKMEKDAŞLARI yani aynı okulun öğrencilerine bu bir ders olsun.
Ben 5 – 6 ay evel kendisini birkaç kere telefonla aradım, maalesef ulaşamadım. Telefonla sorduğum Köln Kilise yetkilileri ‘Odasında yaşıyor’ diyerek bana bilgi vermediler. Marsilya’ya yeğenlerinin yanına gideceği söylendi, arkası gelmedi.
Sana kuru kuruya teşekkür etmekten başka söyleyeceğim: Ne muradın varsa bizler veremiyoruz YARADAN versin.
Sana ve Sırpazan’a sağlıklı, huzurlu nice nice yıllar diliyorum sevgili kardeşim.
Kal sağlıcakla. Lütfen bu mesajımı Sırpazan’a ilet ve selamlarımı söyle.”
Sırpazan gözleri yaşararak konuşuyor, “Tıbrevanklılar vefalı insanlardır,” diyor.
“Sayın Sırpazan size iletilmek üzere 208 beğeni, 48 kalp, 11 mutluluk sembolü göndermişler. Onları da tek tek sırayla okumak istiyorum.”
“Okuyunuz Kemal Bey lütfen.”
Sırayla tek tek okudum.
Sırpazan çok duygulandı, memnun oldu, gözleri yaşararak, “Kemal Bey lütfen dediklerimi aynen yazınız ve kendilerine iletiniz,” dedi.
Aynen yazıyorum:
“Mesajlarınızı, selamlarınızı, saygılarınızı, dileklerinizi Kemal Bey bana iletti. Çok memnun oldum, Çok mutlu oldum. Sizlere çok teşekkür ederim. Beni çok duygulandırdınız. Demek ki emekler boşuna gitmemiş. Sağ olun, var olun! Sizlere selam ve sevgilerimi iletiyorum.”
Sevgili, vefalı, vicdanlı kardeşlerim gönderdiğiniz mesajlarınızla beni ve Sayın Sırpazan Karekin Bekçiyan’ı çok mutlu ettiniz. Sizlere çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız, iyi ki varız.