Ekim’in başında İlhan Soytürk, “İlkses” gazetesindeki köşesine Basmane’deki Hayyam Meyhanesi’ni taşımış; buradaki adabı, mezeleri, oraya gelenlerin uyması gereken hali tavrı yazmıştı.
Elbette bu önemli ancak bizim kuşak için meyhane, kendi anlamının ötesinde, aynı zamanda şairlerin, yazar ve sanat erbabının uğrak yeri olarak da bilinir.
O yüzden buraları, şehrin kültürel mekânlarından biri ve edebiyat tarihinin öznesi olarak görmek sanırım abartı olmaz!
***
Sadece meyhaneler değil, edebiyatçıların diğer uğrak yerleri de önemli.
Edebiyatla ilgisi olanlar Orhan Kemal’in İkbal Kıraathanesi’ni ya da Attilâ İlhan’la ünlenen Baylan Pastanesi’ni anımsar.
Dahası da var elbette… Cemal Süreya ve arkadaşlarının gittiği Papirus, Mehmet Kemal’in öve öve bitiremediği Ankara’da Kürdün Meyhanesi, Arif Keskiner’in Çiçek Bar’ı, Degüstasyon, Nisuaz, Nevizade ve Küllük gibi yerleri de bunlara ekleyebiliriz.
***
Bir yerde okumuştum; Nisuaz Pastanesi için Sait Faik, 1941’de Orhan Veli’ye şöyle yazıyor: “Cumartesi günleri Nisuaz’da üdeba toplanır. Karar verir.”
Üdeba dediği; Ahmet Hamdi Tanpınar, Asaf Halet Çelebi, Abidin Dino, Sabahattin Ali gibi şair ve yazar takımıdır.
***
Yıl 1999. Bu kez aynı gelenek Beyoğlu’nda Papirus’le devam ediyor; burada Cemal Süreya, Yaşar Kemal, Edip Cansever gibi edebiyatçıları görüyoruz.
Ayrıca yukarıda saydığımız her mekânın müdavimleri de ayrı, Attilâ İlhan’la Baylan’a gelenler Ülkü Tamer, Demir Özlü, Ferit Edgü, Yılmaz Gruda iken; İkbal Kıraathanesi’nde Muzaffer Buyrukçu, Nurer Uğurlu, Musa Anter, Yaşar Kemal gibi edebiyat insanları var.
***
Ya Ankara?
Orada da Üç Nal var… Yıl 1940.
Orhan Veli, Melih Cevdet Anday, Azra Erhat, Sabahattin Eyuboğlu, Yakup Kadri ve Can Yücel buranın müdavimlerinden.
Bir gün Üç Nal’daki anı defterine karikatürist R. Tahir Burak, “İş dördüncü nalla bir ata kaldı. Bir de meydana…” diye yazar.
Orhan Veli durur mu, hemen bu satırların altına, “Üç Nal’la gelen, dört nalla gider.” cümlesini iliştirir.
***
Peki İzmir?
Eskilerden Şükran Lokantası sayılırdı.
Ama ben daha çok kıyısından köşesinden Bodrum Meyhanesi’ni, Veysel Çıkmazı’nı biliyorum.
Bir de tabii ki Babıali’yi…
Buralarda zaman zaman edebiyatçıların sofralarına denk geldim, onları dinleme fırsatım oldu.
Doğrusu içki içilmesini yüceltecek birisi değilim ama meyhaneler edebiyatçılarla güzel; onlar şiiri, sohbeti, adabı, tartışmayı oraya taşımamış olsalardı herhalde bizim bu mekânlarla ilgili söyleyeceklerimiz sığ kalırdı.
***
Şimdi bu geleneğin sürmediğini hepimiz biliyoruz.
Revaçtakiler bar ve kafeler artık…
Oralara da edebiyat taifesinin uğramadığı kesin!
Bilinen, İzmir’de “Dönemeç” dergisi Kemeraltı’dayken meyhaneler de işlekti.
Dergi kapandı, o büyülü zamanların (1975-85) mekânları şimdi yok, olanlar da kimliksiz birer işletmeye dönüştüler.
80’li yılların başında yolunuz Kemeraltı’ya düşmüş ve vakit akşam suları ise Bodrum Meyhanesi’ne şöyle bir göz ucuyla bakardınız.
Sait Faik’in deyişiyle ‘üdeba’yı orada demleniyor halde görmeniz içten bile değildi.
***
Kaç kez o masada yer almayı istedim.
Kimler mi vardı o masalarda? Başta benim çok sevdiğim şair, “Vakit İzmir sularıydı/ Öpüldünüz efendim” dizelerinin de sahibi Hüseyin Yurttaş, yanında unutulmaz bestekâr Avni Anıl, Ali Rıza Avni, Çınar Çığ, Şahin Çandır, Onur Şenli, Özdemir Nutku, Ahmet Günbaş, Kadri Sümer, Aydoğan Yavaşlı, Hidayet Karakuş ve yazık ki adını unuttuğum daha pek çok şair, yazar…
Veysel Çıkmazı’nda ise başka bir grup, gene İzmirli şairler, edebiyatçılar, devlet tiyatrosundaki provasına hazırlanan oyuncular olurdu.
***
“Dönemeç”in sonlanmasıyla, daha doğrusu edebiyatın Kemeraltı’dan kovulmasıyla bu ‘üdeba’ takımı benim bildiğim, Topaltı’ndaki Babiali Meyhanesi’ne taşındı.
Duyardım orda toplanıldığını.
Herhalde bir on yıl oldu, burası da zamanın ruhuna fazla dayanamadı, kapanmadıysa da o eski toplantılar/ buluşmalar yok artık.
Şimdi her önünden geçtiğimde gözlerim buğulanır, birkaç kez davet edilmeme karşın o meclisin ritmine ve ağırlığına uyamam korkusuyla katılmadığıma hayıflanır, böyle bir şöleni kaçırmış olmanın pişmanlığıyla kendime kızarım.
Düşünsenize, o masadaki sohbetin keyfi nerde bulunurdu ki!
Hayat bu işte pişmanlıklar hep arkanızdan geliyor!
***
Şimdi?
Atlara binilip gidilen zamanları yaşadığımız dönemdeyiz!
O görkem yok…
Şimdi o günleri yakalamaya çalışıyoruz.
Galiba zor.
Ama gayret var, sevgili İlhan Söytürk buna çabalıyor, bir grup edebiyat ve sanat insanını bu geleneği sürdürmeye zorluyor.
Her ayın ilk cumartesi öğleden sonraları; Oğuz Tümbaş, Eşref Karadağ, Bedri Karayağmurlular, Y. Bekir Yurdakul, M. Osman Akbaşak, Coşkun Şimşekli, Selami Şimşek, Talat Aydilek, M. Mazlum Doğan, Atila Er, Ahmet Günbaş, Hüseyin Yurttaş, Mustafa Sarı; gazetecilerden Atilla Köprülüoğlu, Esat Erçetingöz gibi adları MOM’da bir araya getiriyor.
Sözün dem’i orada demleniyor, şiirler okunuyor, edebiyattan, sanattan söz ediliyor…
Zaman zaman ben de katılıyorum o dem’e.
Belki de zamana inat bu yapılan ama iyi ki inat!
Varsın olsun…
KAYNAK: https://www.gazeteyenigun.com.tr/makale/17657704/salim-cetin/edebiyatcilar-ve-meyhaneler?