Güngör Kırkaya Deveci
Yazın tadından sıyrılamayan bir Eylül yaşıyoruz. Zaman zaman ılık bir sonbahar kokusu… Güneşli sohbetlerde buluşuyoruz.
Hani şu barışın, dostluğun, sevginin ayı Eylül. Bazen Sevgi sayesinde her şey birbiriyle birleşir.
Yine hazan mevsimi. Yine yapraklar yavaş yavaş sararıp düşecekler. Doğa çıplaklığına bürünecek yine. Ben her Eylül geldiğinde yıllarca okuttuğum Türkçe kitaplarındaki bir öyküyü anımsarım. Şöyle ki ; bir kız vardır genç, güzel mi güzel, hasta mı hasta. Hem de çok hasta. Sayılı günleri kalmıştır. Pencerenin önündeki yatağında sürekli dışarıyı izler. Tam karşısında kocaman, heybetli bir ağaç vardır. Kız çevresindekilere “Ne zaman bu ağaçtaki son yaprak düşerse, ben o zaman ölmüş olacağım.” dermiş.
Günler geçer, kış tüm gücüyle, azametiyle devam etmektedir. Her sabah korkuyla uyanan genç kızın ilk yaptığı iş ağaca bakmak olurmuş. Oh ne güzel!.. Son yaprak bugün de düşmemiştir. Kalan o son yaprak kışın en çetin günlerinde bile düşmez. Doluya, tufana, fırtınaya rağmen düşmemekte direnir.
Her gün o son yaprağı ağaçta gören kız umut dolar. Yavaş yavaş iyileşmeye başlar. Bunu Tanrı’nın bir lütfu olarak görür. Ailesi ve kendisi şükrederler.
Aylar sonra kız iyileşir. O bir türlü düşmeyen yaprağı yakından görmek, dokunmak ister. Gittiğinde bir de ne görsün. Yaprak çizilmiş, boyanmış ve ağaca sıkıca bağlanmış yapay bir yapraktır. Bunu kim yapabilir diye düşünür. Kısa bir araştırmadan sonra alt katlarında oturan ve ressam olan komşularının yaptığını öğrenir.
Bu öyküyü ne zaman okusam hem çok duygulanır hem de yaşamı sorgulamaya başlarım.
Düşünüyorum da gittikçe soğuyan bu dünyada insanların içini ısıtıp, umutlandıracak ateşleri yakanlar olacak mı? Hiç bilmiyorum.
Geleceğimize şekil veren güç kendi ellerimizdedir. İnsan ancak düşüncelerini yükseltmekle yükselir, başarılı olur ve kazanır. Ne istediğini ne yaptığını bilmek ve çocuksu tadını yitirmemek için özen göstermek. İnsan çocuksu düşleri yüreğinde sıkı sıkı saklamalı. Üstelik saklamakla da yetinmemeli. Bu düşleri çocuklara ve çocuk tadını yitirmemişlere dağıtıp, yansıtmalıdır.
Bir çocuk nasıl kucaklarsa topunu ya da oyuncağını. Nasıl sıcacık sarılıp özdeşleşirse onlarla bizler de öyle sarılmalıyız yaşama. Bu duyguyu da ince ince dokurken hem çocuk hem de büyük kalabilmek… İşte bu çok zor ama bir o kadar önemli…
Evet biliyorum son yaşadığımız bu ağır dönemde, alacakaranlıkta, dağın yeşili, denizin mavisiyle doğa bizlerden biraz daha uzaklaşıyor. Nereye baksak yangın yeri. Neyi, nasıl koruyacağımızı şaşırdık. Sanki çevremizdeki bütün beton yapıların ağırlığını ruhumuzun derinliğinde duyumsuyoruz. Kaçmak mı ?.. Yoksa sığınmak mı ?.. Ne o? Ne o?… Kim bilir? belki de bir umuttur yaşamak. Zaten umutlar bittiğinde yaşam da bitmiyor mu?..
Ağaçtaki her zorluğa rağmen düşmemekte inat eden bir yaprak bile yaşama sevincimizi yeniden yeşertmiyor mu ?.. Öyküdeki gibi.
Öyleyse, dünkü kelebekten bugünkü insana uzanan söz, şarkı, şiir ya da yorum…Bambaşka bir ses mi? Bence değil. Yaşam içinde kendi kendisiyle hesaplaşmayı bilen, birlikteki yalnızlık yanı sıra, yalnızlıkla bütünleşmeyi de sessiz, abartısız yansıtan duyarlı yürekler yaşamı kucaklayanlardır. Bakarsanız görür, duyumsar ve düşünürsünüz.
Yaşamı ve insanı özellikle de insanı birkaç sözcüğün sınırıyla kuşatmak mümkün mü ?..Kuşkusuz hayır dediğinizi duyar gibiyim. İnsan, duygu ve düşüncesiyle zamanı, zaman ötesini zorlayan bir varlıktır… Sınırları, kalıpları hiç sevmeyen… Hepsi değil belki.
Yeni renklerin, yepyeni seslerin ve seslenmelerin sevdalılarıdır bunlar… Zoru oldurmak isteyen bir coşkuyla kaptırırlar kendilerini zaman ötesine. Bunlar az da değiller hani…
Evet Eylül, dünyada barış ayı… Hele hele “Yurtta Barış, Dünyada Barış ” diyen bir liderin çocukları olan bizler için daha da önemli. Ama ben şuna inanıyorum ki insan önce kendisiyle barışık olabilmeli… Kendisiyle sürekli kavga içerisinde olan bireyler barışın değerini bilmiyorlar ne yazık ki !.. Nasıl barış sağlayabilsinler ?..
Bir insanın yağmurları da güneşi de kendi içindeyse ondan korkmamalıyız. Güçlü insanlar her zaman ben değil biz diyenlerden olmuştur. Bir sokak ileride bir başka aydınlık, bir başka güzellik görebiliyorsak yaşamı kucaklıyoruz demektir.
İşte o zaman yaşam daha güzel, dünya daha yaşanır olur belki… Kim bilir ?..
Bir gerçek var ki, yaşam öğrettikleriyle çoktan alıp götürmüştür bizi yıldızlara… Yüreğimizde ya da gökyüzünde… Ne fark eder ki…
Unutmayın, ben, biz olduğu zaman dünya çok daha güzel, çok daha anlamlı, çok daha barış güvercinleriyle dolacaktır. Ve barış dolu bir dünyada yıldızlar daha bir sevgiyle parlayacaktır. Işık olmak, barış içerisinde yaşamak zor. Zor ama başarmak zorundayız…
Bombalara, silahlara, savaşlara inat, barış güvercinlerinin doldurduğu bir dünya özlemiyle…
Barış yaşatır…