KOZA DAĞCILIK KÜLTÜR GEZİSİ KARS
“Cicero’ya yaşlılığında sorulan soru:
“Üstat , yeniden gençliğe dönmek ister miydiniz?
“ Verdiği yanıt:
“ Yarışı birinci bitiren bir at, neden bir daha başlangıç çizgisine dönmek istesin ki… “
Ben her zaman yaşlılar gibi olgun düşünen gençlere,
gençler gibi neşeli olan yaşlılara hayranımdır.
Zaten neşeli olanlar hiçbir zaman yaşlanmazlar.
“ Yaşlanmak ve yaş almak,”
Gençlik bir hayat devresi değil, bir akıl halidir.
Yıllar cildi buruşturabilir, ancak heyecanların bitişiyle ruh buruşur.
İnsan kendine olan güveni kadar genç,
Kuşkusu kadar yaşlı, Cesareti kadar genç,
Korkuları kadar yaşlı, Umudu kadar genç,
Bezginliği kadar yaşlıdır.
Hiç kimse fazla yaşamış olmakla yaşlanmaz.
İnsanları yaşlandıran, ideallerin bitmesidir.
Kalbi sevdikçe,
Neşe duydukçe,
Güzellikleri fark ettikçe,
Beyni yeni şeyler keşfettikçe, herkes gençtir.!!!
İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar,
Halbuki yaşamadıkça yaşlanırlar.
Okumanızı tavsiye ederim.
İnsan,
Yaşlı olmaya karar verdiği gün yaşlanır.
W.E. Gladstone.
Bahattin Selimbeyoglu paylaşımı.(Niksar Lisesi öğretmenlerinden)
Koza Dağcılık Kültür sanat ve Spor kulübü Derneği, diğer etkinlikleri yanında Kültür gezileri yapmaktadır. 12/17 Ocak 2023 Kars Turu duyurusu sonrası kısa sürede doldu. Yirmi kişilik gezi grubu olduğu, tren biletlerinin o kadar olmasıyla sınırlıydı.Turistik Doğu Ekspresi bileti bulmak büyük bir ayrıcalıktı, bu konuda şaibeler çoktu.Ticaret ve ahlak kuralları yoktu.Biletler satışa sunulmadan bitiyor.Piyasa da karaborsa oluşuyor. Sıradan bir vatandaş normal koşullarda bilet bulmak için sadece hayal kurabilir. Söylentileri dilendiriliyor.Gerçeklik payını bilmiyorum. Biletler tur organizasyonu ile alındığı için kişisel tecrübem yok.
Yazlık komşularımız Işık ve Mustafa geziye Dikiliden katıldılar.İki gün önce Bursa’ya geldiler. Kısa Bursa gezisi yaptık. Sabah altı buçukta Nilüfer metro istasyonundan havaalanına gideceğimiz otobüse bindik.
Sabiha Gökçen havaalanından Kars uçağına bindik. Kars Havaalanı kapısında yirmi kişilik minibüsüyle Şentürk bey bizi bekliyordu.
Eski bir Ermeni köyüne gidiyoruz. Şentürk bey ve ailesi otantik bir köy evinde turizm hizmeti veriyorlar. Yerel yemekleri yapmışlar, gürül gürül yanan sobanın ısıttığı geniş bir salonda masalar bizim için hazırlanmış. Şentürk bey turist taşıyor, Eşi çocukları yemekleri hazırlamışlar. Hukuk fakültesinde okuyan kızı okul dışında burada çalışıyor. Duvarlarda Atatürk, Ecevit, Che, Deniz, Mahir, Yılmaz Güney fotoğrafları asılı. Kürtçe müzik eşliğinde , yemek yiyor, sonunda halay çekiyoruz. Ermenilerden eser kalmamış, artık kürtler yaşıyor.
Yemekte bulgur pilavı ve kaz eti yiyoruz.
Yemek sonrası Kars harp tarihi müzesini geziyoruz. Doksan bin askerin nasıl ölüme yollandığını bir kez daha hatırlıyor, üzülüyor, ağlıyoruz. Daha sonra yeni açılan Peynir müzesini geziyoruz. Peynirin yapılış serüvenini ve tarihini adım adım izliyoruz. Malakanları duyuyor, öğreniyoruz.
“Kars Malakanları; 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 yıllarında Çarlık Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu arasında çıkan savaşta Rusların Kars ve Ardahan bölgelerini işgal etmeleri neticesinde bölgenin nüfus yapısını değiştirmek ve bölgeye hâkim olabilmek amacıyla yerleştirdikleri Beyaz Ruslardır.”
“Malakanlık, bir ırk, etnik kimlik veya bir dinsel hareket olmayıp mezhep içerisinde oluşan fikir ayrılığıdır. Bir felsefi yönelim yaşam biçimidir. 17. yüzyılda Belarus’ta yaşayan bir kısım Beyaz Rusların, Rus Çarı I. Petro’nun uygulamalarına karşı çıkması ve Ortodoks kilisesi ile görüş ayrılığına düşmeleri nedeniyle haftanın her günü süt içtikleri bahanesi ile dışlanmış topluluktur. Malak terimi süt içen, sütten kesilmemiş yavru anlamına gelmektedir. İlk önceleri hakaret anlamında kullanılmış daha sonraki dönemlerde benimsenerek kullanılmaya devam etmiştir. “Malakan” ismi; ilk kez 1765 yılında Sinod’da görüşülmek üzere Kilise Yönetiminin hazırladığı raporda resmi kayıtlara geçmiştir”
Bir malakan köyü ziyaretimizde oldu. Araç ile köyün içinden geçtik. Bir cadde üzerinde iki tarafta evler sıra sıra yapılmış. Her evin diğer tarafında ki ön kısmı tarlası bahçesi olarak planlanmış. Artık kimseler yaşamıyor. Malakanlar diğer azınlıklar gibi yaşamı başka ülkelerde aramak için ülkeyi terk etmişler. Malakanlardan kalan geleneği aynı bölgede yaşayan başka köyler devralmış. Daha çok Boğatepe köyü ile anılır olmuş Kars kaşarı ve gravyer peyniri. Valiliğin kurduğu peynircilik müzesi aynı adla anılıyor. Kars merkezindeki peynir satan dükkanların çoğunluğu Boğatepe köyü ismini kullanıyor. Peynir müzesinde peynir tadımı ve satışı var. Peynir satışı yapan bütün mekanlar adrese kargo ile gönderiyorlar.
Müze sonrası tarihi taş köprüyü gezdik. Yorgunluk atmak üzere taş köprünün ayağında ki hamamın çay bahçesinde oturduk. Köprünün fotoğraflarını çekip tarihini öğrendik.
“Kars Çayı’nın Dere İçi Mahallesi’ne akan kısmında Kaleiçi Mahallesi ile Sukapı Mahallesi’ni ayıran darboğaz üzerinde MS 1579 yılında Osmanlı Padişahı III. Murat’ın emri ile Lala Mustafa Paşa tarafından üç tonozlu kemerli olarak yaptırılmıştır. Köprünün tamamı düzgün kesme bazalt taşından yapılmış olup daha sonra bir kısmı yıkılan köprüyü Karahanoğlu Hacı Ebubekir 1725 yılında yeniden yaptırmıştır.”
Akşam oldu. Bavullarımızı Kars Center otele bırakarak, minibüsle yemek alacağımız lokantaya gittik. Yemek dönüşü serbest zaman Kars sokaklarını keşfe çıktık. Peynir ve bal alınacak noktalar. Yemek yeme, çay kahve içme noktaları grup üyeleri tarafından keşfedilerek, paylaşıldı.
İkinci gün Ani harabeleri gezildi.Malazgirt’ten önce Türklerin buraya geldikleri bilgisini öğrendik.
“Ani kentinin tarihi Erken Demir Çağı’na (MÖ 1200-1000 arasına) dayanmaktadır. Ani şehrinin bulunduğu bölge Urartular döneminde Akhuriani olarak bilinmekteydi. Bölgenin ilk kez Ermeni hakimiyetine girmesi ise M.Ö. 400’lü yıllarda Orontid Hanedanlığı döneminde olmuştur.
Ani adı ise en erken 6. yüzyılda Gamsaragan sülalesinden Ermeni beylerine ait bir müstahkem yer olarak geçer. Ermeni Gamsaragan ailesi ile Ermeni Bagrationi (Bagrat) ailesi arasındaki uzun mücadele ikincilerin zaferi ile sonuçlanmış ve 780 yılında Gamsaraganlar mülklerini Bagratlılara satarak Bizans ülkesine göçmüşlerdir.
Bagratlı I. Aşot 885 yılında Abbasi Halifesi ve Bizans İmparatoru tarafından “Ermenistan Kralı/Şehinşah-ı Armen” olarak tanınmıştır. Aşot ve oğulları önce (bugünkü Tuzluca ilçesinin 8 km kuzeyinde Halimcan köyü yakınında bulunan) Bagaran kentinde, daha sonra (Akyaka ilçesinde Koyucak mevkiinde bulunan) Şirakavan’da ve Kars merkezde hüküm sürmüştür. 961 yılında III. Aşot (953-977) başkentini Ani’ye taşıyarak burada büyük bir kentin inşasına başlamıştır.
Kent en parlak devrini II. Smpat (977-989) ve oğlu Gagik (989-1020) döneminde yaşamıştır. Bu devirde kent nüfusunun 100.000’i aştığı rivayet edilmektedir. 1045’te Bizanslılar Ani’yi zaptedip Bagratlı devletine son verince savunmasız ve huzursuz kalan bölge, 1064’te Selçuklu Sultanı Alparslan’a teslim olmuştur. 11. ve 12. yüzyıla ait bazı İslam mimarisi eserlerini de barındırır. 2012’de UNESCO tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi’ne dahil edilen Ani, 2016’da ise Dünya Mirası olarak tescil edildi.”
Yerlerde beyazlık yaratacak kadar kar var.Hava geldiğimiz şehirlere göre çok soğuk. Kıyafetlerimiz kalın, harabeleri dolaşırken yoruluyoruz. Arabamıza biniyor Çıldır gölüne varıyoruz. Çıldır gölü buz tutmuş. Göl kıyısında turizm hizmeti veren küçük tesiste ısınıyoruz. Gölün buzlarını kırarak yakaladıkları balıkları pişiriyorlar. Acıkanlar balıkların tadına bakıyor. Balıkçı atın çektiği kızakla göl üzerinde gezinti yaptırıyor. Göl üzerinde yürüyüp fotoğraf çekiyor. buzların kırılma ihtimalleri ile heyecan yaşıyoruz. Dönüş yolunda terk edilmiş malakan köyünden geçerek otelimize geliyoruz.
Üçüncü gün kars müzesi ziyareti ile başlıyoruz. Sonrası Sarıkamışa hareket ediyoruz. sarıkamış Şehitlik anıtı ile başlıyoruz. Müzede yaşadığımız duyguları tekrar yaşıyoruz, üzülüyoruz.
Katerina köşkü diye bilinen Ruslar tarafından hastane olarak yapılan, av köşkü ve askeri karargah olarak kullanılan saray, artık bir harabe olmuş. Rusya’daki Katarina sarayları ile karşılaştırınca çaresizliğimize acıyor, üzülüyoruz.
Sarıkamış obsidyeni şifalı doğa taşlarından yapılmış hediyelik eşya dükkanını geziyoruz. Çarşıdan şarap ve atıştırmalıklar alarak Sarıkamış kayak merkezine gidiyoruz. Açık bir mekan buluyoruz. Soba yanıyor, dışarısı soğuk. Sobaya yakın oturuyoruz. Acıkanlara sucuk ekmek, sıcak çay var. Sıcak sevenler sobanın yanından ayrılmıyor. Geri kalanlar kayak pistine yukarı yürümeye başlıyor. Zirvenin görülebileceği bir noktada mola veriliyor. Karlar üzerinde çıkınlar açılıyor. Plastik bardaklarla birlikte şaraplar içiliyor, şarkılar söyleniyor. Kısa süreli piknik yapıyoruz.Yeterli kar ve kalabalık olmadığı için kayak merkezi çalışmıyor, tesislerin çoğu kapalı. Bir günü daha bitiriyoruz, otele gitmeden önce lokantaya uğrayacağız. Bugün esnaf lokantasında yiyeceğimiz söylenmişti. Erdoğan Deprem arkadaşımın köylüsü esnaf lokantası olduğunu önceki gelişimde öğrenmiştim. Erdoğan’dan iletişim bilgilerini alarak, esnaflar lokantasına gidiyoruz. Otele dönüş yürüyerek yine sokakları keşfederek.
Dördüncü gün sabah geç kahvaltı alıp, otelden ayrılıyoruz. Bavullarımız otelde kalıyor, şöförümüz akşam tren saatine yakın istasyona getirecek.
Önce kale çevresindeki tarihi yapıları geziyoruz. Sonrasında kaleye çıkıyoruz, Kars’ı yukarıdan seyrediyoruz. Akşam Kafkas gecesinde buluşmak üzere Kars sokaklarına dağılıyoruz.Alışveriş yapmak isteyenler için çok zaman var.
Akşam Kafkas etkinliği için Kale cafe restaurant da buluşuyoruz. Kars da dört mekan varmış. Kafkas ekibi ve atışma yapan yerel ozanlar hepsini sıra ile geziyormuş. Aradaki boşluğu kendi sanatçıları ile tamamlayarak sürdürüyorlar. Aşıkların atışmalarını, kafkas oyunlarını izliyoruz.İsteyene yemek ve içecek var. Sadece gösteri izlemek için gelenler için sınırsız çay var. Masaya termos ile bırakıyorlar. Tren saatine yarım saat kala kalkıyoruz. İstasyonda bizi bekleyen bavullarımızı alıp, bize ayrılan beş nolu vagona biniyor.İkişer kişilik odalarımıza yerleşiyoruz. Ranzalı iki yatak var. Yataklar kapalı iken oturuyorsun, yatarken açıyorsun. Çarşaf, yastık, havlu temiz. Odada bir lavoba var . Vagonun iki ucunda birer tuvalet var. Yirmi kişi ortak kullanıyor. Tuvalet kağıdı, peçete var, temiz tutmaya çalışıyorlar. Bazen trende su bitiyor, su alacağı istasyona kadar beklemek gerekiyor. Gece geç saatlere kadar çay kahve içmek eğlenmek sürüyor. Hemen yanımızdaki yemek vagonu. Yanımızda her şey olduğu için yemek vagonuna ihtiyaç kalmıyor. İsteyen olursa hizmet almak mümkün. Yorulanlar yataklarına çekilip kapılarını kapatıyor.
Sabah Erzincan’ın İliç ilçesinde istasyonda tren duruyor. Bizi bekleyen araç şoförü aynı zamanda yerel rehber. Yirmi kişilik araçta yerimizi alıyoruz. bavullarımızı odalarımızda bırakıp, kapılarımızı kilitliyoruz. Üç saat burada bizi bekleyecek. Aracımız Kemaliye(Eğin ) yoluna düşüyor. Eğin türküleri eşliğinde sarp yollardan geçiyoruz, bazı noktalarda telefonlar çekmiyor. Kemaliye de, manili sokağı gezip Eğin tarihini öğreniyoruz.Gurbet, hasret, sevda, ayrılık manileri her şeyi açıklıyor.Kısa Eğin turu sonrası trene gidiş saati geliyor.Eğin’in gezilecek daha çok yeri var.İliçe değil Divriği de trene ulaşım fikri oluşuyor. Ahmet Kutsi Tecer’in “orda bir köy var uzakta, gitmesekte, görmesekte, o köy bizim köyümüzdür” adlı şiirini yazdıran köye gidiyor. Yazar için yapılmış müzeyi geziyor. Müzenin karşısındaki fırından eğine özgü ekmeği alıyor, katıksız tüketiyoruz. Daha sonra Prof.Dr. Ali Demirsoy Doğa Tarihi müzesini geziyoruz.
Zamanı ayarlayarak Divriği ye dönüyoruz.Gezi planında olan tarihi Divriği Ulu camiyi geziyoruz.
Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası, Sivas’ın Divriği ilçesindeki tarihi cami ve hastane. Cami 1228–29 yıllarında Mengücekli beyi Ahmed Şah tarafından; Dârüşşifa ise aynı tarihte, Ahmed Şah’ın eşi ve Erzincan beyi Fahreddin Behramşah’ın kızı olan Turan Melek tarafından Ahlatlı Muğis oğlu Hürrem Şah adlı bir mimara yaptırılmıştır.Darüşşifa caminin güney duvarına dayanmıştır. Orta bölümü bir ışıklık kubbesi ile örtülmüştür, giriş ile birlikte dört eyvandan oluşur. Darüşşifanın kuzeydoğu köşesinde türbe yer alır. Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası 1985 yılında UNESCO Dünya Miras Listesine alınarak Türkiye’den listeye giren ilk mimari yapı olmuştur.
Hafif yağmur altında hediyelik eşya satıcısı yerel rehber içimizi karartacak bir anlatımla konuşsada kısa sürede üç kapıyı tanıtmayı başardı. Restorasyon olduğu için içine girmedik.Rehberin kataloğunda yer alan fotoğraflara baktık.Eğitimli, kokartlı yerel rehberlerin daha güzel anlatım yapmaları dileklerimizle tren istasyonuna gitmek üzere aracımıza bindik.
Dört saatlik tren yolculugu son mola yeri Sivas garına ulaştı. Yine odalarımızı kilitleyerek trenden ayrıldık. istasyondan dümdüz giderek meydana ulaştık. Çifte minare, ve çevresi, karşında tarihi Sivas kongresi’nin toplandığı Sivas Lisesi binasımı gezdik. En son Sivas’a kara bir leke olarak kalan, otuzüç aydın sanatçının diri diri yakıldığı Madımak otelinin önüne gittik. Tesadüf üst katlardan taşıma için merdiven dayamışlar, tıpkı Aziz Nesin’in indirildiği zaman yaşanıyor gibi. Binanın içine girdik, giriş katında öldürülenler anısına isimleri, fotoğrafları konulmuş. Acılarımızı tazeleyip katillere lanet okuyarak binadan ayrıldık. Serbest zaman, çay kahve, yemek tadımları yapılabilir. Tren saati belli buluşmak üzere Sivas sokaklarında dağıldık.
Tren de son gecemizi şarkılar, türküler, klip çekimleri ile neşeli bir şekilde geçirdik.İlk oda, Suzan ablanın masa üstündeki çayı, kahvesi, sütü, kullanıma hep açık. İki numaralı oda Işık-Mustafa termos su getirene sıcak su üretiyor. Üç numarada biz varız. Meral-Duran. Dört numara Funda-Nevin müzik varsa oyun, yoksa fotoğraf çekimi, beş numara Nesrin- Nilgün kardeşler. altı numara Deniz- Sabri, dede torun, gezinin en genç üyesi Deniz,Yedi numara, Ruken-Okyanus, anne ve kızı, Sekiz numara, Suna-Mustafa , Dokuz, Ramazan- Selçuk, On numara , Adem- Erkan. Mahmut beyi unuttuğumu sanmayın. Uyuduğuna şahit olmadım, hep ayaktaydı, ne zaman duracak, nerede inilecek, herkes hazır mı,bütün odalarda görmüşlüğüm var kendisini.Dernek temsilcisi olup gezi organizasyonu yükünü omuzlarında hissetmesi anlaşılıyor. Grubu derli toplu tutması, herkesi memnun edecek ortamı yaratması, esnek, yaratıcı, başarılı bir yönetici. Rehberimiz Erkan bey ingilizce kokartlı, bilgili, donanımlı, alçak gönüllü, bütün grubun kırk yıllık arkadaşıymış gibi hemen kaynaşan dost olan birisi. Evrensel gazetesinin Arkeoloji yazarlarından, siyasi olarak akrabalık bağları taşıdığım, bıkıp usanmadan hikayelerimi dinleyen, bana katlanan bir dost.
Böylece gezi grubunu da kısaca tanıtmış oldum.bütün arkadaşlar, seçkin ve kaliteli insanlardı. Çok uyumlu, saygılı bir gruptu. Kısa süre içerisinde herkesi tanımaya çalıştım.Ortak yanlarımızın çok fazla olduğu, iyi anlaşan bir grup olduk.
Tren yolculuğumuz sabah ankara garında son buldu. Rehberimiz Erkan bey ayrılarak Bodrum uçağına gitti. Kalanımız bizi gar önünde bekleyen otobüsümüz ile, Bursaya doğru yola çıktık.
Sivrihisar ve Bozüyük molaları sonrası akşam olmadan Bursa’ya ulaştık. Bindiğimiz duraklarda inerek evimize ulaştık.
Fotoğraf ve videolarla anlattığımız gezimizi, yazarak anlaşılır kılmaya çalıştım. İzleyen güzel kalpli insanlarla sevincimi, mutluluğumu paylaşmak istedim. Grup da fotoğraf sanatçılarının olması güzellikleri artırdı. Paylaşımlarım ticari bir beklenti içermez. Yaşamı ve güzellikleri paylaşmak dileğimdir.
Başka bir gezide buluşmak üzere sağlıkla, sevgiyle, mutlulukla kalın.