Merhaba değerli dostlar,
Yaz mevsimi yaklaşırken Avrupa’da yaşayan gurbetçileri tatlı telaşlar sarar. Önce alınacak armağanların kimlere ne kadar dağıtılacağı hesaplanır. Aylar öncesi alışverişlere çıkılır. Bunun için ya önceden ayrılmış bir bütçe oluşturulur ya da bankadan belli ölçülerde kredi alınır. İzin öncesi bu aşılması gereken bir eşiktir.
Bütün bu çabalar yerine getirildikten sonra, sıra sıla yoluna çıkışta kimlerle ve hangi güzergahların izleneceği planları yapılmağa başlanır. Hafta sonları aile toplantılarında konuşulacak konular başında izin konusu ön plandadır. İşyerlerinden bir yıl önce hangi ayda ve ne kadar süre ile izine ayrılacağı başvuruları yapıldığı için pek sorun yaşanmaz. Her gurbetçi izine çıkarken kutsal bir mekana gidilirken duyulan yürek çarpıntısını ve iç huzuru hisseder yüreğinde.
İki bazen de gümrüklerin trafik yoğunluğu yaşandığı durumlarda üç günü bulan sıla yolculuğu Türkiye gümrüklerinde ay yıldızlı bayrağın görünmesi ile heyecan doruğa ulaşır. Yollarda çekilen onca sıkıntı, geçilen pek çok yabancı gümrük kapılarındaki ürkütücü memur bakışları, arabaların zaman zaman didik didik aranması, arabadaki çocukların sabırsız davranışları, velhasıl her şey unutulur Türkiye’ye girişte.
Pasaportlarınızı gümrük memuruna uzatırken onunla kendi dilinde selamlaşmanın hazzını yaşar insan. Artık köklerinin bağlı olduğu, havasını ciğerlerine çekerken gözlerinin hafif buğulandığı topraklardasınızdır artık. Burada geçireceğiniz dört veya altı haftalık izin süreniz yaşamınızın unutulmayacak sayfalarına eklenecektir. Gümrükten sonra eşin, dostun, hısım akrabanın en önemlisi de doğduğun toprakların özlemi sarar içini. Bir an önce kavuşabilmek için onca yola ve yorgunluğa rağmen devam edersin yolculuğuna. Ta kii vuslat sona erinceye kadar.
Yukarıda anlatılanlar 1965 ile 2000 li yılları kapsayan durumlarda daha çok yaşandı. Sonraki yıllarda uçakla yolculuklar ön plana çıksa da hem Balkan ülkelerinin otobanlarla donatılması, güzergahlardaki iyileştirmeler gene de karayolu tercihini birinci sırada tutuyor. Sosyal yaşamda insan ilişkileri, yaşam standartları zaman ve koşullara göre yeni şekillenmeler almaktadır.1965 yıllarının gurbetçi profilleri ile 2020 nin profilleri aynı değil artık. Yurt dışından gelen insanların araba plakaları, ceplerindeki euro, giyim kuşamlarının yanı sıra davranışlarına bakılarak en yakınlarımız dahil genel kanıları ve adlandırmaları ‘’ALMANCI’’ veya ‘’ALAMANCI—ALAMANYA’LI’’ tanımları değişmedi yıllarca.
Bu tanımlamalarda, alay, hor görme, kıskanma, küçümseme gibi davranış biçimlerini anlıyor insan. Çok azda olsa art niyetsiz söyleyenlerde yaşadığı ülkeyi belirtmek amaçlı söylüyorlar yukarıda belirtilen tanımlamaları. Artık Avrupa’da yaşayan insanlarımız, emekçilerimiz bulundukları ülkelerde yerleşik düzene geçtiler. Toplumsal konumları, yaşam koşulları çok değişti. Üçüncü ve dördüncü kuşaklar artık beyaz yakalılar yani, bankalarda memur, hastanelerde doktor, hemşire, okullarda öğretmen, bürolarda avukat vb. mesleklerde çalışıyorlar. Sermaye alanında ses getirecek ortamlar yarattılar kendilerine. Milyar Eurolarla açıklanabilecek iş alanları kurdular. Sanatta, edebiyatta, sporda adlarını duyuracak pek çok yetenekler yetişti yetişmesine de, ne yazık ki Türkiye’de hala şu rahatsız edici ‘’ALMANCI—ALAMANYA’LI’’ sözcükleri yerine AVRUPALI TÜRK’LER veya AVRUPALI GURBETÇİLER sözcüklerini yerleştiremedik…Saygılarımla..
Turan Akpınar / Emekli Öğretmen