Hangi ülkeye hangi kente gitsem söyleşilerde, okumalarda en çok bu soru soruluyor.
„Bu 21. yüzyılda yapısal ve bireysel ırkçılıkla nasıl etkili bir şekilde mücadele edebiliriz?“
Biz son yıllarda sık sık ırkçılık konusunu işitiyor konuşuyoruz ve yazılarımızda, şiir ve öykülerimizde işliyoruz. Çünkü toplumun uyum içinde yaşamasını engelleyen bir sosyal hastalık olan ırkçılık sadece içinde yaşadığımız Avrupa ülkelerinde değil dünyamızda hızla yaygınlaşıyor. Özellikle silah tekelleri, yaygınlaşan savaşlar aşırı sağcı, ırkçı gurupları besliyor. Ancak ırkçılık, yabancı düşmanlığı insanlık var olduğundan beri var. Sadece Amerika’da siyah tenli insanlara ve Almanya’da Yahudi kökenli insanlara uygulanan katliamlarla ırkçılık var olmadı. Buralarda yapılan katliamlar sadece medyanın açıklamaları ve sanat insanlarının katliamları tiyatro ile sinemanın sahnelerine, öykü ve romanlarına taşımasıyla daha açıkça gözle görünür hale geldi. Yoksa insanlar var olduğundan beri dünyanın her yerinde tanımadıkları insanlara karşı sadece önyargılı davranmakla kalmamışlar. Onları dışlamışlar, onlara kötü davranmışlar ve katl etmişler. Yasal cezalar tek başına ırkçılığı önlemez. Irkçılığın insanlık düşmanlığı olduğunu önce topluma kavratmak gerekiyor, her şeyden önce kreşlerde, okullarda devlet kurumlarınla, sosyal alanlarda ırkçılığın insanlık dışı olduğunu hata psikolojik bir hastalık olduğunu kavratmak gerekiyor. Bunun için önce siyasi hükümet yönetimlerin aşırı ırkçı, ve dışlama söylemelerinden, uygulamalarından vaz geçmeleri gerekir.
Irkçılık çağdaş söylemi ile milliyetçilik neden Psikolojik bir hastalık?
Çünkü bu insan ruhunu kaosa ve insanın düşünme alanını kilitleyen bireysel egoizmi, bireysel üstün olma istek ve çabasını toplumsal bir egoizme, üstünlük kompleksine dönüştürdüğü için bir psikolojik hastalıktır. Bunun için çocuklarla küçük yaşta felsefe yaparak bu bireycilik, üstünlük ve başkalarını ezme ve kötüleme psikolojisinden gelecek zararları öğrenmeleri gerekiyor.
Ezme ve dışlamanın karşıtı olan arkadaşlık ve yardımlaşma birbirinde öğrenmenin yararları kavratılmalı. Barış ve sevgi ortamını önemiyle çevremizi güzelleştirmeye çaba vermemiz gerekir. Özerlersek sosyal, siyasi, yasal, kültürel ve ekonomik pek çok nedenin tetiklediği ırkçılık ve yabancı düşmanlığına yönelik kapsamlı bir politika geliştirmek, entegrasyon projesinin değerlerini temel hak ve özgürlüklere dayandıran projeler bu toplum için önem taşımaktadır. Bunun önemini kavramamız ve kavratmamız gerekir.
Türkiye‘de azınlık halklara ve Suriye, Irak, Afganistan ile Afrika ülkelerinden gelen ekonomik ve politik sığınmacılara karşı ülke içinde gelişen düşmanlığa varan karşıtlık devlet yönetimi ve siyasi parti yöneticilerinin savaş yanlısı silah tüccarlarıyla birlikte bilinçli yaygınlaştırdıkları bir psikolojik hastalığın virüsüdür. Elbetteki bu virüsü sürekli geliştirerek dünyada ayakta tutan varlıklarını silah satışı ve sürekli sömürü alanlarını geliştirmeye çalışan Amerika Birleşik Devletleri ve Batı Avrupa ülkeleridir. Amerikalı silah tekellerinin bir maşası durumunda olan hükümetlerin Siya insana, Meksikalılara, Hindu ve Budist inancından olanalar uyguladıkları zulmü halen bu çağda sürekli günlük yayınlarda okuyoruz. Aynı şekilde Batı Avrupa’nın silah satıcısı ülkelerde Aynı şekilde bu Göçmen işçiler, politik ve ekonomik sığınmacılara yasal olarak üçüncü dördüncü sıradaki insanlar muamelesi , bu ayrımcılığı destekleyen yabancılar yasaları bu çağda birazcık özgürce düşüne bilen bir insanın kabul edeceği bir durum değildir.
*
Irkçılığa karşı nasıl tavır alınacak ?
Bu konuyu hemen hemen gittiğim her toplantıda Almanlardan bana şöyle sorular geliyor.
„Irkçılığa karşı tavır almak ve ırkçılıkla mücadele etmeye kararlı olmak sizin için ne anlama geliyor? Irkçılıkla nasıl başa çıkıyorsunuz, ne gibi deneyimleriniz var ve ne gibi engellerle karşılaşıyorsunuz?
Ben genellikle biş karşıt soru soruyorum onları düşündürmek için. Ve diyorum „Siz 50 yıldan fazladır bu topraklarda yaşayan göçmen kökenli bir insan olsanız nasıl bir yanıt verirsiniz? “
Irkçılığa karşı çıkmak benim için bir insanlık görevidir. Irkçılık toplumlarda hatta küçük gruplarda bile uyumsuzluk yaratır. Mutsuzluğun kaynağı olur. Çünkü kavgaların savaşların asıl kaynağı ırkçılıktır. Saf ırk yaratma düşüncesiz hâkim olma ve kendisinin dışındakilerini ezmek isteğidir. Irkçılığı bilim insanların teorileriyle sadece sokaklar da demo yapmak ve slogan atmakla yok olmaz. Elbetteki büyük bilim insanların ve felsefecilerin düşüncelerinde yararlanacağız Almanya’nın büyük Felsefecisi Immanuel Kant şöyle diyor: Herkes kendi kapısının önünü temizlerse. Kent emiz kalır. Ve Amerikalı psikolog John Broadus Watson da şöyle der: “Bana bir bebek verin ondan istediğim şeyi yaratayım.” Bu cümleler benim yaşam felsefeme ışık tutu.
Halkları sömürmek isteyen ve bu nedenle sürekli silah üreterek bölgesel savaş yürüten gü.ler ve sürekli iktidarda kalmak isteyen siyasal yönetimler özgür, araştıran sorgulayan bir nesil istemiyorlar. Kendilerine biat edecek ve sürekli birbirine nefretle bakan, mevcut hakim grupların kölesi olmayı daha çocuk yaşla kabullendirilmiş nesiller istiyorlar. Bu duvarı yıkmanın yolu diyalogdan geçer.
Belki burada yaşadığım ve yazdığım bir örnek anlatmam gerekiyor.
Ben Münster’e geldiğim 1972 yılından bu yanı bu kentte yaşayan farklı kültür dil ve sosyal tabakalardan gelen ailelerin çocuklarını ev ödevlerinde, workshoplarda, gezilerde, pratikum ve medya, kreatif kurslarda bir araya getirmeye çocukların ve aileler arasında dostluk yaratmaya çalıştım. Gerekse oluşturduğumuz sosyal çalışmalar içinde çocuk ve gençleri eğitmeyi amaçlayan Radyo Kaktus kurumunun çalışmalarında 5 çocuk ve genç Göçmen kökenliyse 5 kişinin de Alman kökenli olmasına dikkat ettik. Biz çocuklar üzerinde ailelere, ailelerle olan ilişkilerimle sürekli çocuklara gençlere ulaşıyoruz. Kurumumuz 50 yıla yakın bir zamandır böyle gelişerek ayakta kaldı. Arkadaşlık ve sevgi farklı kültür, dil ve sosyal tabakalardaki insanlar arasındaki ön yargıları yok ediyor. Ben bu 52 yılda elbette çok olumlu şeyler yaşadım ve çokta beni üzen şeylerde yaşadım.
Kısacası başka insanlara karşı ön yargılı olan, düşmanca yaklaşan insanlara bağırarak onların kötü düşüncelerini yok edemeyiz. Onlara dostluğun güzelliğini göstererek, yaşatarak düşünmelerini sağlayabilirsek ırkçılığı yok edebiliriz. Bazen çocuklar ve gençler birbiriyle konuşurken benim için „yabancı olan söyledi” diyorlar. Ben gülüyorum ve şöyle diyorum: „Baban ve annen daha doğmamışlardı ben bu şehirde yaşamaya ve çalışmaya başladığımda. Onlar benden sonra bu ülkeye gelmiş oldular. Sende onlardan sonra gelmiş oldun. Şimdi düşün bakalım kim yabancı” diyorum. O çocuk veya genç düşünüyor ve daha sonra gelip benden özür diliyor. Güzel şeyler, fikirler ancak yaşanarak öğrenilir. Bu göçmen düşmanlarına önce onların düşünmeyi öğretmeliyiz. Onların düşüne bilmelerinin metotlarını bulmalıyız.
Devam edecek…
09.03.2024 / Molla Demirel