Deneme
Sürekliliğin süreksiz dönenimi, olumlu ya da olumsuz yaşanmışlıkları kimi zaman hayatı romantik, rengarenk çiçekli bir bahara çevirdiği gibi, kimi de aşağılık bir akıntının içine sürükleyebilir insanı. Bunalımın, buğuntunun çapraz sorgulaması altındaymış gibi koyu karanlıklar altında bocalar durursunuz. Kararsızlık kararınız olur sanki. Artık düzlüğe çıkmak, arınmak, insan olmak sizin elinizdedir. Çoğu yaşam bizler için ne yazık ki böyle başlar ve böyle de sonuçlanır. Onu biçimlendirense -olumlayan ya da olumsuzlayan- sizin edindiğiniz görgü/nüz, bilginiz, birikiminiz, genlerinizde taşıdığınız kesin felsefi içerik, şaşmaz karakteristik çizgileriniz olur bir yerde. Sizi kötü, sizi adaletli, vicdanlı, ya da acımasız kılan bu çizgilerdir işte. Bir ölçüde nereye evrileceğinize çoğu zaman onlar karar verir. Tabi ki akıl, zekâ burada tayin edici olabilir, eğer sizde onları işlevsel hale getirecek altyapınız varsa. Bu durumda mağlup olan, salağa yatan salaklardır. Akıl yetmezliği, algılama, birkaç şeyi birden düşünememe durumları da olabilir bu tabi. Düşünmek, tüm varyantlarıyla önünüze açılan deltaların hangi kıvrımına akacağınız önemlidir. Çünkü o akıntılardır sizi çıkışa, düzlüğe taşıyacak olan.
Aslında burada her şey kendini sevmeyle, kendinizle barışık olmak ile başlar. Doğa sevgisinin, insan, hayvan sevgisinin, o döşünüzün sol yanında çiçeklenen duygu yoğunluğunun tomurcuğa dönüşerek birer gökkuşağı halini alması sizin önce kendinizi sevme, kendinizle barışık olma halidir iyiyi iyi yapan… Fesat insanlar kendilerini yetersiz buldukları, sevmedikleri zaman başkalarını da sevmezler. Kıskançtırlar, bazı zaafları olanlarda bunlar daha çok görünür, örneğin kleptomani, yani “Çalma Hastalığı” sorusuna kişinin gerçekten ihtiyaç duymadığı ve genellikle çok az değeri olan eşyaları çalma, -görmeden alma- dürtüsü ve bu dürtülere tekrar tekrar direnememesi şeklinde cevap verilebilir. İşte yukarıda altını çizdiğim Kleptomani hastalarının çoğu, psikiyatrik destek almaktan korktukları için de gizlilik ve utanç içinde yaşarlar. Sonraları ise bu durum onları farklı, kötücül sendromların içine çeker; gereksiz yere başkalarını suçlamak, kimseyi beğenmeme, herkeste kusur aramak gibi. Karşısındakinin gülüşünü sevmez örneğin, gülerken ortaya çıkan gamzesini sevmez, ondan rahatsız olur. Oysa çevresindeki diğer insanlar kendisinin beğenmediği o gülüşe, gamzeye hayrandırlar. Bir başkasının el becerilerini, farklı yeteneklerini, akıllı, zeki oluşlarını sevmez. Örneğin, çocukluk dönemlerindeyken öğretmenlerinin yanındaki arkadaşları ile ilgilenmesini sevmez, kıskanır. Üstelik hem öğretmene hem de arkadaşına kötü duygular besler.
Böylesi durumlarda kimi sorunlu çocuklar dikkati çekmek için ortalığı kırıp dökmeyi huy edinirler, gereksiz yere bağırır, ağlar, hırçınlaşır ve bu tavırlarıyla karşı tarafa kendini kabul ettirmeye çalışır. Başta en yakınları olmak üzere tüm uzak yakın herkese karşı yılışık bir ilgi ya da ilgisizlik içine girerler. Küser, barışır, unutur tekrar küser, gereksiz tartışmalarda daima olumsuz tarafta yer alır. Yüz ifadeleri kimi zaman çok sevecen, kimi de somurtuk, çatık bir biçim alır. Bu ruhsal savruluşların tümü bir türlü kendinde -ona göre- bulduğu küçük küçük eksiklikleri abartarak büyütüp kendi içinde çözümsüz hale getirmesidir. Oysa onların da güzel yanları, önemli becerileri, farklı yetenekleri vardır. Ancak onlar bu yanlarını önemsizleştirdikleri için hayatı kendilerine zehir ederler…
Bu tipler ilk bakışta sevimli görünseler de kendi içlerinde daima mutsuzdurlar. Onlar ancak başkalarına rahatsızlık verip kötülük yaparak, laf sokup, gereksiz suçlamalarda bulunarak kendi elleriyle yarattıkları mutsuzluktan beslene beslene var olurlar. Böylelerinin hayatı aslında tam bir cehennemdir. Mutlu olmak için mutlaka birilerine bir şeyler olmasını dört gözle bekler ve bundan büyük haz alırlar. “ah şu ölse” der. O diğerinin ölümünden pay devşirmeye, mutlu olmaya çalışır. Oysa yapmaları gereken tek şey kendileriyle barışık olmak ve kendilerini sevmek, kendileri gibi çevresindekilere de kucak açarak aynı duygu, aynı sevecenlikle yaklaşmaktır. Çünkü mutsuz insanlar mikrobik bir salgın gibi -tanıdık veya tanımadık olsun- çevrelerinde bulunan diğer insanlara, başkalarına da müthiş şekilde rahatsızlık verir onları da mutsuz kılarlar… Ne yazık ki bunun gibi kusurlu bireylerden ne iyi bir anne, ne de baba olur. Çünkü bir şekilde onların kişiliklerindeki o kötücül davranışlar çevresindekilere de geçer. Ya anneleri-babaları olduğu için onları görmezlikten gelerek hoş görürler, ya da aynı yanlışları bu kez kendileri denemeye kalkarlar.
Bu noktada söylenecek tek şey, daima böylelerinden mesafeli ve uzak durmaktır. Daha doğrusu, yüzünüze bir anlık gülümsemelerine kanmadan yolunuzu değiştirmektir.
Bu kişilerin karakteristik özellikleri:
-kolay samimi olurlar
-kendilerinin bile sebebini bilmediği bir şeyden küserler
-Bir gün samimi bir şekilde karşılıklı kahve içtiğiniz halde, iki gün sonra size selam vermezler.
-Dinlemeyi bilmezler. Sürekli kendileri konuşmak ister.
-kıskançtırlar ve hiçbir şeyi kolay kolay beğenmezler.
-Samimiyetleri kendi çıkarları üzerine kuruludur.
-Küsüp barışmaları da aynı düzlemde yer alır.
-Tutarsız ve değişkendirler. Ancak kendi zaaflarına benzer kişilerle dost olurlar.
-Ağlama ve bağırma nöbetlerini çok inandırıcı yaparlar.
-Samimi görünür, fakat asla samimi ve güvenilir değillerdir…
Ali Özenç Çağlar – 13 Nisan 2024 –