Müthiş bir zekası vardı..
Olayları kavrama yeteneği , anında inisiyatif geliştirme ve tavır koyma becerisi….
hepimizden fersah fersah öndeydi…
Ama zekasını şeytani değil, rahmani ( halkı için..) kullanma yolunu seçti hep..
Yoksa , kesinlikle hatırı sayılır bir servetin sahibi olabilirdi ,pekalâ…
Enerjisini hep “en alttakiler ” için harcama yolunu seçti.. Bulunduğu her kentte , her birimde davasına ve partisine sadık bir nefer olarak mücadele etti…
YDGD’liydi…
HALKIN KURTULUŞ’çusuydu..
TDKP’liydi..
PARTİ BAYRAĞI taşıyıcısıydı
EVRENSEL’ciydi..
EMEP’liydi…
Of bile demeden o şehir senin , bu fabrika benim …
Dolanıp durdu yıllarca..
Başkalarının evinde bir sığıntı gibi kalmayı , devletin ensesinde boza pişirmesini bile dert etmedi hiç bir zaman…
Lakin,
bir küçük ‘kusuru ‘ vardı Fethi Yoldaşın ;
” Sorgulama hastalığı!”
Siz bunu soru sorma düşkünlüğü olarak algılayın…
Sol paradigmanın en hassas bölgesi olan
” önderlik” konusunda, korkusuzca konuşabiliyor ;
yanlış gördüğü pratikleri eleştirebiliyordu..
Bektaşi yürekliydi,
ama bektaş nobranlıklara prim vermedi hiç bir zaman..
” Necdet, biliyor musun biz bu hareketin Mazlum’uyuz..
Dövülen, sövülen, ceza yatan , hatta korkusuzca ölen…
Ama önderliğin ” niçin ” sorusuna bile tahammülü yok… Çünkü onlar kutsal olduklarına inanıyorlar ! Ölünceye kadar, hatta öldükten sonra bile ” ezeli ve ebedi lider ” kalmak istiyorlar…
Ben diyorum ki, geniş kitleler üstünde bunca baskı varken , emekçiler perişan ve umutsuzken…
Sol hareketin halk indinde esamisi bile okunmuyorsa… Sol önderlikler kendilerini kendi konumlarını neden sorgulamıyorlar… Değiştirilmeleri teklif dahi edilemez edasındalar… Bu yüzden benim küçük eleştirilerine bile rahatsızlar ve “deport ” edildim… “
Bu ve benzeri konuşmaları yıllar içinde defalarca yaptık sevgili Fethiyle.. Konuşmayı şehvetle seven insanlardan biriydi… Dinleyici bulduğunda günlerce konuşabileceğinden emindik hepimiz…
O’nun kesinlikle bir kariyer portföyü yoktu. Hep sıra neferiydi…
Ama , gerektiğinde önderliği de eleştirebilen bir nefer !
Partiden kendi deyimiyle “deport” edildiğinde bile küsmedi…
Partinin düzenlediği tüm etkinliklere, mitinglere, gecelere, piknik organizasyonlarına… içtenlikle katılmaya devam etti… Evrensel gazetesini her gün 2- 3 adet alıp Buca’daki kahvelere bırakırdı; hem kitlelere ulaşsın , hem de gazeteye katkı olsun diye…
Ne yazık ki öldüğünde ne gazetesinden kimse vardı mezarı başında, ne de kurumsal kimliğiyle Partisi…
(parantez açıyorum ; Emep’e gönül vermiş arkadaşlarımız vardı orada.. Ama Partinin kendisi yoktu !)
Ertesi gün, sonraki günler… Ege sayfası, İzmir sayfası gezindim durdum.. Ama heyhat!
O sayfaları yazan arkadaşların biri
“kum zambakları”nın fotoğraflarını çekmeye gitmişti Pamucak sahillerine… Bir diğeri de Arkas Sanat’ta “imge yolculuğu”na çıkmıştı…
Belli ki çok yoğundular, Fethinin ölümü ‘ haber ‘ değeri taşımamıştı…
(Burada bir parantez daha açıyorum ; kastımız gazeteci arkadaşlar ve yazıları değil , gazetenin Fethi Yoldaşın ölümü karşısındaki tutumudur… Yoksa , kişisel olarak onların da üzüntü duyduğunu biliyorum..)
Ne diyelim , canları sağ olsun…
Hal böyle işte Fethi yoldaş!
‘Ulu divan’a kalır belli ki bizim de davamız…
Sen var -git güneşin sofrasına… Soranlara selam et … Biz de geleceğiz elbet, yerimiz omuz başınızda olsun..
Bir de, Gürsel Alp’i sımsıkı kucakla bizim için.
EKİM. ON BİR. BUCA.2023.