Sonunda dananın kuyruğunu kopardım. Bülent’e sözüm var, siyahi bir kardeş ile dans videosu göndereceğim. Belki başarırsam bir Adana tatili ve kebabı var. Geçen günlerde Meral başardı. Günler bitiyor strese girdim. Garson esmer kıza dans edelim video çekeceğim dedim. Kabul etmedi, işim var çalışıyorum, bir ron daha içer misin dedi. Madem dans etmiyorsun artık senden su bile içmem dedim. Alışık değiliz Türkiye erkekleri ret edilmeyi, bizim kültürümüzde ” ya benimsin, ya kara toprağın” aklı olduğu için kafamı bir salladım, olmayan saçlarım, oğlum burası başka bir ülke dedi, baktım karşımda eşim Meral var. Hemen kendime geldim, sahnede kadınlarla en çok dans eden erkeğe, “benimle dans eder misin” dedim. Bülent’e söz verdim, illa dans edip Adana kebabını kazanacağım. Dans teklif ettiğim siyahi genç, türkçe bilmediği için ikimiz birlikte Che dedik, Küba dedik, zafer işaretleri yaptık. Aldı beni on kişilik ailesinin yanına götürdü. Yanıma masadaki akrabalarından birini kattı bu Turko ile dans et dedi. Meral video çekiyordu, onunla da kendisi dans etmeye başladı, benim telefon tavanı çekmeye başladı, mecbur hem dans edip, hem çektim. Bülent bu maskaralıkları Isparta’lı mıydı, Burdur’lu mu, bir teyzemiz vardı. Eski günler anısına profesörlerin arabasından benzin çekişini başka kimseye söylemeyeceğim.
Küba’da dokuzuncu gündeyiz. Bugün Vedado bölgesini geziyoruz. Kaldığımız evi anlatmıştım. Eski Havana’nın merkezindeyiz. Eski Havana yı yürüyerek dolaştık. Vedado’ya yürüyerek gitmek zor, biraz uzak bir semt. İngiltere otelin karşısındaki meydandan taxi ye biniyoruz. Kısa bir yolculuk sonrası Gran Caribe otelin önünde iniyoruz. Oteli geziyoruz. Devrim öncesi Hilton otel burasıymış. Devrimden sonra bir dönem bazı katları Sovyet büyükelçiliği olmuş. Bir dönem yine bazı katları Fidel Castro’nunun çalışma ofisi olmuş. Artık yolumuza yürüyerek devam ediyoruz. Copella isminde geniş park alanı içerisinde açık ve kapalı oturma alanları olan dondurmacı mekanına gittik. Dört taraftan girişi var. Her kapıda uzun kuyruklar var. Kapılarda görevliler var. Sıraya geçmemizi istiyorlar. Dondurma için sıraya geçmem kardeşim, turistim, fotoğraf çekip çıkacağım. Dondurma yemeyeceğim, sırayı bozmayacağım, sıraya da geçmeyeceğim. Bayağı karın doyurma dondurma yiyenleri seyredip geçtik. Karşısında Yara diye sinema binası var. Güzel filmler oynatırmış. Sonrasında Fidel Castro Kültür merkezini, görevli rehberliğinde Arjantinli bir çiftin olduğu beş kişilik grup her noktasını gezdik. Fidel Castro’ yu çocukluğundan, ölümüne kadar güzel anlatmış ve sergilemişler. En sonunda domuzlar körfezi savunmasını anlatan bir slayt gösterisi ile tamamladık. Don Kişot heykelini resimledik.
Thy’nın bürosunun karşısından yürüyerek, Dersimli bir kişinin işlettiği restorana geldik. Duvarlarında Nazım Hikmet, Yılmaz Güney, Ahmet Kaya resimleri olan restoranda deniz ürünleri çorbası içtik. Her ne kadar sahibi Türkiyeli olsa da, yabancıların işletme açmaları yasak olduğu için Kübalı arkadaşı adına açmış. Lokantada Türkçe konuşan kimseye rastlamadım. Daha sonra Nacional otele geldik. İçini ve bahçesini dolaştık. Gelen ünlülerin hangi odada kaldıkları ve ne yemeği yediklerini çok merak ederdim, onları öğrenmeyi başardım.
Bütün bu görkemli oteller devrim öncesi yapılmış. Bunları yapanlar Amerika’daki İtalyan mafyası. Bir dönem Küba’yı kumarhane üssü yapmışlar. Büyük oteller inşa etmişler. Şu an bir çoğu otel hizmetine devam ediyor.Kumar oynamak yasak. Vedado, Havana nın daha modern yüzü. Evler bahçeli, bakımlı. Çok katlı bina oteller dışında çok az. Büyükelçilik, konsolosluk binaları bu bölgede. Bir mayıs yürüyüşü başlama noktası deniz kenarından başlıyor. Büyük bir bulvar devrim meydanına kadar uzanıyor. Kiralık evler burada da var.Eski şehre göre daha pahalı, üstüne ulaşım masrafı eklenir. Bölgede ki bir pazar yerini de dolaştık. Dönüşte motorlu taşıma aracına bindik. Ancak üç kişinin binebildiği, bir dönem Türkiye’de yük taşımakta kullanılan pır pır denen araçlar, burada yolcu taşıyor. Dönüşte Antoni Maceo heykelinin önünden geçerek eve geldik. Antoni Maceo bağımsızlık savaşı komutanlarından. Che ile doğum günleri aynı, o da genç yaşında ölüyor. Bağımsızlık savaşında on dört kardeşini ve babasını kaybediyor. Annesi, on dört çocuğunu ve kocasını kaybettiği için Küba’nın annesi ünvanını alıyor. Daha önce Küba nın babası ünvanı hikayesini anlatmıştım. Küba da bağımsızlık savaşı çok uzun sürüyor. Canını veren kahramanların omuzları üstünde ülke kuruluyor. Bu insanların çok özel hikayeleri var.
Küba devriminin ateşi Santa Clara da ki tren baskını ile başlar. Fidel Castro, zırhlı tren ile çok fazla silah taşındığı bilgisini alır. Che Guevara ya görev verir. ” Git o silahları getir” Che gider, tren istasyona, iş makinaları ile tren raylarını kaldırır. On beş adamını bir önceki istasyona gönderir. Tren orada mola vermektedir. “Trene ateş açmalarını söyler. Askerler karşılık vermez. Acele ile trene binip kapıları kapatır, hızla hareket ederler. Bir sonraki istasyonda Che beklemektedir. Raylar sökülmüş, tren devrilmiştir. Tren teslim alınır ve silahlar ele geçirilir. Silahlara sahip olan Che, işi büyütür, üç gün sonunda garnizonu ve şehri ele geçirir. Santa Clara bu yüzden önemlidir. Che müzesi buradadır. Devrimin başlama noktasıdır.