KÜBA GÖZLEMLERİM. KOMÜNİSTLERE NASİHATLAR.
Trinidad dönüşü, Galiano caddesi ile San Rafael caddesinin kesişme noktasında, parkın karşısındaki evimize yerleştik. Balkon’dan parkı ve iki caddeyi seyretmek mümkün. San Rafael, araç trafiğine kapalı, araç trafiği yok. Gece parkta müzik yapıyorlar, gürültüye dayanırsanız, oldukça keyifli manzara. Dün, pazar günüydü. Üç buçuk saat taksi bekleyerek stresli bir güne başladık. Santa Clara müzesinin kapanacağı endişesini yaşadık. Eğer yetişemezsek, pazartesi günleri müzeler kapalı olduğu için salı gününü bekleyecektik. Program çok değişecekti. Köle izleme kulesine benim kadar hızlı çıkan olmamıştır. Meral hanım gecikme yaratma korkusu ile hiç çıkmadı. Neyse ki Che müzesine yetiştik ve gezdik. Devrimin ateşini yakan Demiryolu müzesini, arabadan çıkmadan yoğun yağış altında fotoğrafladım, hikayesini azıcık anlatacağım. Sonrası hiç durmayan bir yağmurda, arabanın sileceklerinin en hızlı modda çalışarak bile yolu göstermeye yetmediği bir ortamda, Varadero yoluna düştük. İki şoför, üç de biz beş kişilik ekibimiz ile bazen yağmur ve sisten görüş mesafesi yok oldu, yolun beyaz çizgileri, araba farları, çakarlı lambaları görebiliyorduk. Sonunda karanlık olmak üzereyken Varadero ya vardık. Şoförün önceden bildiği kiralık evlere baktık dolu. Onların önerdiği iki yere baktık, çok sağlıklı görünmediler. Yağmur ev arayışımızı zorlaştırıyor, karanlık çökmek üzere, ev aramaktan vazgeçtik. Önceden rezervasyonumuz olmaması , kötü hava koşulları, gece oluşu, olumsuz etkiledi. Döndük Havana ya geldik, bu eve yerleştik. Ev yeni boşaldığı için ev sahibimiz temizlik yapamayacağını, evi hazır edemeyeceğini söyledi. Zar zor ikna edildi, kendimizi atacak yer bulduk. Artık iki günde bir gelip temizliğine devam edecek. Kültürel farklılıklardan ötürü bazen uyum sağlamakta ve anlamakta zorlanıyoruz. Sonuçta insanız, kötü niyet yoksa anlaşıyoruz. Bugün ufak tefek ihtiyaçları almak için çıktık. Pazar yeri ve çevresinde dolaştık. Köylüler pazara inmediği için yoğurt gelmemiş, onun dışında her şey var. Küba, dışa bağımlı ve ambargo altında bir ülke. İlişkiler bozulduğu noktada o alanda hayat duruyor. Un ithalatı Brezilya’dan yapılıyormuş. Devrilen faşist devlet başkanı gönderimi kestiği için ekmek yapımında ve tedarikinde sıkıntılar oluşmuş. Fırtına tavuk çiftliklerini vurmuş. Tavuk etinde problem yok, ama yumurta sıkıntısı var. Yumurta karaborsaya düşmüş kolisi bin sekiz yüz peso. Öncesi kaçtı bilmiyorum, bu gün pazardan bin sekiz yüz pesoya bir koli aldım. Artık bir hafta bol yumurta yiyeceğim. Küba ilgili tarihi ve günümüzle ilgili kısa bilgiler paylaşıyorum. ir yabancı, özel olarak vatandaş olan iki kişiden birisi diğeri de onun gibi önemli bir komutan. Küba’ya vatandaşlık kabulü yok. Oturma ve çalışma izni alabilirsin. Kübalı birisi ile evlensen bile vatandaşlık yok. Che Küba’ya damga vuran bir isim. Devrimden sonra doğuda kargaşa çıkar. Fidel sorunu çözmesi için halkın sevdiği komutan Camillo yu gönderir. Camillo gider sorunu çözer, dönerken uçağı kaybolur. Halk içinden homurdanmalar başlar. Halk Camillo’nun akıbetini sorar, homurdanmalar artar. Che çıkar halka açıklama yapar. Castroların suçu olmadığını, kefil olduğunu söyler. Sözü senettir. Homurdanmalar biter. Che yaşamı boyunca Sovyetler birliğine mesafeli yaşar. Onların mazlum halklara yardım etmediğine inanır. Sovyetler, Türkiye de kurtuluş savaşına en çok yardım eden ülkedir. Fakat Mustafa Suphi ve yoldaşlarının kanları üzerinde kimlerin parmak izi vardır. Sovyetlerin sessizliği hangi bedele denk gelir. Hela Maria, içler acısı, bir ülkeyi feda ederdim Maria o acıları yaşamasın.
Gençliğimde Che ye hiç sempati duymadım. Ama Küba’yı gezince Che yi çok sevdim. Türkiye devrimi önderlerinin reformist, pasifist, reformist arayışlardan çok Che’yi tanımalarını öneririm. Gerçi bu kadar uzağa gitmeye gerek yok. Deniz, Yusuf, İnan, Mahir, Sinan, İbo, Erdal Eren herkesin gördüğü yerdeler. Bıraktıkları mirası devam ettirecek yürekli komünistlere ihtiyaç var. Neyse Türkiye ye ilişkin yorumlar beğenilmeyebilir, ağalarımız daha iyisini bilir!. Che ve arkadaşları, mücadeleye katılmak arzusuyla hangi ülkeye gitse, oradaki komünist partisi bildiri yayınlıyor. “Bunlar bizden değil, sakın bunlara kapılmayın”, tekke koruma görevi dünyanın her yerinde var. Devrim sonrası dünyada var olabilmek için Küba Sovyetlere yakın duruyor. Her ne kadar Che istemese de. Zaten Che, Küba’ya zarar gelmemesi için vatandaşlıktan ayrılıyor. Başka ülkelerde devrim yapmak için Che Guevara olarak yalnız kalıyor. En son Bolivya ya giderken kılık değiştiriyor, saçı, sakalı kesiyor, Şilili bir iş adamı kılığına bürünüyor. ( Müzede fotoğrafını gördüm ben de o olduğuna inanamadım).Birlikte gidecekleri arkadaşlarının yanına varıyor. Ben Che, yim diyor, kimse inanmıyor. Müzede otuz sekiz arkadaşı ile birlikte anıt mezarlarda yaşıyorlar. Devrim sonrası Küba’nın Sovyetlere yaklaştığını söylemiştik Sovyetler, Küba’nın ihtiyacı olan her şeyi gemilerle getirip yığmış. Bolluk ve zenginlik içinde yaşamışlar. Sovyetler dağılınca dananın kuyruğu kopmuş Sovyet yardımı olmayınca, yokluk yoksulluk başlamış. Çareyi özel sektöre fırsat vermekte bulmuşlar. Evinin bir göz odasını ticarethane yapmakla başlamış işler. Hala dükkanların bir kısmı ilk günkü gibi bir pencereden yapılıyor. Kapılarda ve camlarda demirler hala var. O günlerde yokluk, yoksulluk çocuğu aç Kübalı, komşusunun bahçesinde gördüğünü alır. “Aç köpek fırın yıkar” atasözü gerçek olur. Herkes kapısına, penceresine demir yaptırır. Fotoğraflara bu açıklama sonrası bakarsanız, göreceksiniz. Küba’da değer oluşturan Puro ve Ron var. Devlet üreticiden yüzde doksan malını parasını verip alıyor. O malları marka oluşturup, iç ve dış piyasaya veriyor. O malların piyasa fiyatı standart. Elektrik, su gibi temel ihtiyaçlar, neredeyse bedava, çok az para ödüyorlar. Devletin işlettiği lokantalar kafeler bile var. Devlet memurları çalışıyor, piyasaya göre daha ucuz. Üreticinin kendisi kullansın diye bırakılan yüzde onluk, rom ve puro fazlası piyasaya düşüyor. Köylüler paraya çevirmek için ucuza satıyorlar. Bu durum piyasanın altında ucuz bir karaborsa piyasası yaratıyor. O yüzden Puro ve Ron piyasa değerinin altında bulmak mümkün. Diğer bir alan da sağlık ve ilaç sektörü. Konuştuğum çoğu Kübalı çok memnun görünmese de, Kübalı doktorlar efsane. En son popüler sanatçı, eski milletvekili Arif Sağ’ı takip ettik basından. Prostat, şeker, bağışıklık güçlendirici ve kanser aşısı ve özellikle çocuk lösemisi alanındaki başarılarını izliyoruz. İnanıyorum ki kapitalizm izin verse doktorlar ölüme bile çare bulur. Ama sakallı dedem Karl Marks yıllar önce bana dedi ki torunum Duran, “Kapitalizm gölgesini satamayacağı ağacı keser”. Çok bilge olduğunu bir kez daha anladım. Sağ ol dedem, iyi ki benim dedemsin. Küba’da ki karmaşık durum bu. Azıcık, sosyalizm, azıcık kapitalizm. Ortaya karışık bir durum.
Trinidat da tanıştığımız Türkiyeli Sidar ve Brezilyalı Claudia. Amerika da yaşıyorlar. Küba’da devlete bulaşmadan tatil yapmalarına izin veriliyor. Kasa denen özel evlerde kalıyorlar, alışverişlerini halktan yaparak geziyorlar, bunu ispatlayarak ülkelerine dönüyorlar. Ben de bu şekilde yaşıyorum. Nori’nin evinde yaşıyorum. Fotoğraflarda görünen daha çok esmer Kübalılardan alışveriş yapıyorum. Ucuz satan onlar. Bir Kübalı gibi ucuz ron içiyor, tembel tembel yaşıyorum. Eşime çok nazik davranıyorum, Küba yasaları kadınlara bağımsız yaşama hakkı sağlıyor. Meral bundan cesaret alabilir. Gerçi ben onun Kübalı erkekle samba yapmasına izin verdim, hatta videosunu çektim. Ta Türkiye’den Nihal Alpman, “Duran, neredesin bu kız dağıtmış” diye yazdı. Bu arada Nihal, Meralin ablası, ses uyumundan belli. Yani beni baldızım düşünüyor, kız kardeşlerim yok piyasada. ” Duran ağaç kovuğundan çıktı”. Annem öldü, hele Şirin ebem neredesin. Torunun yaban ellerde kaldı. Bu komünizm fikrini sen mi soktun kafama. Ebem, uyku uyuyamıyor, dünyayı dolaşıyorum , dedemin yazdıklarına uyan var mı diye. Rusya’yı, Çin’i, Vietnam’ı, Küba’yı da gezdim. Söz Arnavutluk’a da gideceğim.
Küba’da sokakta dilenciler gördüm. Sevgili rehberim, arkadaşım Hilal münferit olaylar olduğunu, hatta bazılarının ticarethanesi olduğunu söylemişti. Polisin onları toplayıp rehabilitasyon merkezlerinde tedavi ettiğini anlattı. Dün akşam, Havana’ya geç saatte geldik. Kaldığımız apartman en merkezde bir yer. Apartmanın girişi korunaklı, bir mağazanın da girişi. Bir geldim, bir kadın beş kişi betonun üstünde yatıyor. Bu manzarayı bir tek Hindistan da gördüm. Türkiye’de, İstanbul’da görmek mümkün. Ben bütün gece betonda yattım. Ankara Dal’da, İzmir 1. Şubede olduğu gibi. Artık altmış beş yaşındayım, soğuğa ve uykusuzluğa dayanamıyorum. Gençliğimdeki sloganlar hala güncel. Faşizme ölüm halka Hürriyet. Herkese iş Köylüye toprak Halka Hürriyet.
Yaşasın Devrim, Yaşasın Sosyalizm!
Not: Yazılarım bir araştırmaya dayanmıyor. Tamamen kendi gözlem ve duyumlarım. Bütün paylaşımlarım para ve kariyer dışında insani bir duruştur. Unuttuklarım varsa lütfen sorabilirsiniz.