Savaş, trafik kazaları ve ölüm haberleri ile bir bayram daha yaşadık. Büyükler ziyaret edildi bir de mezarlıklar. Kaybettiklerimizin acısını ve yokluğu ile bir daha yaşadık bayram vesilesiyle.
Fikret (Doğan) hocadan torunu Kerem ile diyaloglarını dinledim. Kerem henüz 3-4 yaşlarında. Geçen yıl diğer dedesini kaybetmişti. Küçücük aklına büyümek ile ölüm arasındaki ilişkiyi yerleştirmiş. Onun için büyümek istemiyor. Dedesine ve anneannesine de ısrarla tembih ediyor; “yeter artık başka büyümeyin.” Ankara’ya yola çıkacaklarını anlayınca da tepki gösteriyor; “sen büyüdün artık ama okula gideceksin” şeklindeki telkinlere de karşı çıkıyor, “okula da gitmek istemiyorum, büyümek de.”
Bayramda ziyaret ettiğimiz ve ailemizin en büyüğü halam 94 yaşında. Bizi tanımakta zorlanıyor. Kendimizi tanıtınca da heyecanlanıp ağlamaya başlıyor. Ama bir dakika geçmeden yine yabancıyız halama. “Sen kimlerdensin” diye sormaya başlıyor.
Sohbet yaşa gelince kızına veya oğluna sesleniyor “Vildan/Nevzat ben kaç yaşındayım?”. “Doksan dört” yanıtı pek hoşuna gitmiyor. “O kadar oldum mu?”
Halam aile içinde rekora gidiyor. Biz de “inşallah yüz yaşına kadar yaşarsın” diyoruz. Halam durumdan pek memnun değil. “Yüz yaşına kadar yaşamak istemem ama ölmek de istemiyorum.”
Hepimiz gülüyoruz bu acı cevaba. Öyle değil mi gerçekten, yüz yaşına kadar yaşamak zor ama ölmek de istemiyoruz.
Henüz 3-4 yaşındaki Kerem de, 94 yaşındaki halam da aynı fikirde buluşuyor. Yaşayalım ama artık büyümeyelim/yaşlanmayalım.
Yazı bitmek üzere. Germiyan camisinden sela duyuluyor. Arkasından açıklama “İstanköy ahalisinden, falancanın kızı Hakkın rahmetine kavuşmuştur.”
Gazetede trafikte ve protestolarda ölenlerin haberleri var. Kobanide ölenlerin sayısı bir hayli kabarık. Belli ki hem orada hem buralarda bu yüzden daha çok ölüm yaşanacak.
Anasının karnına sığan insan, dünyaya sığamıyor. Paylaşamıyoruz dünyayı. Savaşlar, hırslar, kavgalar, düşmanlıklar üretiyoruz. Zaten ölüyoruz ama yetmiyor, bir de birbirimizi öldürüyoruz.
Savrulup gidiyor, ömür dediğin.