Doğanın insanlara sunduğu pek çok olanağın içinde acı ve sevinçler de vardır. Bu iki kavramı insanlar duygu ve düşünce biçimleri ile ortaya koyarlar. Bizim dışımızdaki bazı canlılarda da bu karamlar değişik şekillerde dışa vurulur…İnsanların dışa vurumları diğer canlılara göre daha bir farklılık gösterir. Sözler. çığlıklar, göz yaşları, çeşitli mimik hareketleri bunlardan bazılarıdır. Son yaşanan deprem felaketi ile birlikte saydığımız dışa vurum şekilleri yetersiz kaldı. Bütün bunlara tarifsiz yürek yangıları eklendi… Yardım edememe, yanlarında bulunamama, uzatılan eli tutamama alıp götürdü olayın dışında kalanları.
Hele birde binlerce kilometre uzaktaysanız acınız bir kat daha fazlalaşıyor. Anadolu’muzda güzel bir deyim vardır… ACILAR PAYLAŞINCA AZALIR, SEVİNÇLER PAYLAŞINCA ÇOĞALIR diye… Yaşanan deprem acısını sadece Türkiye değil nerede ise dünyanın çok yerinde ki ülke insanları yüreklerinin yangıları ile hissettiler. Bütün ayrılıklara rağmen, zaman zaman aralarındaki sürtüşmelere rağmen Türkiye ve Suriye’nin acısını paylaşmak için elbirliği yaparak kurtarma çalışmalarına katıldılar. Hazırladıkları insani yardım malzemelerini uçaklara yükleterek deprem bölgelerine gönderdiler. Kimi ülkelerde yas için bayraklar yarıya indirildi, çeşitli parlamentolarda saygı duruşları yapıldı.
Dili, dini inançları, ten renkleri ayrı olmasına rağmen, tek yerde, insan yüreğinin acıdığı doğal yıkım karşısında bütünleştiler. Bu gelişmeler bir yerde insanlık henüz bitmedi, demek ki acılarda birleşilebiliyormuş anlayışını pekiştirdi.
Yurt dışında yaşayan insanlarımızın bir an önce yardım kampanyaları başlatarak felakete uğrayan insanlarımıza ulaştırma çabaları ilk günkü gibi tüm hızı ile devam ediyor. Televizyonlarda izlenen kurtarma çalışmalarında canlı çıkan her CAN için sevinç göz yaşları sel oluyor. Daha düne kadar yani deprem öncesi toplumsal davranışlarımızdaki olumsuzluklar bir kenara bırakılarak tek noktada odaklanıldı… İnsanlara daha çabuk nasıl yardım edebiliriz? Bütün bu gelişmelere neden olan yıkımın doğa olayı olduğuna hepimiz şahidiz, ancak, alınması gereken önlemler alınmadığı için yıkımların derecesinin artmasına sebep olan sorumlularda hiç bir kayırma ve taraf tutmadan yargı önüne çıkarılmalıdır…Bundan böyle Türkiye toprakları üzerinde taş üstüne taş koyarken bilimin, teknolojinin öngördüğü normları uygulamamız kaçınılmazdır. Birtakım hurafelerin, bilim dışılığın görüşleri, gelişmiş ülkelerde uygulanan doğal afetler çalışmaları karşısında sıfırlanmış olduğunu unutmamamız gerekir. Deprem enkazlarından kurtarılan yetişkininden çocuğuna kadar bütün canlarımızın gözlerindeki sevinci ve umudu hiç ama hiç unutmayacağız. İnsanlarla birlikte aynı koşullarda kurtarılan köpekler, kediler de aynı minnettarlığı gösteriyorlardı kurtarıcılarına.
Bütün bu olumlu gelişmelerin yanında hala bir kısım egoların öne çıktığı, biz yerine ben davranış biçimlerinin görülmesi toplumsal bilincin henüz olgunlaşmadığını ortaya koymaktadır. Kendilerini veya bağlı oldukları grupları ön plana çıkarmağa çalışma gayreti toplumun dikkatinden kaçmıyor. Oysa batı toplumlarında bu tür davranış biçimleri kesinlikle tasvip edilmediği gibi kınanmaktadır. Anadolu’muzda acılardan, yıkımlardan etkilenmiş insanlarımız bu acılarını şiirlerine, türkülerine, ağıtlarına yansıtmışlardır. Onlardan alınacak pek çok derslerimiz olduğunu unutmamamız gerekir. Tekrar geçmiş olsun güzel yurdum ANADOLUM, yüreği güzel insanlarım…