Of of! 2015’te neler yazmışım, neye kızıp, dedikodu üzerine ne tümceler etmişim, denemelerime katmışım…
***
(Hani BÜYÜK yazarlar, pazar yazısı falan der, yazarlar ya… Özendim bir kısa (kısa diyorum ki uzun görünce hemen atlanmasın yazım) PAZAR yazısı dedim, yazıverdim…)
DOSTLUK… DEDİKODU…
UMUT… UMUTSUZLUK…
Çok arkadaşım yakınıyor…
Dostluklar zayıf…
“Bir dost bulamadım gün akşam oldu…”
En iyi dostluklar mücadele içindekilerdir…
Örgütlü devrimci mücadelede ölümüne…
İş arkadaşlıklarında yan yana…
Aile içinde sırt sırta…
Var…
Dostluklar da var, güzellikler de…
Yeter ki önyargılarla değil, görüp, tanışıp, konuşarak birbirlerimizi tanıyalım…
Yeter ki şu şöyleyMİŞ, bu böyleyMİŞten çok; aleyhte konuşan, üstün bir politik kişilik de olsa, güvendiğin arkadaşın, hatta yoldaşın da olsa, ACABA’yı unutmadan DEDİKODU’ya ortak olmadan, tanıyarak, yapılanlara bakmasını bilelim.
BENDEN DUYMUŞ OLMA DA…
YÜZÜNE DE SÖYLERİM ARKADAŞ…
Tıkanan, önünü açmayan, önü açıl-a-mayan, iki üç kişinin yan yanayken konuşabileceği, yapabileceği bir şey olmayınca söyleyebileceği konu, konular… Maalesef böyle!..
Yok… En güvendiğin de olsa MİŞ MIŞ’lara izin verme.
Yok… Yüzüne söylemiyor kimse arkadaş, inanma…
Köhnemiş kuytuların dışında, TV dizilerinin etkisindeki; kendi yaşam tecrübesi, bakış açısı kadardır onu bunu dışlamaya çalışanların söylemleri…
DEDİKODU…
GÜVEN…
GÜVENSİZLİK…
Söylenenlere değil de YAPTIKLARINA baktığın anda DOST o kadar çoktur ki…
ÖNYARGISIZ… Dedikodudan uzak olunsun yeter ki… Yeter ki dedikodulara izin de verilmesin, prim de…
Hele yoldaşın için, yoldaşlar arasında…
(Not: Yazım geneldir. Kişisel düşüncemle kişi, grup, dernek, örgütsel çürümelere dikkat çekmek içindir…)
Ahmet Sefa