23 Ekim
Çağımızda bürokrasi burjuva devletinin en önemli ayaklarından biridir. Bu demek değildir ki bu durum burjuva devletin her biçiminde birbirinin kopyası gibidir. Bir burjuva demokratik devlet olan Hollanda’da 300 bürokrat, Hollanda Devleti’nin son İsrail-Hamas çatışmasında, İsrail’e verdiği koşulsuz desteğe bir bildiriyle karşı çıktı.
Konuyu iki açıdan paylaşmaya değer buldum.
Birincisi, ülkemizde de özellikle sivil bürokrasiden devletin çeşitli uygulamalarına karşı çıkanlar olmaktadır. Böylesi durumlarda devletin bu bürokratlara karşı nasıl bir tutum izlediği hepimizin malumudur. Holanda’da yaşanan bu somut durumdan hareketle, farklı iki burjuva egemenlik biçimine sahip iki ülkedeki, muhalif çıkışlara karşı gösterilen devlet refleksinin farklılığına dikkat çekmek istedim.
İkincisi, bilindiği gibi bundan bir süre önce Hollanda Hükümeti’ni oluşturan koaliyon ortakları arasında mülteci politikası üzerine çıkan anlaşmazlık üzerine, VVD partisi lideri Mark Rutte istifa etti ve Hollanda Parlamentosu erken seçim kararı aldı. Başbakan Mark Rutte politik yaşamına da bir nokta koymak istediğini ve yeni seçimlere VVD lideri olarak girmeyeceğini açıklamıştı. Bunun üzerine VVD partisi yeni bir lider seçti. VVD partisinin yeni lideri benimde çok iyi tanıdığım ve 1990’lı yıllarda Türkiye Demokrasi Güçleri ile dayanışma çalışmaları kapsamında birlikte çalıştığım avukat Yücel Yeşilgöz’ün kızı Dilan Yeşilgöz. Dilan Yeşilgöz mevcut hükümette Güvenlik ve Adalet Bakanı. Yapılacak yeni seçimlerde de Hollanda’nın yeni başbakanı olması kuvvetle muhtemel. Babası Yücel Yeşilgöz Türkiye’de 1980 12 eylül faşist rejimi tarafından kovuşturmaya uğramış, bu nedenle politik mülteci olarak Hollanda’ya gelmişti.
Bunun konumuzla ilgisi, İsrail-Hamas çatışmasında Hollanda Hükümeti’nin İsrail Devleti’ne açıkladığı koşulsuz destek politikasına karşı çıkan 300 bürokrata en şiddetli karşı tepkiyi Dilan Yeşilgöz’ün göstermiş olması.
Ne diyelim kendisi her türlü baskı ve şiddete maruz kalmış kürt halkından birisi, üstelik bu baskı ve şiddetten nasibini almış, bedel ödemiş bir babanın kızı, Filistin halkına en insanlık dışı baskı ve şiddeti uygulayan, top yekûn yok etme girişiminde bulunan siyonist ırkçı İsrail Devleti’nin en militan destekçisi.
Tarih dünün mazlumlarının bugünün zalimleri olabileceğini gösterdiği gibi, bu günün mazlumların da yarının zalimleri olabileceğinin döngüsü mü bu…
.
.
27 Ekim
Özgürlük mücadelesinde toprağa düşen, işkencelerde, darağaçlarında katledilmiş her devrimcinin acısını yüreğimde ayrı ayrı hissederim. Bir ayrım yapmam gerekirse bizzat tanıdığın, birlikte mücadele ettiğin, anılar biriktirdiğin devrimci yoldaşlarının gidişinin kalpte bıraktığı sızı, daha yakıcı, daha acıtıcı oluyor.
ATAMAN İNCE böylesi bir devrimci yoldaşımızdı.
Muzaffer Doyum arkadaş duygularıma tercüman olmuş. Ekleyecek bir şeyim yok.
“ATAMAN İNCE
Tanıdığımda ilk okulu henüz bitirmiş, enerji dolu bir devrimci adayıydı.
İlk tutukluluğu 14 yaşında 12 Mart dönemindeydi. Mamak Askeri Cezaevi’nde Deniz Gezmiş’in en sevdiği volta arkadaşlarından biriydi.
Yıllar, deneyimler, mücadeleler onu biçimlendirdi; inançlı, kararlı bir marksist, yılmaz bir devrim savaşçısı oldu.
12 Eylül döneminde,16 Ekim 1981’de, TİKB İstanbul yöneticisi olarak yakalanmasından itibaren en ağır işkencelerde ismini bile söyletemediler. 25 Ekim’de, kırılmış kemikleri, yaralar-bereler içindeki vücudunda sapasağlam yüreğiyle yaşama gözlerini yumdu. Ölümsüzleşti.”
Muzaffer Doyum