4 Ekim
Tabii ki Merdan Yanardağ’ın kapalı cezaevinden çıkıp, artık yarı açık cezaevine dönüştürülen ülkemizde parmaklıkların önüne geçmiş olması her şeye rağmen güzel.
Kendisine kalbi geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Ülkemizde demokrasi mücadelesi çıtası öylesine düştü ki yarım buçuk bir tahliye kararına bile “Merdan Yanardağ özgürlüğüne kavuştu” diyerek aşırı sevinç gösterir olduk. Yüzlerce, binlerce rejim karşıtı, düşünce “suçlusu” tutsağın parmaklıklar arasında olduğunu unutarak.
Faşizm; bırakalım siyah ile beyaz arasındaki ara renkleri, siyah-beyaz ikileminin beyazı yok edilerek, siyahın tekliğinin topluma dayatıldığı rejimin adıdır.
Böylesi bir rejimde iyilerin yeri parmaklıkların arkasıdır. Bazen demokratik mücadelenin sonucu, bazen de konjonktürel olarak ve çoğu kez de bir insan olarak mücadeledeki eksik kalışımızdan ötürü parmaklıklar önünde gördüğümüz iyiler aşırı sevinç gösterilerine neden oluyor. Rejim yerinde kaldıkça bu durum çölde serap görme gibi yanıltıcıdır.
Nitekim oligarşik rejimin sopası gibi kurgulanmış yargı Merdan Yanardağ’ı tahliye ederken, demoklesin kılıcını başının üstüne asmayı ihmal etmedi ve 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıverdi.
Ve yine unutmayalım ki Gezi davası ard arda beraat kararlarıyla başlamış, hepimiz çok sevinmiştik. Ama evrensel hukuk kurallarını hiçe sayan ve yürütmenin sopasına dönüşmüş yargı, sahnelediği göstermelik yargı sürecinde; her seferinde başka bir gerekçe uydurarak, beraat kararlarını 18 yıllara, ağırlaştırılmış müebbetlere çevirmekte beis görmedi.
HDP eski eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ve toplumsal hayatımızın tüm katmanlarından binlerce rejim muhalifi insanın evrensel hukukun tüm kurallarını hiçe sayan yargılanma süreçleri…
Amacım pişmiş aşa su katmak değil. Tabii ki rejime karşı mücadelede tutsak düşen her insanımızın parmaklıklar önüne çıkmasına, alınan her kazanıma sevinirken ki Merdan Yanardağ’ın tahliyesine de sevinmek hakkımız, nasıl bir rejim altında yaşadığımızı, özgürlüğümüzü kazanma uğruna mücadele etmeyi doğal insani refleksimiz haline dönüştüremediğimiz sürece, bu yarım buçuk kararların bile yok hükmünde sayılacağını unutmayalım.
5 Ekim
5 EKİM DÜNYA ÖĞRETMENLER GÜNÜ:
Faşizmin bir sistem olarak dolu dizgin kurumsallaştırıldığı ülkemizde laik yaşam tarzı, eğitim ve öğretim, eğitim emekçileri çok ağır, yapısal ve özlük sorunları ile karşı karşıyadır.
Bu şartlar altında eğitim emekçilerimizin 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nü bir mücadele ve enternasyonal birlik ve dayanışma günü olarak içselleştirip hayata geçirmeleri bir zorunluluktur.
Eğitim emekçileri içinde bulundukları öğretmen örgütlerini 5 Ekim’i bu içerikle hayata geçirmeleri için zorlamalıdırlar. Demokrasi merkezinde emekçilerin olduğu tabandan benimsenip, ademi merkeziyetçi bir anlayışla inşa edilip, yaygınlaşırsa ancak, kalıcı ve işlevsel olur.
24 Kasım’a gelince; hangi gerekçeye dayandırılırsa dayandırılsın halkımıza ve eğitim emekçilerimize kan kusturan 12 Eylül faşist rejimi tarafından uydurulmuş ve eğitim emekçilerine dayatılmış bir gündür. Tıpkı 1Mayıs Dünya İşçi Sınıfı Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü’nün ülkemizde uzun süre bahar bayramı olarak kutlanmasının dayatılması gibi.
Faşizme karşı ilkeli, tutarlı bir mücadele, bu iyidir alırım, bu kötüdür reddederim gibi seçmeci bir tutumla yürütülemez. Oligarşik faşist rejimler karşısında ancak mücadele ile sökülüp alınan haklar savunulabilir. Özcesi 24 Kasım, 12 Eylül faşist rejiminin eğitim emekçilerine bir dayatmasıdır, reddedilmelidir.
Bu düşüncelerle tüm eğitim emekçilerinin 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.
Aydınlık, güneşli, dirençli günler diliyorum.
6 Ekim
İncirlik Üssü’nden kalkan F16 Suriye’de Türkiye’ye ait SİHA’yı düşürüyor.
ABD Savunma Bakanlığı “SİHA’yı biz düşürdük” diyor.
Nota vermek=müzik notası değil tabii, üssü kapatmak, geçiniz efendim…
İçte esip gürleyen yetkililer, dut yemiş bülbül gibi.
Uşaklık zor zanaat, aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık.
10 Ekim
Che Guevara’yı milyonların gönlü ve bilincinde ölümsüzleştiren sadece Küba Devrimi, emekçilerin ve dünya halklarının kurtuluşu uğruna enternasyonal bir ruhla hayatını vererek, ödünsüz savaşmış olması değil; mütevazilik, çalışkanlık, fedakarlık, paylaşımcılık, cesaret, içtenlik, enternasyonalizm gibi kavramların içeriğini geleceğin özgürlükler toplumuna uygun bir tarzda içselleştirerek kendi şahsında toplamış, öyle de yaşamış olmasındandır.
Che Guevara sadece onurlu bir geçmiş değil, özgür bir gelecektir.
Anısına, kişiliğine, mücadelesine sonsuz saygıyla.
11 Ekim
Umarım insanlık, en yakın gelecekte şu “adam gibi adam” deyimi yerine “insan gibi, insan” deyimini toplumsal yaşamın tüm tüm alanlarına egemen kılacak bir akıl çapına=kollektif bilinç sıçraması, ulaşır.
Kadının çifte boyunduruk köleliliğinden kurtuluşu olacak bu özgür geleceğe en uzak, çocuk gelinlerin en yüksek, kız çocuklarının okula en çok uzak tutulduğu toplumların İslam ülkeleri coğrafyası olduğunu unutmadan,
11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü kutlu olsun.
14 Ekim
Hamas’ın İsrail’e “sürpriz” saldırısı bana 11 eylül ABD İkiz Kuleler saldırısını hatırlattı.
Nasıl ki 11 eylül saldırısının CIA’nın bilgisi dışında olduğuna hiç inanmadımsa, Hamas saldırılarının da Mossad-İsrail, CIA’nın bilgisi dışında gerçekleştiğine hiç inanmıyorum.
Mısır, saldırıdan bir hafta önce, Gazze’de “olağandışı bir hareketlilik olduğu” konusunda İsrail’i uyarmış ama İsrail ve Mossad bu uyarıyı ciddiye almamış.
İşi; olası ya da olasılık dışı saldırı senaryoları üretmek, bunlar üzerine beyin fırtınaları düzenlemek ve karşı önleme, yok etme planları üretmek olan Mossad’ın Mısır istihbaratından gelen uyarıyı ciddiye almaması gibi bir durum olamaz. Belli ki Mısır, İsrail ve ABD’nin Mossad, CİA ve Hamas üzerinden geliştirdiği büyük senaryoya, bilmeden çomak sokmuş.
11 eylül İkiz Kuleler saldırısı sonrası ABD’nin terörle “mücadele” bahanesiyle başta Afganistan olmak üzere Ortadoğu’da attığı emperyalist adımları düşünün. Bu son senaryonun halklar ve emperyalist odaklar için yaratacağı sonuçları yaşayıp göreceğiz.
İslam coğrafyası söz konusu olduğunda, emperyalistlere ileri adımları atmak için gerekli ortamı hazırlayanlar hep İslamcı terör örgütleri olmaktadır. Örnek: Taliban, EL Kaide, Hizbullah, İŞİD, Müslüman Kardeşler, Hamas…
Faşist, ırkçı Netenyahu Hükümeti’nin içte ve dışta çok zor durumda olduğu bir süreçte, kuruluş aşamasından itibaren işgalci bir terör ve savaş aparatı olarak ortaya çıkan İsrail Devleti ve arkasındaki ABD emperyalizmi Hamas’ın saldırısı sonrası, Ortadoğu’ya kendileri çıkarına yeni bir düzen vermek için harekete geçtiler bile.
Irkçı terörist İsrail Devleti ve teokratik-faşist Hamas’ın “kavgası” Filistin, İsrail ve Ortadoğu halkları için kan, zulüm, işkence, tecavüz, yerinden yurdundan edilme, soykırımdır.
Örnek: Halklar açısından dünkü ABD uşağı faşist Şah rejimi ile bugünkü emperyalist Şanghay grubu içinde yer alan faşist molla rejimi arasında ne fark vardır? Her iki rejimde İran halkları açısından bir hapishanedir.
Hamas gibi, dayandığı sınıfsal güçler, İdeolojileri, bu ideolojiye uygun örgütlenmeleri baştan teokratik- oligarşik olan örgütlenmeler demokratik olmadığı gibi anti emperyalist de değildirler.*
* Şimdi bazıları ortada bir terör devleti İsrail ve ABD emperyalizmi dururken, HAMAS gericiliğine dikkat çekmemizi yadırgıyor, yanlış buluyor olabilir. Emperyalist -Kapitalizmin küresel bir sisteme dönüştüğü, İç “yerli” oligarşik, faşist güçlerin emperyalizmle iç içe geçtiği yeni sömürgecilik koşullarında, objektif sınıf konumları gereği anti emperyalist güçler; uluslararası işçi sınıfı ve emekçi halklar ve onları gerçekten temsil eden örgütlerdir. Egemen sınıfların değişik katmanlarının politik temsilcileri anti emperyalist olamazlar.
Devrimcilerin emperyalistler arası çatışmada safları her zaman ezilen emekçi halkların yanıdır. Bu bakış açısının gereği devrimciler, Filistin halkının işgalci, ırkçı – siyonist İsrail Devleti’ne karşı mücadelesini meşru ve haklı bulup, desteklerken, İsrail Devleti ile Yahudi halkını aynı kefeye koyup, topyekûn Yahudi düşmanlığı şeklinde ortaya çıkan karşı ırkçılığa da temelden karşıdırlar. Buna karşılık, çatışan emperyalist kliklerden biriyle çıkarını ve geleceğini birleştirmiş gerici örgütler, “anti emperyalizmi” emperyalist klikle olan mevcut bağını gizlemek, gerçek anti emperyalist mücadeleyi saptırmak, mümkünse egemenlikleri altına almak için bir maske olarak kullanırlar.