Ne kadar da sevimsiz bir sözcüktür şu “sevimsiz!”
İlk izlenimle başlar, önyargı ile kök salar, yerleşti mi kolay kolay sökülüp atılamaz birisi hakkındaki bu düşüncemiz.
“Her şey değişir, değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.” gibi genelde doğru, bilimsel, hepimizin de yeri geldiğinde “Bak ben kültürlü bir insanım.” niyetine sıkça başvurduğumuz bir söz var ya, “sevimsiz” sözcüğüne gelince pasaport alıp geçemez. Onun adım attığı yerde “Önyargıları parçalamak atomu parçalamaktan daha zordur.” sözünün yasası geçerlidir.
Kardeş sözleri “itici”, “meymenetsiz, “mendebur”, “Hah, bir sen eksiktin!”, “Iyyy, nerden çıktı bu şimdi karşıma!” olan “sevimsiz”, hayvan ve eşya için de kullanılabilirse de esas olarak insanlar için kullanılır.
Zihinde oluşması için -ilk izlenimle başlar, dedim ya- öyle çok zaman geçmesine gerek yoktur. Tipi, kaşı gözü, en ufacık bir jest ya da mimiği hemen birini yaftalamamız için yeterlidir: “Sevimsiz!”
Bazen karşılıklı olarak oluşuverir. O zaman üstesinden kolay gelinebilen bir durum oluşur. Sen onu görmezden gelirsin o da seni, bu mükemmel uzlaşma kültürü ile sorun en aza iner. İş yeri ortaklığı, komşuluk vb. ilişkisi nedeniyle ara sıra birbirinize yapmacık bir selam vermek, zoraki bir söz etmek, dudak uçlarını büyük bir gayretle yukarı kıvırarak gülümsemek gibi ritüeller bile canınızı sıkarak gerçekleştirilebilse bile bilirsiniz ki o da sizin kadar bu işe gönüllü değildir. Her şey sosyal insan olma uğrunadır.
Ancak, bu durumun bin beteri bir durum daha vardır. Sizin “sevimsiz”iniz, “sizi “çok sevimli” bulabilir. Hep yakınınızda, dibinizde olmak ister. Bu iş için her türlü fırsatı kullanır, yoksa yaratır. Kendisine bakarken ne yapsanız da gizleyemediğiniz, çoğu aman da gizlemek istemediğiniz o ifadeyi asla üstüne alınmaz. Daha çok üstünüze üstünüze gelir, “Senin bugün bir derdin vaaar!” der. “Ne olduuuu? Kim sıktı canını?” der. “Gel birlikte bir bir şeyler içelim de anlat banaaa.” der. “Seni böyle görüyorum ya, inan içim parçalanıyor, sen hep güüüül.” der. “Ulan sensin yüzümdeki ifadenin nedeni, düş yakamdan kardeşim!” diyemezsin. Dilinin ucuna kadar gelir çoğu kez, söylemek ayıbına gider.
Böylesi durumlarda en korkunç olan nedir bilir misiniz? En zor anlarınızdan birinde, örneğin paraya ihtiyacınız olduğu, kredi çekip de kefile ihtiyacınız olduğu bir günde en yakın bulduğunuz insanlar bin dereden su getirirken, bu ihtiyacınızın olduğunu bile başkasından öğrenmiş olan “sevimsiz”, “Yahu ben varken ne diye başkalarına gidersin? Sen onları tanıyamamışsın daha. Onların dostluğu iyi gün dostluğudur. Zor anında yaralı parmağa işemez hiçbiri.” diyerek sorununuzun çözümünde gönüllü aday olarak ortaya çıkıverir. Böylesi anlarda ondan gelecek yardımı, elinizi vicdanınıza koyup söyleyin, kaçınız reddedebilirsiniz? Üstelik size öyle büyük bir utanç duygusu yükler ki “sevimsiz”, bu duyguyu yaşamınız boyunca ruhunuzda taşırsınız. Bu duyguyu belki de bile isteye size yüklemiştir. Sizinle her karşılaştığında “Yaaa, bak nasıl elime düştün o gün şapşik!” diye içinden geçiriyordur ama siz bunun farkına bile varmazsınız. Bir de duygularınızı karşılıklı olarak birbirinize hissettirdiğiniz, zoraki selam alıp verdiğiniz “sevimsiz”iniz o zor gününüzde, en yakınlarınız bile size bir seri çalım atıp sırra kadem bastığında, hiç tahmin etmeyeceğiniz biçimde, “Birbirimizden pek hoşlanmadığımızı biliyorum, sen de biliyorsun ama insanlık ölmedi ya!.. Ben sana bu konuda yardım edebilirim.” diye yaklaştı mı “tadından yenmez” o vicdan azabı.
Her iki durumda da sonuç nedir biliyor musunuz? O yardımı milyonda bir olasılıkla reddetmiş olsanız bile artık ne kadar direnirseniz direnin, “sevimsiz”in sevimsizliği sizin için geçmişe dönük bir utanç duygusu olarak kişisel tarihinizde yerini almıştır.
Siz, kendinizi adını böyle koymasanız da “sevimsiz” bulursunuz. Kardeş sözcükleri “aptal”, “salak”, “hain” vb.dir.
“Sevimsiz”in intikamı acı ve süreklidir.
Tedavisi ise, o size vicdan azabından kurtulma konusunda büyük bir fırsat sunmazsa, hemen hemen yoktur.