Sayim Özbayrak
1650’li yıllar ve İngiltere sanayi devriminden sonra, işverenlerce çalışanların sözde yaşamlarını idame ettirmek üzere iş güçlerini düzenleyen ve aşırı sömürüye dayalı kurallar kraliyet destekli olarak oluşturulmuş, kendilerini Sanayi devrimiyle geniş yeniden üretim düzeni içinde bulan işçiler, üretimde burjuvazi gibi yer aldığı için modern sınıflardan biri olduğu bilinci ve iradesiyle, birçok sendikal denemeler neticesinde temel sayabileceğimiz 18.yüzyılın başlarında sanayi devriminin memleketi İngiltere’de işverene karşı toplu sözleşme imzalamak için bir araya gelmiş, işçilerin yapmış oldukları bu mücadeleler ile sendikalar ortaya çıkmış ve çığ gibi büyüyerek –işçi sınıfının var olduğu ülkelere ve bölgelere yayılmıştır.
NEDEN? Çünkü Sendikalar işçi sınıfının ortak özsavunma teşkilatları olduğu için! 1 Mayıs 1886 tarihinde Amerika Şikago’da işçiler ücret düşüklüğü, 8 saatlik işgücü ve örgütlenme önündeki baskıları protesto etmek için eylemler yaptılar; eylemler şiddetle bastırılmış ve yüzlerce işçi yaşamını kaybetmiş, yüzlercesi tutuklanmıştı. 1 MAYIS o tarihten itibaren dayanışma ve mücadele günü ilan edildi. Dünyada sendikal faaliyetlerin gelişimini kısaca hatırlattıktan sonra gelelim Türkiye’deki sınıf örgütlenmeleri tarihine;
Türkiye’de 1871 yılında kurulan Ameleperver Cemiyeti (İşçi sevenler derneği) kimilerince sendika olarak görülse de yardımlaşma sandığıydı ve sendikalaşma sürecinin ilk adımıydı diyebiliriz.1872 yılında derneğin çabası ve etkisiyle Kasımpaşa Tersane işçilerince ilk GREV gerçekleştirilmiştir. 1908 2.meşrutiyetin ilanı ve ilanı izleyen günlerde başta Selanik olmak üzere çeşitli iş kollarında sendikalar kurulmuştur. Ancak, İktidar değişse de GREVlere karşı tutum değişmemiştir.1930 yılında KİT’ler vasıtasıyla kapitalist girişimin atılımları neticesinde ,işçi sayısı artıyor ancak sendika yasağı devam ediyordu. 2.Dünya savaşı sonrası 1946’da Çalışma Bakanlığı “Sendikasız demokrasi olmaz” diyerek 1947’de Sendikalar Kanununu çıkararak sendikalar kurma çabasına girmiştir ama o kadar! Çünkü Sendika kurma hakkı vardı, ancak Toplu İş Sözleşme ve Grev kanunu çıkarılmamıştı. (Grevsiz ve toplu iş sözleşmesiz sendika olur mu?)
1952 TÜRK İŞ kuruldu (kurduruldu) Adı bile Amerikan ağzı kokan bu konfederasyonun hangi zamanda nasıl ve hangi ihtiyaçtan kurulduğuna bir bakalım; 2. Dünya Pazar Paylaşım Savaşı’yla emperyalizim, sosyalizmi yer yüzünden silmeyi amaçlamış, ancak yanıldığını savaş sonrası yeni sosyalist ülkelerin doğuşu ile anlamıştı. SOSYALİZMİN güç toplaması empereyalizmi barışa itmiş ve Sovyetlerin kuşatmasının alt kısmında kalan Türkiye emperyalizm için stratejik bir ülke konumuna gelmişti, emperyalizm Türkiye’de ekonomide tekelci sermayeyi reorganize ederken politikada da demokrasi oyununa başvurmuştu. Demokrasi sözcüğünü ciddiye alan işçi sınıfımız yerden mantar bitercesine sendika kurdu ve işçilerin çoğu sendikalaştı ,bundan ürken işveren cephesi anında sendikaları kapattırdı.
Serde demokrasi var ya!!! Ve demokrasi varlığının ispatı için aşağıdan kurulu ve işçi sınıfının örgütü olan sendikalar yerine YUKARIDAN kurulan sendikalar empoze edildi ve dayatıldı. Özel olarak Amerikan eğitiminden geçmiş sendikacılar TÜRK-İŞ’i kurdu. Böylece Türkiye işçi sınıfının teşkilatlanması değil de teşkilatlanmasına engel olarak “it tuzağı” bir konfederasyon kurulmuş oldu. Sermaye sınıfının egemenliğinin yeni bir kolu da böylece sendika adı altında oluşturulmuş oldu. Buna rağmen bu gangaster sendikacılar sendika düzenini kendi aşağılık vurguncu çapulları için savunurlar. Başka her düşünce ve davranışları SAHTEDİR. AMA O KALPAZANLIKLARINA RAĞMEN İŞÇİ SINIFINI ÖRGÜTLEMEK ZORUNDA KALDILAR. Bu örgütlerde baltalamaya çalıştıkları işçi sınıfının bilincini yok edemediler, edemedikleri gibi İşçi sınıfımızda ileri biçimlerine doğru evrilmeler başlamıştı bile.
27 MAYIS, DİSK’in Doğumu ve gelişimi; 27 Mayıs Politik Devrimi, yıllardır yer altına itilmeye çalışılan SOSYALİZMİN konuşulma konağı olmuştur. Bu legalite ortamında Türk-İş e bağlı bazı sendikaların bir takım liderleri 13 şubat 1961 de Türkiye İşçi Partisini kurarlar (Kemal TÜRKLER ,Kemal NEBİOĞLU ve 12 sendikacı) BU SENDİKACILARIN BİR TARAFTAN TİP İÇİNDE ANTİEMPERYALİZİM edebiyatı yaparken diğer taraftan ABD Emperyalizmi güdümündeki TÜRK-İŞ te barınmaları açık bir çelişkiydi. 61 Anayasası işçi sınıfı mücadelesine geniş bir zemin sağlamış ve artık işçi sınıfı partisi bile kurulmuş iken bu zeminde mücadele etmemek kendi ÖLÜM FERMANINI imzalamak olurdu. 14 Kasım 1963 Bozkurt Mensucat Grevi, 22 Aralık 1963 Ataş rafinerisi grevi, 25 Kasım 1965 Mannesman Boru Fabrikası grevi yine 1965 te Kozlu Kömür grevi, 13 Eylül 1965 İskenderun-Batman Boru Hattı grevi işçi sınıfımızın mücadelelerinin başlıcaları oldu. 31 Ocak 1966 Paşabahçe Şişe Cam grevini Türk-İş’in üstten Protokol ile kırması bardağı taşıran son damla olmuş ve Maden-İş, Lastik-İş, Basın-İş TÜRK-İŞ’ten ayrılıp bağımsız Gıda-İş ile anlaşarak DİSK’i kurdular, burada şuna dikkat edelim DİSK işçi sınıfının aşağıdan gelme girişimi ile kurulmamış tepeden sendikacılar arası anlaşma ile kurulmuştur.!!! (1967)
DİSK ten daha önce Konfederasyon girişiminde bulunan Yapı İşçileri Sendikası (YİS) tecrit edilerek bir şey başarılmıştır. YİS o dönemler Devrimci çevrelerin en çok bağ kurduğu sendikadır, bunun yanında grev, direniş, yürüyüş ve miting taktiklerini başarıyla yürütmüştü. YİS, yarı proleter de olsa militan yapısı Aristokrat DİSK yöneticileri ile uyuşmamıştır. DİSK’i daha iyi anlayabilmek için DİSK’in kuruluş bildirgesine bakmak gerekmektedir. Mesela bu pasajla başlayalım (Büyük Atatürk’ün 1921 de ilan ettiği gibi bizi mahvetmek isteyen emperyalizme, bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı savaşmaya and içmiş sendikacılarız.) Oysa aynı sendikacılar 1961 de şöyle ilan etmişlerdi ; Aydın ve güneşli günün arifesindeki Sabah yakındır, Garp anlayışında sendikaların ve faaliyetlerinin organizesi ve planlanması şarttır.( Ayrıntılı bakıldığında 61-67 söylemi taban tabana zıttır.) Şu kadarını söylemeliyim, Emperyalizim devletimizin hayatına kast etmez, onu kendi taktikleri içinde besleyerek kullanır, kastetmek bir yana hep ”GÜÇLÜ” olmasını sağlar. Sonuç: tarih bir adım ileri beş adım geri gitse de tarih bütünüyle geri akmaz ve akmıyor. İşçi sınıfı mücadelesi de öyle, işçi sınıfı on yıllarca mücadele etmiş 1946 da işçilerin kendi kurduğu sendikalarına ulaşmış (1 adım ileri) bizzat finans kapital iktidarının darbeleriyle söküp TÜRK İŞ gangster sendikacılığı ile bentlenmiştir.(5 adım geri) Türk iş mücadele barajını şişirmeden edememiş işçi sınıfının Bağımsız Sendika Mücadelelerinin Devrimci bir Konfederasyon önerilerine ve teşkilatlanmasına sıçrayacağı aşamada Türk İş içinden DİSK’in doğmasına izin verilmiş ve sınıfın en mücadeleci öncü kitleleri yüzbinler halinde DİSK e akmak zorunda kalmıştır. Elbette mücadele DİSK içinde belirli seviyeler tutturarak Demokratik-Sosyalist sendikal anlayışın yaygınlaşmasını sağlayacak ölçülerde gelişmiş “Bir adım ileri”12 eylül ile yine “5 adım geri” DİSK kapatılmakla kalmayıp bütün öncü kadrolar, kazanılan demokratik tutamaklar yitiriliyor Finans Kapital İşçi Sınıfını ve Mücadelesini hapsetmek istediği yer(TÜRK-İŞ)e kadar geri püskürtülme başarılıyor. Yalnız burada gözden kaçırılmaması gereken çok önemli bir durum var, bu basınç ve geriletmeye rağmen 12 Eylül’ün altında kalmayarak “BAĞIMSIZ SENDİKALAR” adacıklarında tutunmayı ve yaşamayı becermişlerdir. (metal-kimya-tekstil ve hizmet iş kollarında) TÜRK İŞ e gitmeyi reddedip bağımsız sendikaları yaşatmışlardır.(1 adım ileri)
Kamuda sendikalaşma çabaları ve EĞİT-DER in kuruluşu(1988), Eğit-Der in 1989 da düzenlediği “Uluslararası kamu çalışanları sendikal haklar kurultayı” ile sendikalaşma süreci hareketlenmiş, 1989 kamu işçilerinin bahar eylemleri, 1990 da madenci yürüyüşü itici güç olmuş ve Temmuz 1990 da Eğitim-İş, 13 Kasım 1990 da Eğit-Sen kurulmuş ve ardılında 1992 yılı itibariyle her iş kolunda sendikalar kurulmuş ve önlerine tüm deneyimlerden ders çıkararak Tüzüklerine sınıf sendikacılığını koyarak mücadeleyi yükseltmiştir.(1 adım ileri) burada bir şeye dikkat çekmek gerekiyor, kamu çalışanlarının sendikal girişimleri sürecinde 12 Eylül gericiliğinin ve Kemalizmin etkileri kullanılarak Eğitim –İş ve türevleri örgütlendirilmiştir.
Kamu sendikaları sınıf sendikacılığını ilke edinen tüzüklerini yeterince savunamayarak geri adım attılar ,sonra sınıf sendikacılığı yerine ,ne anlama geldiği çokça anlaşılamayan sulandırılmış sınıf ve kitle sendikacılığı ilkesi belirlendi, henüz tabanda yeterince tartışılıp anlaşılamadan 8 Aralık 1995 te KESK kuruldu, bilahare kurulan diğer sarı sendika konfederasyonlardan şimdilik bahsetmeyeceğim, çünkü bu sürecin ciddi bir tahlile ve konusu kamu çalışanları sendikaları olan bir yazıya ihtiyacı vardır.
Fiili ve meşru mücadele anlayışından ödün vermekle ve sınıf sendikacılığını yeterince savunamama neticesinde 25.06.2001 tarih ve 4688 sayılı yasa ile KESK de dahil olmak üzere kamu sendikaları zaptı rap altına alınmış oldu.(5 adım geri) tabiî ki bu beş adım geri gitmenin onlarca nedeni var . Bunu da bir başka yazıda ele almak gerekiyor. Son söz , elbette bu yazıda sınıf mücadeleleri tarihini anlatma şansına sahip değilim bu yazıdaki amacım bazı önemli ve mutlaka bilinmesi gereken hususlara dokunmaya çalışmaktı. Tarih geri akmaz milim milim de olsa işçi sınıfı mücadelesi kendini ileriye taşıyacaktır. Bir gün mutlaka başaracağız!