Kara kara kazanlar
Kara Yazı yazanlar
Gün yüzü görmesin
Yüreklerimizi dağlayanlar.
Ateş, barut ve acıların göz yaşlarına karıştığı, toprağının ise çocuklarının kanıyla sulandığı ülkemde, yine ölüm, yine göz yaşı…
O korku yüklü, o canı çekilmiş insanlar, yani bizler, üzerinde etkin olunabilen, biçim verilip yönlendirilebilir, oturan, kalkan ve sürekli bölünebilen nesnelere dönüşmüştük sanki.
Yine ölüm dolu, hüzün dolu bir güne uyanmıştık. Anaların ağıtları yine arşa ulaştı. Hava karanlık mı karanlık. Her yer kömür karası. Bu duygular içerisinde bütün gün yitik ve yorgun olarak eve gelene kadar, kafamın içi karmakarışık biçimde oradan oraya amaçsızca dolanıp durdum. Yere, göğe sığamıyordum. Kulağımda ağıtlar, ağlayan çocukların çığlıkları…
Benim böyle bir yaşamdaki yerim neydi? Hiçbir şey benim tarafımdan yaratılmış ve bana ait değildi. Ne yapabilirdim? Bunca acı karşısında susup oturmak insanca olabilir miydi ? Evet acıları ben ve çocuklar yaratmamıştık. Caddelerde böyle yalnız, amaçsız biçimde yürürken sanki yeniden başa dönmüş, yaşamı yeni algılıyor gibiydim.
Onlar kömür kazıyordu, yerin taa dibinde… Oysa umutları üşüyordu, düşleri, duyguları da… Üşüyordu onu ısıtan yüreğinin bir parçası kopmuş gibi üşüşüyorlardı. Salt çocukları üşümesin diye. Yerin taa dibinde!..
Çoktular. Aksilikleri, ürkeklikleriyle, yiğitlikleri, eksiklikleriyle çoktular…
Acılı ama duyarlı olmanın bilinciyle anlamlı, dayanışmalarının coşkusuyla kalabalıktılar. Birlikte öğrenmişlerdi aşkı, dostluğu, kavgayı, vefayı, öfkeyi. Kırılır, onarılırlardı, daralır genişlerlerdi. Ülkemizde ne yaşanırsa onlar yaşardı birlikte, yaşayacaklardı da… Ta ki, o kahrolası patlamaya, ölüm onları ayırana kadar… Sonun da ölüme de birlikte yürümüşlerdi…
Düşünüyorum da, kendine ihanet etmeden, yarının sonunda gelecek ölümün güzelliği nerede ? Yalanlarla, kendi olmaktan çıkarak yaşamanın verdiği mutluluğun çirkinliği nerede ? Onlar hep güzel olanı seçmişlerdi. İstedikleri onurluca yaşayıp, onurluca ölmekti. Böyle pisi pisine değil. Kader bu olamazdı, olmamalıydı !..
Bu yaşam Savaşı’nın sürdürdüğü ölüm kalım savaşı. Adsız kahramanların sürdürdüğü, onurlu kavga. Kitap gibi, türkü, şiir, marş, poster, pankart gibi. Diri tutan, coşturan silahların yanı sıra, acımıza, sevincimize, yalnızlığımıza ortak olan böyle dostlara sahip yüreklerin güveniyle sürdürülen ve yenilmez olan !.. İşte onlar bu yaşamdan böyle geçtiler. Yenilmeden, ayakta…
Bu yaşamda binlerce korkuyla iç içe yaşıyoruz. İçimize kök salmaya uğraşıyor korku. Ve biz ona geçit vermemenin yarattığı güvenle bir kez daha haykırıyoruz. Korkmuyoruz, yılmıyoruz, korkmayacağız…
Uykularımız kan ter içindeyken. Yorgun düşmüşken, hüzün günleri yaşanırken, yaralanmışken… Yine, yeniden güzellik düşleri canımız olmuştu, çocukların gülüşleri. Ah çocuklar, bizim çocuklarımız…
Her birinin gülüşünün güneşi konardı gönlümüze. Gülüşlerinizle ışıldardı sevdamız. Kör zindanlarda, taa yerin dibinden taşardık yaşama… Ne diyeyim ben şimdi? Çocuklarımızın gülüşlerini soldurdunuz…
Üşüyen yürekleri şimdi kim, neyle ısıtabilir? Kış boyu sobalarını yakan analar nasıl ısınacaklar ? Biliyorlar ki sobada yanan her kömür, yavrularının, yanan ciğerleri, korlanan, kül olan yürekleridir… Bir yanımız değil, her yanımız yaprak döker oldu. Bir türlü bahar, bahçe olamadık.
Yer yüzünde ödenmesi mümkün olmayan tek borç yaşamınızdan çalınıp alınanlar değil midir?
Bu ülkede, ekmek, özgürlük ve insanca yaşamak hiç bu kadar zor ve pahalı olmadı !.. Uğur ola, denilerek o madene yollanan onca can için uğur olmadı.
Yaşanılmamış ya da yarım bırakılmış o kadar çok şeyi geride bıraktılar. Şimdi soruyorum sizlere. Hangi duygular ve sözler anlatabilir bu yaşanmış olanları…
İnsanların ölümünden çıkar sağlayanlarla, paranın elini kolunu sallayarak dolaştığı günümüz dünyasında insanoğlu gerçekten mutlu olmayı düşlüyorsa, önce insan diyebilmeyi öğrenmelidir.
Acıların yarattığı yıkıntılar arasında yitip gitmiştim sanki… Gecenin bilinmeyen zaman dilimlerinde, yağmurunsa iliklerime kadar ıslattığı sessiz ve bomboş sokaklarda duyulan tek ses anaların ağıtları ve yağmurun sesi… Anaların göz yaşlarına karışan yağmurun sesi !..
Dinleyin, bakın. Duyuyor musunuz?
Kara kara kazanlar
Kara Yazı yazanlar
Gün yüzü görmesin
Yavrumu ölüme yollayanlar…