Gezi Notları: 07-08 / KASIM / 2023
Gezgin arkadaşlarımız güzel yerler olarak anlatıyorlardı. Yakın bir yerdeydik ve merak uyandırmıştı. Bir yıl önce üç komşu bir araba ile gitme planı üzerinde konuştuk, hayata geçiremedik. Bu sene aile olarak gitmeye karar verdik. Araştırma sürecinde komşular dahil olmaya başladı. Bir anda on kişi olduk. İki araçla gitmeye karar verdik. Sonradan katılım istekleri olsa da planlama bitmişti. Salihli ve Birgi köyü konaklama seçenekleri içerisinde, Birgi köyündeki eski konaklarda kalmayı tercih ettik.
Konaklama rezervasyonumuzu yaptık. Aile olanlar olduğu gibi tek olan arkadaşlarımız vardı. Buna uygun kalma listesi oluşturduk. Çok uygulanan oda kahvaltı seçeneğini tercih ettik. Oda fiyatları farklı olsa da eşit olarak paylaştık.
Her aracın yolcuları, aracın yakıt masrafını paylaştı. Bunun dışında herkes yediğini, içtiğini ödedi. Ticari bir organizasyon olmaksızın, komün usulü bir paylaşımla ortaya bu gezi çıktı. Rehber yok, tur yok, servis yok. Katılımcıların hepsi dersini çok çalışmış. Nasıl gidilir, nereler görülür, ne yenir ne içilir.
Sabah 05:00 de karar verdiğimiz gibi hareket ettik. Hava karanlıktı, yarı uykulu yarı uyanık düştük yola. Dikili, Bergama, Soma, Kırkağaç, Akhisar, karanlıkta geçtiğimiz yerler. Gölmarmara ya vardığımızda hava aydınlandı. Yol üstünde kamyoncuların uğradığı Göl Restaurant da mola verdik. Yanımızda getirdiğimiz poğaça, börekleri çay eşliğinde yedik. Öndeki araçta olduğumuz için, arkadaki araçtaki arkadaşlarımızı bekledik. Tekrar yola düştük. Salihli, Kula, Eşme, Ulubey Kanyonu.
Ulubey kanyonuna vardığımızda saat dokuz civarıydı. Hiçbir görevli, çalışan yoktu. Terk edilmiş bir şehre gelmiştik. Kafeterya, hediyelik eşya dükkanları kapalıydı. Gezmeye başladık. Cam terastan kanyonu seyretme hayali ile gelmiştik. Cam terasın girişinde asma kilit takılı, kapalı. Grubun isyancılarından üç kişi kapının üzerinden yüksek atlama yaparak cam terasa girip fotoğraflarını çektiler. İkisi dışarı çıkmıştı ki görevli geldi, kapıyı açtı. Kapı açılsa da herkes cam terasın üzerinde yürüyemiyor. Yükseklik korkusu bir yandan, cam ya kırılırsa aşağısı uçurum. Dükkanlar açılmaya başladı, kafeterya açıldı. Açılış saatlerine dikkat etmedik, erken gitmişiz. Kafeteryada çayımızı içerken tesis müdüründen kanyonla ilgili bilgileri aldık. Dünyanın ikinci büyük kanyonu olduğunu öğreniyoruz. Yapımı devam eden yürüyüş yollarını gördük. Gelecek yıllarda çok fazla aktivitenin olacağı bilgisini aldık.
Geldiğimiz Eşme yolu bozuk ve virajlı olduğu için beğenmedik. Dönüş Uşak üzerinden gidelim istedik. Çevre yolundan Uşak şehir merkezine girmeden Ankara, İzmir yoluna çıktık.
Yolun sağından az içeri girdiğimizde Kuladokya ya ulaştık. Seyir terasından ilginç peribacalarını izleyerek, fotoğrafladık. Geldiğimiz yola çıkarak Kula şehir merkezine ulaştık. Önceden araştırdığımız Kula pidesi , Kuzu yada oğlak güveç seçenekleri vardı. Çarşı içinde Sedef Pide ve Ekmekçioğlu Güveç lokantalarının yan yana olması işimizi kolaylaştırdı .Pide yiyecekler Sedefe, Güveç yiyecekler Ekmekçioğlu’na oturdu. Ekmekçioğlu, esnaf içerisinde Selim diye de biliniyor. Pideler, yemekler çok beğenildi. Özellikle fırınlanmış Höşmerim tatlısı değişik bir lezzet olarak karşımıza çıktı.
Yemek sonrası tekrar İzmir karayoluna çıktık. Yolun sağında beş altı kilometre sonrası Yunus Emre ve Taptuk Emre türbesine ulaştık. 1200 yıllarında yazdıkları Türkçe şiirler ve deyişlerle, dilimizin yaşamasına, bu felsefenin bugüne ulaşmasına katkılarından dolayı onlara minnet ve teşekkürümüzü sunduk. Türbenin hemen yakınına bir cami yapılmış. Türbe önünde köylüler hediyelik eşya satıyorlar. Anlattıklarına göre türbenin olduğu köy alevi değil. Yakınlarda iki köy olduğunu söylediler. O yıllardan bu güne asimilasyondan vazgeçilmiş değil. Yunus Emre çok bilinen bir kişilik. O yıllarda yemek sıkıntısı var, açlık korkulu bela. Yunus Emre yoksul bir köylüdür. Yardım istemek üzere Hace Bektaş Veli ye gider. Hace Bektaş’ın huzuruna çıkarılmış. Hace Bektaş sormuş, “yemek mi istersin, yoksa himmet mi ?” Yunus Emre “yemek isterim , himmeti ne yapayım”. Bir torba buğday verirler. Evine varınca durumu eşine anlatır. Eşi “yanlış yapmışsın, buğday biter, himmet bitmez, git düzelt” der. Yunus tekrar Hace Bektaş’a gelir. “Yanlış yaptım, himmet isterim” der. Hace Bektaş, “artık bizden geçti. Taptuk Emre ye git ondan iste”. Yunus düşer yollara Taptuk Emre’nin kapısına gelir. Hikaye ye göre kırk yıl dergaha odun taşıyarak Taptuk Emre’nin hizmetinde bulunmuş. Sonrasında istediğine ulaşmış ve Türkçe güzel şiirleri de bizler için yazmış.
Tekrar İzmir yoluna çıktık. Bugünün son uğrak yeri antik Sardes şehri. Lidya krallığının başkenti. Dünyanın en eski sinagogu bu şehirde. Hıristiyanların Anadolu’da ki kutsal yedi kilisesinden birisi burada. İlk sikkenin basıldığı şehir de burası. Antik şehirde Hamam ve spor kompleksi, çarşı, altın arıtma tesisi, Artemis tapınağı ve akropol görülecek alanlar.
Artık akşam konaklayacağımız Birgi köyüne doğru hareket ediyoruz. Hemen Sardes Antik kenti çıkışından sağa kıvrılarak Gölcük, Ödemiş yönüne devam ediyoruz. Salihli ovasını arkamızda bırakarak dağlara tırmanmaya başlıyoruz. Kıvrım kıvrım yollarda araba sürmek zorlaşıyor. Bazı noktalarda karşıdan gelen araca sürterek geçiyor gibiyiz. Bozdağ’ın zirvelerine çıkıyoruz. Düzlüğe çıktığımız tarlalarda toplanmış patates çuvalları dikkat çekiyor. Ödemiş patatesi ile ünlü olduğunu biliyoruz. İlk hasadın Bozdağ da daha sonra Ödemiş ovasında olduğunu öğreniyoruz. Tepe üzerine çıkınca Gölcük yolu ayrılıyor. Çıktığımız Bozdağ’ı inişe geçiyoruz. Çıkmak mı zor, inmek mi zor. Yolcular ve şoförler ne düşünür.
Dağ bitip düzlüğe indiğinizde Birgi köyü var. Çok düzlük bir köy değil, yamaca kurulmuş. İki bin metreyi çıkar inersen Birgi köyü düz görünür.
Birgi’de rezervasyon yaptırdığımız Saliha hanım taş konağına yerleşiyoruz. Başka konaklarda var, seçenek çok. Konağın yedi odasından beşinde biz kalıyoruz.
Akşam yemeğini otelimizde yemeyi tercih ediyoruz. Zeytinyağlı yemekler, et yemekleri mezeler var. Yerel şarap ve şişe şarap seçenekleri var. Camiye çok yakın ama alkollü içecekler sunumu var. Herhalde üç yüz yıllık konakların hatırına turizm ön plana çıkmış. Uzunca bir masa düzenliyorlar. Bugün gerçek olmasa da resmi olarak doğum günüm. Gezi planı yapan olarak bu kadarcık denk getirmiş olayım. Tarihi bir konakta doğum günü kutlayacağım. Müzik aletimiz olmaması bizi durduramaz. Mahallenin müzik grubu burada, Adnan bey , Fuat hoca, ikisi bir araya gelince, şarkı, türkü ansiklopedisi oluverir. Sevgili eşim Meral hanım da assolist olur, keyfi yerindeyse. Geri kalanımız da koro ya ses oluruz. Mahallede ki yaşamda da neşeli bir grup, burada geri kalmayacak. Şarkılar, türküler , dans bile yapacağız.
Yemek sonuna doğru bir kısım arkadaş dinlenmek için odasına çekilmiş. Kalanlar koyu sohbete dalmış, çay servisi başlamış. Gecenin bir diğer sürprizi üniversite arkadaşım Tahsin yirmi beş kilometreyi yorgun argın gelerek bizi sevince boğuyor. Eski günler, dostluklar, masadaki arkadaşlar sanki Tahsin’i kırk yıldır tanıyorlar. Samimi sıcak sohbetler zaman nasıl geçti bilemedik. Tahsin belki sabah da gelirim diyerek ayrıldı. Sabah aynı masamızda kahvaltı yaptık. Birgi gezintisi sonrası Ödemiş’e doğru yola çıktık.
Ödemiş de müzenin önünde park ettik. Hep birlikte müzeyi gezdik. Sardes antik şehrini bu müzedeki bilgilerle daha iyi tanıdık.
Programımızdaki ilk yer olan müze ziyareti sonrası. İkinci sırada Ödemiş’e has Töngül pidesinin tadına bakmak üzere tarihi Töngül pide fırınına gittik. İnternetteki tanıtımlarda saat ikiye kadar servis verdiği yazıyordu. Saat bir buçuk fırının kapısındayız. Pide kalmamış. Bugün dışarıdan çok gelen olmuş, hamur bitmiş. Ne yapacağız başka yer yok mu, hayır sadece biz yapıyoruz diyorlar. Neyse hayal kırıklığına uğramış olarak çıktık. Çarşıda durumu gören başka esnaflar, üzülmeyin kardeşler, az ileride iki tane pideci var, oraya gidin. Birisi Kardelen diğeri, Emirbaş pide. Biz Emirbaş pideyi tercih ettik, çok da memnun kaldık. Bazılarımız çok beğendi ki ikinciyi yedi. Ucuz olması da bir başka güzellik. Pide otuz, ayran on, çay beş lira, sanki meclis lokantası.
Karnı doyanın gözü yolda olur derler. Ödemişten ayrıldık. Torbalı üzerinden Karabel geçidin den Kemalpaşa ya gideceğiz. Bozdağların devamı olan dağları çıkacağız ineceğiz. Dağları indiğimiz yerde yolun solunda Nazar köy tabelasını görüyoruz. Gezinin son durağı Nazar köy.
Nazar köy, bildiğimiz nazar boncuklarının yapıldığı bir yer. Nazar Boncuğu imalathanesini geziyoruz. Yüksek sıcaklık da ki fırının etrafındaki ustaların çalışmalarını hayranlık ve şaşkınlıkla izliyoruz. Biz oradayken bir okulun gezi grubu öğrencileri kalabalık bir şekilde gelerek neşe kattılar. Hala idealist öğretmenler olduğunu görünce ümidimiz yeşerdi.
Nazar köy de yorgunluğumuza gezinin bitiyor olmasının hüznü de ekleniyor. Artık ayrılma, vedalaşma zamanı. Bu da nereden çıktı, aynı mahallenin insanları, komşular gezi grubu dediğinizi duydum. Evet komşular gezi grubuyuz. Mahallemizin halası bir gün sonra Almanya ya uçacak ,bavulu arabada. Bornova da yeğeninde kalacak. Tekrar git gel olmasın. Hala ile vedalaşıyoruz, biz diğer arabadayız. Akşam saati İzmir girişi yollar tıkalı. Manisa Muradiye üzerinden Foça da otobana çıkıyoruz. Akşam yemeğinde evimizdeyiz, ama yemiyoruz. Öğlen yediğimiz Töngül pidesi, buradayım diye ses çıkarıyor.
Gezi sonrası genel memnuniyet çok olumlu. Günlük yaşamda birbirini tanıyan insanların büyük bir uyum içinde yaptıkları bir gezi oldu.
Araç sürücülerimiz Mustafa ve Adnan, planlama ve organizasyon ben ve Adnan, katılımcılar, mahallenin halası Suna abla, mahallenin problem çözücüsü emekli öğretmen Mürvet hanım, emekli öğretmen Nurhan ablamız, gezilecek yerlerdeki güzellikleri internetten tespit eden, dersine çok çalışmış Sabiha kardeşimiz, sitenin Doktoru Işık hanım, emekli öğretmen espri makinası, ayaklı fıkra kitabı Fuat bey, övgü istemeyen eşim Meral hanım, katkılarınız için teşekkür ederim.
Yeni yerler, yeni yaşamlar, yeni insanlar tanımak çok güzel. En ekonomik koşullarda gezi yapılabileceğini başarmış olduk. Fotoğraflarımız, yazılarımız, paylaşımlarımızla mutluluk saçtık. Yeni gezilerde buluşmak dileği ile sevgi ile kalın.