İki gün önce Sığacık’taydık.
2. Seferihisar Kitap Günleri’nde dostlarla buluşmak için yola çıktık.
Önce Abit (Dursun) ile buluştuk. Yaşadığı sağlık sorunu ve yaşadığı talihsiz kaza sonrası O’nu ilk kez görüyordum. Umduğumdan çok daha iyi durumda olması, beni fazlasıyla memnun etti.
Sonra Balçova’ya gidip İlhan (Çifçi)’ı da aldık. Bol sohbet, makul hız ile ver elini Seferihisar.
Tabii Balçova’ya girince otoyol girişini kaçırmam üzerine trafikte bayağı zaman kaybettik.
Beş on dakika gecikmeyle Sığacık’ta Kitap Günleri’nin yapıldığı meydandaydık.
Mustafa (Yıldız)’ı da bularak Söz Bizde’nin motor gücünü bir eksikle de olsa bir araya getirdik.
Sıra sıra dizilmiş çadırların altındaki stantlarda değerli yazarlar yerlerini almışlar, kitaplarını sergilemiş ve okurlarıyla bir araya gelmek için bekliyorlardı. Seyrek de olsa gelen ve kitap imzalatan okurlar da yok değildi. Beklerken de en önemli etkinlikleri birbirleriyle yaptıkları sohbetlerdi.
Mustafa ile Abit’in stantları arasında bir stant vardı. Stantta da tanıdık bir sima. Ama gölgeler arasındaki görüntüyü tam çıkaramıyorum. Nereden? Üniversiteden mi? Liseden mi? … Sonunda tamam, bulduk. 44 yıl kadar sonra Oya Uslu ile karşılaşmıştık. Namık Kemal Lisesi’nin İzLBliler’ indendi. Kitaplarını imzalamak için gelmişti.
Sonra diğer stantlarda da dostlarla karşılaşıp sohbetler ettik.
Sığacık Kalesi yönünde bir sahne konulmuştu. Sahne belli ki söyleşiye ev sahipliği yapacaktı. Sahnenin önünde sıralanmış beyaz plastik sandalyeler konukları bekliyordu. Sahnenin arkasında bir pankartın üzerinde “ünlü” yazarların resimleri sıralanmıştı. Bu alanın can bulması için akşamın gelmesi bekleniyordu.
Beklerken de görevliler müzik yayını yapıyorlardı.
Söyleşi alanı dışından o kadar habersizlerdi ki…
İmzalanan kitapların değerinden o kadar habersizlerdi ki…
Kitap imzalayan yazarların değerinden o kadar habersizlerdi ki…
Kitap imzalatmak, yazarlarla iletişim kurmak için orada bulunan (çoook az sayıda da olsa) okurun değerinden o kadar habersizlerdi ki…
Yazarlarla okurları arasına bir ses duvarı çektiler, sonuna kadar sesi açık müzikle…
Ekipmanlarının gücü, kendilerinin önemi tüm davranışlarından akıyordu stantların üzerine.
“Önem” e bu kadar önem veren birkaç genç, önemli gördükleri sanatçılar söyleşiye başlayana kadar; önemsiz gördükleri yazarlara hadlerini bildiriyordu sanki. Tabii ki bunları düşünmemişlerdir. Herhangi bir art niyetleri yoktur. Ama seviye yerlerde sürünürken ne yaptıklarının, etkinliğe katılan yazarları nasıl da yaraladıklarının farkında bile olmamışlardır.
Bir tatsızlık çıkarmamak için Abit’in yan standındaki kitaplarla ilgilenmeye başladım. Genellikle Alevilik üzerine yazılan kitaplar stantta yerlerini almıştı. Bir kitap çok ilgimi çekti Şeyh Bedrettin ve Torlak Kemal üzerine yazılmış bir kitaptı.
Müzik perdesini aralayıp, yazarıyla konuşmak istedim. Ama yazar saygıyla ayağa kalkınca fark ettim ki Seferihisar Belediye Başkanı İsmail Yetişkin bize doğru geliyor. Yazar arkadaşın inceliğini başkan da fark etmiş. İşi mi çoktu? Bir şeye kafası mı takılmıştı? Müziğin anlamsız ve saygısız bir şekilde yüksek perdeden çalınmasın mı utanıp sıkılmıştı? Bilinmez. Gayri ihtiyari bir biçimde simetrik bir şekilde yani kaba, nobran bir tavırla; eliyle tamam tamam anlamında bir hareketle, yazarın yüzüne bile bakmadan yoluna devam etti.
Yazar arkadaş ne mi yaptı?
Bilmiyorum.
Ben utandım… utançtan yerin dibine girdim.
Balık dedim… başta dedim…
Ben söyledim ben duydum.