Yaş 11 falan, yani 1972 gibi, Kemeraltı”nda yaz mevsimi çırağı olarak agamın yanında çalışıyom… Ailenin küçük evladı şımarığı bi velet, anamın “Selvi ninenin nanni Hüseyin’iyim o vakit…Bi şekilde sebat edip çalışıyom en büyük agamın sayacı dükkanında da kimse bilmez sayacı ne demek, ben diyim o vakit, bildiğin ayakkabının altını değil de yüzünün o ince motiflerini diken falan zenaatkar işte…
Neyse konu biz değiliz konu bildiğin tarihi de denilen Kemeraltı… .Aga Borsa durağında iniyon dolmuştan ya da resmi ismiylen minibüsten ve karışıyon kalabalığa…
İlk seni, sabah sabah her türlü sıkılacak meyve, meyve çekirdeği ne varsa sıkan inanılmaz lezzet şöleni ile şerbetçiler karşılıyo… Sübye ne desem benden küçük kimse bilmez ama ben diyim, kavun çekirdeği suyu mesela…
Az bişey gidiyon parası az fazla olanlar Paçacı Hamza da kestirmeli çorba içiyo ve sen fakirsin diyo resen…Ama sorun yok illaki herkese uygun bişey var o vakit İzmir’in yüreği Kemeraltı’nda…
Poğaça var mesela, kara fırının vicdanından senin midene inen… Neyse her yer lezzet her yer kalabalık ve herşey var bildiğin her adımda..:
Cepte para yok ama ne kıskanmak ne darılmak ne öfke biriktirmek var, sadece sakin adımlarla yürümek gibi bi dert var umudun kalabalığına…
Nereye varacağını bilmediğimiz yerlerden geldik geçiyoz belki de, geçtiğimiz her yer belleğimizde ama asla kavgamız da, mmağlubiyetimizde unutulacak kadar boş beleş değildi,en azından bizim için….
Kemeraltı şahit bak diyim size…Sanmayın ki Kemeraltı sadece bi çarşıdır…
Şahittir geçene, gidene, gelene, geleceğe, geçmişe ama illaki yel değirmenlerine diklenmemize…
…o.chnr…