Her pazar yaptığı gibi erkenden kalktı.
Doğruca banyoya geçti, ihtiyaç gidermesinin ardından acelece ılık bir duş aldı. Yine banyodan çıkmadan aynanın karşısında sakal tıraşı oldu, elini yüzünü yıkayıp tıraş sonrası losyonunu sürdü. yeni traşlı yüzü hafiften yandı.
Banyodan çıkıp yatak odasına geçti yatağın dağılan çarşafını düzeltti yorganı bir güzel serip bıraktı yatağın üstüne, yandaki komidinin üzerindeki boş su bardağını cep telefonunu aldı mutfağa yöneldi. Akşamdan kalma bir iki bulaşığı yıkadı pencerenin yanındaki küçük yemek masasını sildi dolabı açıp kahvaltılık için zeytin, peynir, reçel çıkardı. Yumurta ve sucuğu mutfak tezgahının üzerine koydu her an pişirmeye hazır bir vaziyette. Sucuklu yumurtayı çok severdi o biliyordu bunu onun için hazır tutardı. Çayı masaya oturunca demleyecekti. Şimdi ekmek dışında her şey hazırdı. Ekmeği gelirken fırından alacaktı hem sıcak ekmekle kahvaltı yapmanın keyfi bir başkaydı. O da çok severdi sıcak ekmeği.
Toparlanıp çıktı evden, şehrin tren garına kadar on beş dakikalık yürüyüş mesafesi vardı. Sokaktan aşağı caddeye doğru yürümeye başladı. Pazar sabahı olmasından olmalı sokak çok sakindi kaldırımda uyuklayan birkaç miskin köpeği saymazsak eğer. Sokağın ucunda çöp kamyonu işini bitirmiş caddeye doğru iniyordu. Acele adımlarla geçti sokağı, cadde boyu yürümeye devam etti. Ara ara yanından geçtiği mağazaların vitrinlerine bakıyordu.
Yaklaşık on beş dakika sonra tren garının karşısındaydı.
Gar yıllara meydan okuyan duruşuyla heybetli bir hava veriyordu.
.
Garın tarihi büyük kapısından içeri girdi, gelen trenleri görecek bir yerde olan boş banka gidip oturdu.
Gar pek kalabalık sayılmazdı, kapının önünde üç beş seyyar satıcı garın içinde kenardaki bankta uyuyan bir evsiz, bir iki şaşkın yolcu ve henüz açılmamış bilet gişesi.
Beklemeye başladı, bir yandan da onu düşünüyordu.
Sarı ipeksi saçlarını, yeşil gözlerini getirdi gözlerinin önüne, yüzünü hafif utangaç bir hava sardı.
tren durunca hemen ayağa kalkacak peronun içinde bir oraya bir buraya koşuşturacaktı. Ta ki onu trenden inene görene kadar, hemen yanına gidip kucaklayacak kokusunu doya doya içine çekecek “hoş geldin canım” diyecekti hoş geldin.
Bekleyeli yaklaşık üç saat kadar olmuştu.
Garın içi hareketlenmeye başlamış kenar banktaki evsiz uyanmış ,bankı boşaltmış, yolcu salonu kalabalıklaşmış bilet gişesi de açılmıştı.
Bir süre daha oturdu orda öyle, meraklı bakışlarla etrafındaki telaşlı insanları izledi. Çocuğunun elinden tutup çekiştiren bir anne takıldı gözüne, diğer yanda el ele tutuşmuş genç bir çift aşık, valizini zorlukla çeken yaşlıca bir adam, gürültücü bir kaç genç okullu genç.
Sahi bu kadar insan nerden gelip nereye gidiyordu. Böyle her Allah’ın günü geldiği garda gördüğü bu manzaraya bakarken.
İki saat kadar daha oturdu. Ayakları uyuşmaya başladı. Ayağa kalktı peronların oraya doğru yöneldi, biraz yürümek iyi gelecekti. Ayakları açılacaktı. Peronda bir aşağı bir yukarı tur atmaya başladı. Karnının acıktığını burnuna dışarıdan gelen kebap kokuları gelince anladı. Ama bişey yemeyecekti, kahvaltı masası onları bekliyordu, hem sucuklu yumurtalı sıcak ekmekli. Zaten birazdan gelirdi. O pazar günü “gel beni karşıla dememiş miydi?” Ellerimde valizlerim olacak gel beni al demişti.
Açlığına aldırmayarak bir müddet daha attı voltasını, sonra yorulan ayakları için tekrar salona geçip boş bankın birine oturdu.
Garın içi tenhalaşmaya başlıyordu. Saat da akşama geliyordu birazdan gün de karardı kararacak.
Oturmasına devam etti. Gün bitmiş karanlık çökmüştü. Çok geçmez bir iki evsiz gelip sabahlamak için banklara uzanırdı.
Birden arkasından ona seslenildiğini duydu
-Hayri abi hey Hayri abi
Ne oluyor kimdir bu? Gibisinden oturduğu yerden kalkıp arkasına baktı.
-Hayri abi gene burada akşamı etmişsin hadi eve gidiyoruz.
-Hayır eve falan gelmiyorum ben ..Birazdan o gelecek, canım gelecek ,gidip valizlerini alacam elinden beraber gideceğiz biz onunla eve…
-Hayri abi üç senedir her pazar aynısını yapıyorsun. Anla artık o asla gelmeyecek. O öldü tamam mı? O öldü!
“Öldü mü ne diyor bu karşımdaki genç çocuk öyle, o ölür mü hiç? Bana “Pazar günü geleceğim” demişti. “O ölmez hayır ölemez”!
-Ne diyorsun sen çocuk hem sen kimsin bakim? Gelmiş buraya o öldü gelmeyecek diyorsun.
-Hayri abi beni tanımadın mı? Ben karşı komşumuzun oğlu Kadir, annem “Hayri abini al gel” dedi. “Hadi eve gidelim…”
-“Olmaz, ben gelmiyorum. Sen git. O gelecek
-Gelmeyecek, gelemez… hatırlamıyor musun abi? Sizin evi bir sabah bastılar alıp ikinizi de götürdüler. Bir hafta sonra sen perişan vaziyette geldin, üstün başın kurumuş kan lekeleri içindeydi. Kafanın bir çok yerinde kırıklar vardı. Hemen hastaneye yatırdık seni. Abi bir ay kadar yattın orda devamlı onu sayıklıyordun, sonra haberi geldi abi. Şehir çöplüğünde bulmuşlar onu, tüm vücudu işkenceden geçirilmiş vaziyette üstelik.
Sen çok sordun abi nasıl oldu? Failleri kim? Diye. Çok dolandın abi bişey çıkmadı. Alış artık buna o öldü öldürüldü.
-Öldü mü şimdi? o yani doğrumu söylüyorsun? Of Allahlım nasıl bir acıdır bu? İyi de ben niye yaşıyorum? Öyleyse beni de al bende ölmek istiyorum…
-Hadi Hayri abi yürü eve gidelim, annem senin için kuru fasulye pişirdi çok seversin sen.
-Sahi kuru fasulyeyi seviyor muyum ben?
-Hem de çok seviyorsun abi hadi gidelim…
(Pazar öyküsü) i. Akan