Doksanlı yılların ortaları memleket yangın yeri, Kürt iş adamları infaz ediliyor, bölgede hizbulkontra cinayetleri, Faili (aslında belli ama) meçhuller köy boşaltmalar, yakmalar mafya, devlet ilişkisi, JİTEM ve benzeri karanlık örgütlenmeler tam bir kaos ortamı göz gözü görmüyor.
Köy yakma ve boşaltmalar dan sonra başta Adana ve Mersin olmak üzere batıya doğru büyük şehirlere büyük bir Kürt göçü var.
Yığınla insan önce şehirlerin altyapısı olmayan kenar mahallelerine yerleşiyor (gettolaşıyor) sonra da ucuz iş gücü olarak sömürülüyordu.
Yoğun Kürt göçü şehirlerde politik havayı da değiştirmiş sokaklarda caddelerde protesto ve eylem eksik olmuyordu.
Kıyıda köşede gizlice yapılan Kürt düğünleri sokaklara meydanlara taşmış devasa bir kalabalık olarak halaylar çekilir hale gelmişti.
Kendini düğünler aracılığıyla geniş kitlelere yeniden tanıtan Kürt sanatı ve müziği bir biri ardına peşi sıra açılan (MKM) ve benzeri dernekler, kurumlar aracılığıyla içinde sanatın her dalında faaliyet yürüten insanlar toplayıp örgütlenmeye başlamıştı.
Yani ülke karanlık şiddet sarmalına sürüklenirken, bir yandan da bu karanlığı yırtacak alternatif sanat insanlara umut veriyordu.
Adana’yım o zamanlar kürt nüfusunun şimdide yoğun olarak yaşadığı Dağlıoğlu mahallesinde oturuyorum. Evimiz Obalar caddesi Salı pazarı yakınında köşe başında altı dükkan orta katı kaba inşaat, üst katında ailecek oturduğumuz üç kattan oluşan bir aile apartmanı. Sokaklarımızdan ne düğün eksiliyor nede o günün gündemine dair eylem.
O dönem önce televizyon da başlayan çok kanallı yayınlar, sonrada birbiri ardına açılan özel radyolar aracılığıyla hayatımızın her alanına girmişti. Ulusal yayın yapan suya sabuna dokunmayan bir çok özel radyonun yanında muhalif yayın yapan bir çok da yerel radyo vardı.
Radyo Arkadaş işte tüm ülkenin o politik kaos ikliminde olduğu dönem hayatıma girdi. Önce işte, evde dinlediğim başından ayrılamadığım o radyo ile daha yakın olma isteği çok geçmeden beni radyodan içeri sokacak hale geldi. Yayın yapan arkadaşlarla tanışmam, gönüllü olarak reklam bulup radyoya maddi destek olmam beni Radyo Arkadaş’ın doğal bir üyesi aileden biri haline getirmişti. Yayın politikası olarak tamamen muhalif olan radyo Arkadaş çok dilde yayınlar ile ve hafta da iki gece mkm den gelen arkadaşlar aracılığıyla yaptığı kürt dili ve edebiyatı üzerine program ve yine hafta da bir olmak üzere o dönem oldukça popüler olan ve çok geniş bir dinleyici kitlesine ulaşan kasetçi Kerim katkısıyla yapılan Kürtçe istek şarkı programı radyonun Adana içinde en çok dinlenen radyo haline gelmesine yol açmıştı.
Tabi bu doğal olarak yukarının iktidarın da dikkatini çekmişti. RTÜK aracılığıyla ard arda verilen para cezaları frekans kısıtlamaları geçici olarak belli süreler halinde radyo kapatma durumuna kadar geldi. Bir çok krizi dayandığı dinleyici kitlesinin desteğiyle aşıp yürümeye çalışan radyo Arkadaş yapılan baskılara ve kapatmalara daha fazla güç getirmemiş içinde bulunduğu yayın yaptığı Kuru köprü civarı Ziyapaşa bulvarı girişinde köşe başındaki dört katlı binadan kira bedelini ödeyememiş olmasından kaynaklı tahliye edilme noktasına gelmişti.
İyide koca radyo o maddi imkansızlıklar içinde nereye nasıl taşınacaktı. Ve üstüne iki yıla yayın yasağı varken. Arkadaşlara hemen fikrimi ilettim. Radyoyu bizim oturduğumuz apartmanın henüz kaba inşaatı ile olan ikinci katına taşıyacaktık. Ve bir pazar günü yine dayanışma çerçevesinde gelen bir kamyonet aracılıyla iki seferde olmak üzere taşıdık.
Neler mi taşıdık? Koca bir daire içinde aklınıza ne gelirse mutfak, oturma grupları, yayın odası, radyo ile alakalı hali hazırda kullanılan kullanılmayan bir çok cihaz, bir kütüphane dolusu kitap ve dergiler, bir arşiv dolusu kaset (o dönem şarkılar kasetler üzerinden yapılıyordu) vs vs iki kamyonetle akşama kadar zar zor taşıyabilmiştik. Ve ne yazık ki o eşyaların bir çoğu sonra içinde bulunduğu korumasız kaba inşaat halinde olan yerden kaynaklı kullanılamaz hale gelecekti. (buda beni ayrıca halen şimdi de üzen bir olay) ama asıl üzücü olan olay o gece gerçekleşecekti. Gün boyu radyonun bizim eve taşınmasını beyaz toros araçları içinde izleyen siviller gece boyu kalabalıklaşan ekiplerle bizim evin önünde bekleyecekler bizi de uyutmayacaklardı.
Gecenin bir vakti annem endişeli bir ifade ile odama gelmiş “İrfan oğlum bu polislerin hali hal değil bu taşıdığınız kitapların içinde ne var? Bize baskın yapmasınlar” diye korkusunu dile getirmişti. Annemin haklı korkusu (o dönem yasaklı yayın var diye sık sık evler basılıyor ev halkı tutuklanıyordu) bana da geçmişti bende korkmaya başlamıştım. Sonra sabaha karşı annem ile kitapların olduğu yere inmiş dört çuvala yakın kitap ve dergiyi yukarı oturduğumuz yere çıkarmıştık. Mevsim kıştı ve evimizde soba yanıyordu. Onlarca kitabı ve dergiyi içimiz yanarak korku içinde sobaya atıp yaktık. O güzelim kitap ve dergilerin yanık kokusu hala genzimi yakar. Sabaha kadar içinde yanan kitap ve dergilerin etkisiyle soba iyice kızmış odanın içi fırın gibi olmasına rağmen ben korku ve öfke, ve üzüntü içerisinde odanın bir köşesine sinmiş üşür gibi titriyordum. Nazi Almanya’sı gibi kitap yakmıştık. O gecenin vicdanımda açtığı yara hala kanar.
Daha sonra Radyo Arkadaş bir çok badireden geçecek en son radyo Dünya olarak evrilip kadim halkına hizmet vermeye devam edecekti……
(Karanlık zamanlar) İ. Akan