DATÇA’dan Selam Var…
ONLAR
Yıl 1828’dir.
Aylardan Haziran.
İzmir’de buğday karaborsaya düşmüştür.
Üç beş toptancı ekmek piyasasını istediği gibi yönetmektedir.
Dönemin valisi Hasan Paşa, karaborsacıların baskısıyla ekmeğin fiyatına zam yapar.
Tepkiyle karşılanır.
Önce erkekler protesto eder zammı.
Ama etkisiz kalırlar.
Bunun üzerine İzmirli kadınlar dökülür sokağa.
Kadifekale, Tilkilik, Namazgah ve Damlacık mahallerinden akın akın meydanlara inerler.
Bu resmen bir ayaklanmadır.
Sivil itaatsizlik İzmir’i sarmıştır.
Kadınlar karaborsacıların buğday ambarlarını basarlar, ekmek zammının geri alınması için valiye baskı yaparlar.
Olaylar üç gün sürer.
Üç gün boyunca kadınlar yanlarında çocuklarıyla işgal etmedik, sokak cadde bırakmazlar.
Karakol Komutanı Kayserili Hacı Bey’in zorlamaları da İzmirli kadınları pes ettirmez.
Sonuçta pes eden İzmir Valisi Hasan Paşa olur.
Ekmek zammını geri çeker.
Böylece kadınlar sokaklardan evlerine döner.
Bu Osmanlı tarihinde ilk toplu kadın direnişidir.
Kadının zaferidir.
Yıl 1907’dir.
Osmanlı Sarayı’nın kapitalist ülkelerin her isteğini yerine getirmesi ve yabancı sermayeyi iç pazara sokması nedeniyle, küçük üretime dayalı yerli sanayi çökmektedir.
Özellikle Kütahya ve Uşak’ta el emeğiyle halı üreten köylüler zor durumda kalmıştır.
Çünkü, Anadolu Halılarını dünyaya pazarlayan yabancı firmaların birleşip kurdukları O.C.M adlı tekel Uşak, Kula, Gördes ve Demirci gibi geleneksel halıcılık merkezlerinde 17 halı fabrikası açmıştır.
Bu fabrikalar organik boya yerine kimyasal boyalı halı ipliği üreterek, bu işten geçimini sağlayan köylülere büyük darbe indirmektedir.
Tarih 13 Mart 1907’dir.
Günlerden Cuma.
Akse, Kılcan, Bozkuş, Muharremşah, İkizsaray, Sorkun, Ciğerdede, Selvioğlu, Kuyucak, Mende, Hacıkadem, Karaağaç ve çevre köylerden 1500 kadın Ulu Cami ile Burma Cami arasındaki İplik Pazarı’nda toplanır.
Yanlarında çocukları da vardır.
Yüzleri asıktır.
Ellerinde çıkrık ve kirmanlarla halı ipliği fabrikalarını protesto ederler.
Sonra İngiliz sermayesi tarafından kurulan Tiridoğlu, Yılancıoğlu ve Bacakoğlu halı fabrikalarını basıp, yerle bir ederler.
İbrik makinalarını kırıp, kimyasal boyalı iplikleri talan ederler.
Olaylar üç gün sürer.
Kaymakam Tevfik Efendi, isyanı bastırmak için 14 kadını tutuklar.
Ancak diğer kadınlar arkadaşları serbest kalıncaya kadar eylemin devam edeceğini söyler.
Bunun üzerine Kaymakam Tevfik Efendi tutukluları serbest bırakmak zorunda kalır.
İsyandan büyük zarar gören yabancı şirketler konuyu Osmanlı Sarayı’na taşır.
Saray, olayın soruşturulması için Anadolu valisi Ahmet İzzet paşayı görevlendirir.
Ahmet İzzet Paşa ilk iş olarak Bursa’dan müfettiş Daniş Bey’i Uşak’a gönderir.
Daniş Bey uzun çabalar sonunda isyancılarla fabrika sahiplerini barıştırır.
Olaylar yatıştıktan sonra da fabrikaların açılması durumunda halkın tekrar isyan edeceğini rapor eder.
Bunun üzerine Osmanlı devleti, halkın tekrar ayaklanacağı korkusuyla fabrikaların yeniden açılmasını 10 yıl geciktirir.
Tarihimize “Tarak Yağması” diye geçen bu olay, kadının isyan ettiği zaman ne kadar kararlı ve güçlü olduğunun belgesidir.
Maksim Gorki der ki;
“Kadının içinde yer almadığı hiç bir mücadele başarıya ulaşamaz.”
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/osmanlida-ayaklanan…
*
YOK ARTIK VALERİO
Bu nasıl bir fotoğraftır arkadaş.
Bu ne kıskandıran bir karedir.
Bir şans işi değil bu. Sabrın, ısrarın ve yeteneğin başarısı.
İtalyan fotoğrafçı Valerio Minato’nun bu karesi yılın en iyilerinden biri.
Fotoğrafın nasıl çekildiği yorumlardaki videoda görebilirsiniz.
Alkışlamamak elde mi
*
Tam 5 yıl önce sormuştum bu soruyu.
Koskoca 5 yıl.
Değişen bir şey yok.
Tekrar soralım o zaman
DATÇA BELEDİYE BAŞKAN ADAYLARINA BİR SORU?
Datça’nın nüfusu hızla artıyor.
22 bini geçti.
22 bin kişilik bu güzelim beldede kültür ve sanat için ayrılmış tek bir salon var.
2007 yılında yapılan Bülent Ecevit Kültür Merkezi.
Ne yazık ki başka yok.
2007 yılında nüfus 14 bindi.
Bugün o günden yüzde 40 daha fazlayız.
Doğal olarak bu salon kültür, sanat etkinliklerine yetmiyor.
Datça Kültür Sanat Dayanışması’nın Ocak ayında düzenlediği “Hrant Dink’i Anma” etkinliğinde, salon tıka basa dolmuş, boş koltuk bulamayanlar merdivenlere oturmuş, onlarca Datçalı da salona giremeyince geri dönmüştü.
Dün aynısı oldu.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle Datça Kadın Platformu’nun gerçekleştirdiği “Geçmişten Günümüze Knidos Kadınları” konulu belgesel ile Datça Kültür Sanat Dayanışması’nın düzenlediği “Yazar Pelin Buzluk’la Söyleşi” etkinliğinde salon yine tıka basa doldu, yer bulamayanlar dönmek zorunda kaldı.
Bu bir gerçek..
Datça artık bu salona sığmıyor.
Önümüzde yerel seçim var.
Merak ediyorum, belediye başkan adayları bu konuda neler düşünüyor acaba?
Kültür ve Sanat ile ilgili bir programları, projeleri var mı?
Örneğin daha büyük bir kültür sanat merkezine ve daha büyük salonlara ihtiyaç olduğunu görüyorlar mı?
Görüyorlarsa çözüm projeleri ne?
Datça’da bir müze, bir ilçe kütüphanesi yapmak akıllarına geliyor mu?
Bunlar gibi onlarca soru sorulabilir?
Tüm belediye başkan adaylarına tek başlık altında soralım.
“Sayın adaylar bir kültür sanat politikanız var mı?
Varsa neleri içeriyor?”
Cevaplayın lütfen.
Ama bol keseden atmak yok!
İnandırıcı olmanız gerek.
Ben cevapları gerçekten merak ediyorum.
Siz de ediyorsanız paylaşın lütfen.
Olur a.
Adaylardan biri yarın çıkar “ben bu soruyu duymamıştım” der.
*
MART SENDROMU
Leydi güzel bir dişi kedi.
Peşinde 4 erkek var. Tekir, Uyuşuk, Zıpır ve Cupcake.
Kedinin ciğere baktığı gibi bakıyorlar.
Leydi bir direğin üstünde çaresiz, kaçacak yeri yok.
Tekir bir hamle yapıyor ama başarısız.
Diğerleri pusuda.
Bakalım bu işin sonu nereye varacak?
*
CHP Afyon Karahisar Belediye başkan adayı Burcu Köksal’ın “Seçilirsem DEM partilileri belediyenin kapısından içeri sokmayacağım” sözleri seçimlere yönelik değil.
Parti içinde yaşanan fırtınanın öncüsü.