Devlet bir insanın ya da bir partinin devleti olamaz; her zaman, bir sınıfın devletidir.
Bir devlet iktisadi bir temeli olmadan kendisini sürdüremez, iktisadi temel ise biliyoruz ki üretim araçlarının mulkiyetiyle nitelenir. Mülkiyeti cisimlestiren, onu elinde bulunduran ve ondan yararlanan toplumsal güç, hiçbir yerde, bir insan ya da bir parti değildir, her zaman ve her yerde bir sınıftır.
Ülkemizin devleti her ne kadar AKP parti devleti görünümünde olsada gerçekte emperyalizmin işbirlikçisi komrodor kapitalistlerin, oligarklarin devletinden başka birşey değildir.
AKP içine düştüğü ekonomik krizin faturasını emekçilere, emeklilere ve yoksul halkımıza kesip, doğrudan ve dolaylı vergilerle, yağmur gibi yağan zamlarla bunalımdan çıkmaya çalışırken, sahibi oligarklara, saray yandaşlarına hiç dokunmadan onların lüks yaşamlarından ve itibarlarindan tasarruf ettirmeden durumu kurtarmaya çalışıyor.
Mehmet Şimşek enflasyonun yükselmeye devam edeceğini, 2026 yılına kadar bunun böyle devam edeceğini, ancak ondan sonra ekonomik rahatlamanin olacağını itiraf ederken sözde ” rasyonal ” gerçekliği dile getirmeye çalışıyor, ancak sahibi olan ve 30-35 kez vergi affiyla bagisladiklari oligarklarina hiç dokunmayacaklarini, yani az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alma formülüne hiç yanaşmıyor.
Uçak kalkmayan havaalanlarına, üzerinden gecmedigimiz köprülere hazineden ödenen garanti paraları kimin cebinden çıkıyor?
Sermaye sınıfının devleti, tek adamın AKBELEN DİRENİŞİNDE bulunan o yörenin yoksullastırılan insanlarına ” marjinaller ” yakıştırması gerçekte kime hizmet ettiğinin açık bir göstergesi olmuştur.
Makedonya’nin yüzölçümü 28 bin kilometre kare, ülkemizden yabancılara satılan toprak, yagmalattırılan sahiller 30 bin kilometre karenin üzerinde.
Hatay Suriyelilerin istilasına uğrarken,
ÇEDES Projesiyle okullarımıza din adamı, vaiz atamaları yapılırken,
Geri kabul anlaşmalariyla üç kuruşluk dolar karşılığı ülkemiz mülteci deposu haline gelirken ,
Torba yasalarla var olan tüm özgürlükler engellemeye çalışılırken,
Festivaller yasaklanip, TV kanalları kapatılırken, özgür basın susturulmaya çalışılırken ve gazeteciler cezaevlerine doldurulurken, seküler yaşam tarzı ve özellikle laikliğe yapılan saldırılar ayyuka çıkarken,
Sözde milliyetçi geçinen cumhur ittifakının partileri bu olup bitenleri görmezlikten gelip kime hizmet ettiklerini meclis oylamalarında gösterirken;
Muhalefet partileri sadece basın açıklamalarıyla etkisiz ve tek adam tarafından hiç dikkate alınmayan çıkışlarıyla Sözde Muhalefet görevlerini yerine getirmiş olmanın rahatlığını yaşıyor.
İşte tamda bu durumda devletin kimin devleti olduğu gerçeğiyle yüzleşmek gerekiyor.
Ağır vergi yükleri, yağmur gibi yağan zamlar, mülteci akınıyla işgale uğrayan ülke toprakları, ücretlerin açlık sınırının altında kaldığı yaşam koşulları ve toplumu devletin kolluk güçleriyle sindirme ortamına sessiz kalmak!
Sendikalar, demokratik kitle örgütleri, sivil toplum kuruluşları demokratik yaşamın vazgeçilmez muhalif siyasi partileri bu duruma tepkisiz kalamazlar.
Tek adam rejiminin baskı ve zulmüne karşı Birleşik halk muhalefetini örgütleyip alanları doldurmak ve demokratik haklarına sahip çıkmak zamanıdır.
Dilene Dilene değil,
ZAFER;
Direne direne kazanılır.
Yaşasın tüm Dünya halklarının özgürlük ve tam bağımsızlık mücadelesi. Ercan Çınarlı / Disk Emekli Sen MYK üyesi, Dış ilişkiler sekreteri