yüksel alp
“….ah düşlerim kaldı,yalnızım düşlerim kaldı, deliyim
kime sorsam dönüşüm yok
nereye gitsem mavi yelkenimde deli rüzgar
her yanım tuz, deliyim…”
Yaklaşık 46 yıla dayanan bir dostluğun, yoldaşlığın dayanışmanın ve mücadelenin adıdır fethi hoca. 46 koca yıl neredeyse yarım asır, emekle, mücadeleyle sevgiyle ve direnişle dolu bir yaşama tanıklığı anlatmak kolay değil.
1953 de Bergama’da başlayan hayata yolculuğunun ilk durağı İzmir Yeşilyurt semtidir. Yıl 1977, ülkede devrimci mücadelenin hızla yükseldiği yıllarda tercihini yapmış ‘Halkın Kurtuluşu’ saflarında yerinin almıştır. Heyecanlı ve coşkuludur, başka bir dünya mümkünse neden şimdi olasın! Marksın “filozoflar şimdiye kadar dünyayı yorumladılar, aslolan onu değiştirmektir” sözünün büyüsü sarıp sarmalamıştı hepimizi…mücadele yükseliyordu, artık eskisi gibi yönetilmek istemiyorduk…
Yeşilyurt o dönem yoksul işçi ve emekçilerin yoğun olarak yaşadığı bir bölge, dolayısıyla devrimci faaliyet bu bölgelerde yoğunlaşmıştı. Emekçi kahvelerinde sokaklarda da mahalle aralarında elde Halkın Kurtuluşu Gazetesi’yle devrimci propaganda ve ajitasyonu en güzel örneklerinin yaratıcılarından biridir Fethi Hoca. O eline gazeteyle kahvelerde ajitasyona başladığında her kes pür dikkat onu dinlerdi. İtiraz edenleri oturup dinler mutlaka ikna ederdi.
Müthiş bir örgütçüydü. Yeşilyurt o dönemler belediyeydi ve belediye işçilerinin hak taleplerinin kazanılması mücadelesinin örgütleyenlerdendi. Sınıfa dönük mücadelenin ilk adımlarından biriydi belediye işçilerinin eylemi. Daha sonra çok zor olan bir göreve soyundu diğer yoldaşlarıyla birlikte, inşaat işçileri sendikasını kurma çalışmaları. Dönem açısından inşaat işçileri dağınık örgütlenme fikrine uzak feodal ilişkilerin hakim olduğu zamanlardı. Uzun uğraşlar ve çabalar sonuç vermişti. Sendikanın kuruluş çalışmaları devleti rahatsız etmiş olacak ki kuruluş etkinliğinin yapıldığı mekan basılmış tüm katılımcılar gözaltına alınmıştı. Bugün bu örnek mücadelenin neferlerini burada anmak görevdir; KAMİL SAĞIR, GÜRSEL ALP, MUSA AKGÜN VE FETHİ KAÇGIN…
Fethi Hocanın dünyaya ikinci gelişidir:
Semtte mücadelenin gelişmesi başka güçleri de rahatsız ediyordu. Revizyonist grup devrimci hareketi hedef alan saldırılarını semtimizde yoğunlaştırmıştı. Saldırıları sonucu Kamil yoldaşımızı katletmişlerdi. Dışarıdan toplama güçlerle saldırıyorlardı semtteki devrimcilere. Bir gün yine toplu olarak semte gelen grup Fethi Hoca’nın da içinde olduğu gruba silahlarla saldırıyor. Hedef Fethi Hoca’dır ama şans bu ya silah tutukluk yapar ve ateş almaz. Hoca kurtulmuştur, mücadele onu bekliyor, tereddüt yok… Ülkenin 12 Eylül’e koşar adım gittiği dönemde onun için Yeşilyurt’tan ayrılma vakti gelmişti, çember daralıyordu. 12 Eylül’ün hemen öncesi Ankara’ya gider. Bu arada Buca Eğitim Fakültesi’ni dışardan bitirmiş matematik öğretmeni olmuştur. İşte Ankara’da bir yolunu bulur öğretmenliğe başvurur. Ankara Kalecik İlçesi’nde görev yapar. Arandığını öğrenip öğretmenliği ardında bırakarak Ankara’dan ayrılır. Konya’ya yerleşmiştir. Sonra Mersin ve tekrar İzmir’e dönüş.
Fethi Hoca’nın dünyaya üçüncü gelişidir:
İzmir’e gelmeden önceki durağı Manisa’dır. Burada partiyle buluşup mücadeleyi burada omuzlamaktadır. Partisiz mücadele onun kitabında yazmazdı. Yeniden İzmir’e dönmüştür. Bir grup yoldaşıyla tekstil iş kolunda örgütlenme faaliyetinde yer alır.
Bu dönem beklenmedik bir anda geçirdiği beyin kanaması onu bir müddet eve kapatır. Fethi Hoca bu durmaz, mücadeleye kaldığı yerden devam etmek vazgeçilmezidir. Kısa bir veda vaktidir İzmir’e.
Fethi Hoca’nın dünyaya dördüncü gelişidir:
Eski eşinin İstanbul’da göreve başlamasıyla bir süre İstanbul’da yaşar ve burada mücadeleye kaldığı yerden devam eder. Bulunduğu bölgede parti faaliyetleri içinde aktif olarak yer alır. Yine 77-78 lerde olduğu gibi bu kez elinde parti yayın organı “Devrimin Sesi” vardır. Yine yüreğinin derinliklerinde gelen coşkulu sesiyle haykırmaktadır. Pek anlatmazdı yürüttüğü faaliyetleri çünkü bunlar yapılması gerekenlerdi. Ama bir defasında Devrimin Sesi dağıtımında kahvede bir kişinin gazeteyi sobaya attığı haberi gelir. Geri döner o kişiye çıkar o gazeteyi sobadan der gazete sobadan çıkarılıp masaya bıraktırıldıktan sonra bölgeden ayrılır.
Böyle bir faaliyet esnasında, Devrimin Sesi dağıtımında yakalanır. Günler süren işkenceli sorgularda adından gayrısını bilmemektedir. Tutuklanır cezaevinde bir süre yatar. Tahliye olduktan sonra yeniden İzmir’e döner. Uzun ve soluksuz bu mücadele onu yormaz ama hayatın başka sürprizleri vardır onu için. Bu kez akciğer kanseridir. Bu hastalığı da yüksek moral ve yaşama sevinciyle atlatmıştır. Bu arada ikinci evliliğini yapmış, öğretmenlik için başvurusu kabul edilmiş ve ilk görev yeri olan Van Erciş’te göreve başlamıştır. Hayatın ona hazırladığı sürprizler devam edecekti. Üç yıllık Van görevinden sonra bu kez tamamen İzmir’e dönmüştü. İzmir sanki ona yaramıyordu ikinci kez kansere yakalandı. Bunu da alt etmişti.
Fethi Hoca’nın elvedasıdır:
70 yıl yaşanmış bir ömür. Bir devrimci olarak bu 70 yıla acıları, sevinçleri, mutlulukları, ayrılıkları yeniden tutkuyla sevmeyi, dostluğu dayanışmayı ve insandan umudu kesmemeyi sığdırabilmeyi başarmıştır. Yukarıda anlattıklarım Fetih Hoca’nın yaşam öyküsünün kronolojik bir dökümünü yapmak değildir. Ki bu Hoca’ya haksızlık olur. Bunlar tanık olduklarımın kısa bir dökümüdür. Bazı olaylar ve tarihler karışmış olabilir. Anlatılmak istenen bir devrimcinin devrim ve sosyalizm mücadelesine ve partili mücadeleye olan bağlılığıdır. Eleştiri ve öz eleştirinin devrimci mücadelenin ve partinin en önemli, etkili değiştirici ve dönüştürücü silahı olduğunu bu mücadele içinde öğrenmişti. Haksızlığa asla boyun eğmez, yanlış anlayış ve tutumlarla uzlaşmaz, mücadele ederdi. Eleştirel yaklaşım onun olmazsa olmazıydı. Kimseye hoş görünme anlayışı yoktu o nedenle sözünü sakınmazdı. Bu nedenle bazen zor bir insan olduğu, anlaşılmaz olduğu kanısına varılır çoğu zaman. Oysa onun kitabında kolay da olsa bir sorun mutlaka onu başka yaklaşımla ve ciddiyetle ele alırdı. Hazır, kolaycı cevapları hiç olmadı, gerçeğin başka yöntemlerle daha iyi anlaşılabileceğine inanıyordu. Çünkü o iyi bir matematikçiydi, soyutlama yöntemi ile anlatacağı şeyin daha iyi anlaşılmasını sağlardı. 2*2 nin 4 ettiğini elbette bilirdi, ama size neden, nasıl hangi sebeplerden dolayı 4 etmesi gerektiğini en ince detayına kadar anlaşılmasını sağlardı, yeter ki ona bu zamanı verin. Dokunduğu her yoldaşında mutlaka derin izler bırakmıştır, onları dinler anlamaya çalışır ve sonra usul usul sizin hiç aklınıza gelmeyen bir bakış açısıyla sorunun anlaşılır kılardı. Hakikaten değeri anlaşılamamış, görmezden gelinmiş büyük bir yetenekti.
Sözün özü;
Bir İran filmindeki şu söz “zaman ve sabır dut yaprağını “ipek”e dönüştürür” Fethi Hoca’nın yaşamına anlam katıyor. Sabrı vardı var olmasına ama zamanının kalmadığının fakındaydı. Son aylarda usul usul son yolculuğuna çaktırmadan aynı zamanda umudunu yitirmeden hazırlanıyordu. Hayata tutunabilmek için bütün enerjisin harcıyordu. Yorgun ve hasta vücudu daha fazlasına izin vermedi. O’nu son ziyaretimde sesinin kısık olasına ve konuşma zorluğuna rağmen Seyit Rıza’nın darağacına giderken söylediği “ben sizin hilelerinizle baş edemedim bu bana ders olsun, ama bende size baş eğmedim bu da size ders olsun” sözü veda gibiydi. Evde de acılar içinde kıvranırken çavbellayı söylemeye çalışması unutulur değildi. Artık sonsuzluğa yolculuk başlamıştı. Ve o coşkulu yürek 6 ekim akşamı saat 22.15 sustu. O bir hayata kaç yaşam sığarsa onu sığdırdı. Bize dingin gövdesinde uğultuyla büyüyen bir sessizlik bırakıp gitti.
ruhi su’nun o güzel ve müthiş bestesi kılıç balığının öyküsü son yaşamını özetler gibidir.
“bu bir kılıç balığının öyküsüdür yazılmasa da olurdu
ama bizi yeni sulara götürecek akıntı dudu
sürünün içinde ben de vardım
mutlu olmasına mutluydum ama
sırtımda bir zıpkın yarası…”
hoşça kal sevgili yoldaşım, dostum, kardeşim hoşça kal…..