Fethiye- Faralya- Kelebekler Vadisi- Kabak koyu- Ölüdeniz- Babadağ.
Dikili’de İlyada Doğa Sporları 2023-2024 programını yayınladı. İlk gezi 05 Ekim 2023 LİKYA 1, Ovacık- Kabak, zor bir etap olarak belirtilmiş. 5-8 Ekim 2023 tarihlerinde gezilecek programın açıklanması ile kısa sürede yirmi dört kişilik kontenjan doldu.
3000 Yıl önce yazılmış bir Likya Şiirinden:
“Beni bulamazsan üzülme,
Eşyalarımı bulacaksın.
Kestiğim taşlar, açtığım yolları,
İşlediğim heykelleri bulacaksın.
Ve göreceksin ki binlerce yıl öteden,
Parmak izlerimiz değecek birbirine…”
Akşam 23:00 de yola çıktık. Yaklaşık iki saat ara ile mola vererek yolumuza devam ettik. Sabah Fethiye ye ulaştık. Fethiye garajında çorbacıda kahvaltı için durduk. Çorbalar gerçekten lezzetliydi, önceden denenmiş bir yer olduğunu anladık.
“LİKYA-1 Gezisi sabah 06 da Çorbacıdan başladı.” diye fotoğrafların altına yazmışım.
Likya, 23 şehirden oluşan antik bir devlet. Karya, Pisidya ve Pamfilya devletlerinin Akdeniz kıyısına sıkıştırdıkları güzel bir coğrafya.
Likya yolu, Fethiye den başlayıp, Akdeniz kıyılarında devam eden, antik Likya olarak bilinen Teke yarımadasındaki patika (keçi yolu) yollarından bazılarının işaretlenerek oluşturulmuş, çok kullanılan bir yürüyüş rotasıdır. Beş yüz kilometreyi aşan, Antalya’ya kadar uzanan bu yollar etaplara ayrılmış ve yürüyüşçüler için düzenlemeler yapılmıştır. Bazı noktalarda bisiklet parkurları da bulunmaktadır. Likya yolu, güzel dağ ve deniz manzaraları eşliğinde, çam ormanlarının içinde, zevkle yürünen, dünyanın tanınmış yürüyüş rotalarından birisidir.
Yürüyüş rotaları gönüllüler tarafından işaretlenmiştir. İşaretler kalıcı taşlar ve ağaçlar üzerine genellikle kırmızı boya ile yapılmıştır. Uygun malzeme olmaması halinde taşların üst üste dizilmesi ile rota belirtilmektedir. Eğitimini alan kişiler, yürüyüş rehberleri bu işaretleri takip ederek yollarını bulurlar. Düz kırmızı çizgiler ve oklar doğru yolda olduğumuzu gösterir. Üst üste üç taş gördüğümüzde de doğru yolda olduğumuzu işaret eder. Sağa, sola, ya da yanlış yol içeren işaretler vardır.
Bizim yürüyüş parkurumuz Likya 1 diye adlandırılan etap, 12 km olarak açıklanmıştı. Telefonu ile ölçüm yapan arkadaşlar 15 km üstünde rakamlar söylediler.
Sabah yedide, Ölüdeniz sırtlarından Babadağ’a yürümeye başladık. Likya-1 yürüyüş parkuru Faralyada son buldu. Likya-1 tabelasını arkamıza alıp toprak yola düştük. Yer yer orman içerisinden geçip, zirveye doğru yürüdük. Sabah saatlerinde, Babadağ’ın gölgesinde, güneşin etkisini hissetmeden yürüdük. Sağımızda Ölüdeniz, Kelebekler vadisi, deniz manzarasını seyrederek, ara sıra fotoğraflar çekerek ilerledik. Bir zaman sonra patika yollara ulaştık, taşlar kırılıp döşenmiş gibi. Patika yollara biraz düzeltmeler yapmışlar. Uzun süre tırmandık. Öğleye doğru çok düzlük olmasa da tepeye ulaştık. Artık üzerimizde güneş vardı, yürümek zorlaşıyordu. Kozağaç köyü içerisinden geçerken su içebileceğimiz çeşmelere rastladık. Bir de yarım kalmış çirkin inşaatlara..
Üzerimizde Babadağ’dan Ölüdeniz’e yamaç paraşütü yapan insanların kuşlar gibi süzülüşünü izledik. Gökyüzü papatya tarlası gibi yamaç paraşütçüleri ile dolu, yukarıdan bağırışları bize kadar geliyor. Heyecan dolu bir aktivite olmalı, gülüşler, kahkahalar duyuluyor. Kozağaç köyündeki çeşmelerde yüzümüzü yıkayıp, su içip yolumuza devam ediyoruz. Meralarda otlayan keçilere rastlıyoruz. Kirme köyüne ulaşıyoruz. Burada mola veriyoruz, yemek, çay ve diğer ihtiyaçlar için. Dinleniyoruz. Eşim Meral Hanım, “benden buraya kadar, daha yürüyemeyeceğim, araba ile gitmek istiyorum” diyor. Bir şeyler yiyip, içip, azıcık uyuklayınca biraz toparlanıyor. Faralya köyüne 3 km. kaldı. Kafe sahibi, onu araç ile gönderebileceğini söylüyor, “kaç para?” “dört yüz lira”.
Ücreti çok buluyoruz, yürümeye devam. Kirme köyünden Faralya köyüne yol sürekli iniş devam ediyor. Tabelada yayladan Faralya’ya gidiş olarak yazıyor. Bir zamanlar demek ki Faralya’nın yaylasıymış. Doğa ve deniz manzaralı uzun ve zor bir yürüyüş oldu. Çok yorulduk. Akşam otele yemek öncesi ulaştık. Bazılarımız otelin havuzunda yüzüp, yorgun ayaklarını dinlendirmeyi tercih etti. Akşam yemeği ve geceleme Onur Otel’de.
Faralya köyü, Kelebekler Vadisi üzerinde, dağın eteklerinde, sarp kayalık bir yerleşim yeri. Köyde hemen hemen her ev pansiyon, otel, kamp alanı olarak kullanılıyor. Köyden deniz kenarına, Kelebekler Vadisine normal iniş yolu yok. Dağcıların kayalardan ip sarkıtıp inip, çıktıklarını söylediler. Kelebekler Vadisine denizden kayıklarla ulaşmak mümkün.
Otelimiz mimari planlama olarak güzel, kelebekler vadisi manzarası görüyor. Bir aile işletiyor. Konaklama, kahvaltı, akşam yemeği şeklinde anlaşma yapılmış. Su bile istesen paralı. Aslında dağın altında bir köy, çeşme suları da içiliyor olabilir. Şartlanmış durumdayız, aklımıza bile gelmiyor. Bakkaldan suyumuzu ve diğer ihtiyaçlarımızı alıyoruz. Kelebekler vadisine karşı yemek yiyoruz. Canımız bir bardak bira içmek istiyor. Bir bira yüz otuz lira, küçük su yirmi lira, kahve otuz, kahvenin yanında su yok. Kapitalizm, geleneksel alışkanlıklarımızı bile değiştiriyor. Bizim grubun dışında iki Alman turist kadın var. Ayrı bir masaya, karşımıza oturuyorlar. Her yemekte şarap içiyorlar. şarabın şişesi altı yüz liradan başlıyor. Su bile içmediğimiz için turistler bizi kıskanıyor. Bakkaldan biralar alınıyor, havuzbaşı ya da odada içiliyor. Bir akşam bakkaldan aldığımız rakıyı yemekte içmeye karar verdik. Yeğenim Adil, benden önce yemek masasındaki yerini almış, beni beklerken bardak istemiş. Bardak yok demişler. Masaya belki içeriz diye su bardağı koyuyorlar. Su bardakları ile yasağı deliyoruz. Yarı gizli rakı içişimizi gören turistler, kimbilir nasıl duygular yaşamıştır.
Sabah otelde kahvaltı sonrası yürüyüş rotası Faralya, Kabak koyu olarak planladığı gibi başlıyor. Önceki günün yorgunları ve yürüyüşlere katılmayanlar otobüs ile kabak koyuna gidiyoruz. Otobüs deniz kıyısına kadar inemedi. Kalan yolu yürüyerek ya da dolmuş ile gidiyoruz. Yerleşik Kabak köyü daha yukarıda. Deniz kıyısında pansiyonlar, kafeler yapılmış. Duş, tuvalet ihtiyaçları için yerler var. Şemsiyeleri yüz lira karşılığında kiralanabiliyor. Kıyıda kayıklar var, koyları açıktan seyretmek için, iki kişi bir saat üç yüz TL. istiyorlar. Doğa harikası deniz, kum, güneşin tadını çıkarıyoruz. Dikili’deki denizin kirli olduğunu anladık. Bu güzel denizi koruyanlara teşekkür ederiz. Keşke bütün kıyılarımızı, denizleri koruyabilsek.
Üçüncü gün, otelde alınan kahvaltı sonrası otobüsümüze bindik. Ölüdeniz istikametine hareket ettik. Seyir tepesinden Kelebekler Vadisi fotoğraflarını çektik. Kısa zaman sonra Ölüdeniz’e ulaştık.
Beş kişi yamaç paraşütü yapmak isteyen oldu. Üç kişi sahilde kaldı. Ölüdeniz sahilde kalanlardan birisi eşim Meral oldu. Denize girdiğini, çok beğendiğini, turkuaz rengi ve çok temiz bir deniz olduğunu anlattı. “Neredeyse bizden başka yerli yoktu, hep yabancılar vardı. Fiyatlar da ona göre; bir bardak çay elli lira, bir top dondurma yüz lira. Bizde bu ülkedeniz, emekliyiz” diyerek pazarlık yaptıklarını anlattı. Geri kalanlar teleferik ile Babadağ zirveye çıkıp yamaç paraşütü yapanları izlemek için ayrıldılar..
Yamaç paraşütü grubu üç kadın iki erkek. Programda yamaç paraşütü yoktu. Oteldeki sohbetlerde Tuğrul bey, yamaç paraşütü yapacağını söyledi. Benim hayalimde olan bir etkinlikti, bu gezide zaman bulacağımı düşünmemiştim. Eşim uçmamı istemedi, riskli olduğunu düşünüyordu. Çocukluğumda rüyalarımda çok uçardım, bu rüyalar lise yıllarında bile devam etti. Doğduğum köyün coğrafi yapısı bu rüyaları görmeme sebep olabilir. Köyümüz Kelkit vadisinde iki yamaç arasında Kelkit çayı akardı. Vadi yamaçlarında köy yerleşimleri bin beş yüz, iki bin metrelere kadar çıkar. Niksar’ın rakımı 350 olduğuna göre, vadi yamaçlarındaki köyler göz göze bakar. Havadan köprü kursan çabucak karşı köye geçersin. Rüyamda bu geçişleri uçarak yapardım. Karşı köyün üzerine gidip geri gelirdim. Bugün gerçekten uçacağım. Fethiye ve çevre yerleşimler üzerinde dolaşıp, ölüdeniz sahiline ineceğim. Gezi arkadaşlarımızdan Şükran hanımın oğlu Sinan’ın bu işi yaptığını öğrendik. Bu durum işimizi kolaylaştırdı. Sinan akşam yemeğine annesini görmeye geldiğinde uçuş rezervasyonumuzu yaptı. Fiyatı da söylenenlerin altında bir rakamda tutarak grubumuza indirim yaptı. Şükran hanım, Tuğrul bey, Azize hanım, Fatma hanım, Orange kafe’de kaydımızı yaptırıp, uçuş öğretmenlerimizi bekledik. Ekip toplandığında minibüse bindik. Uçuş takımları bagaja yerleştirildi. Teleferik binasından çıkış için bilet aldılar. Minibüs, virajlı yolları kıvrıla kıvrıla dağa tırmanmaya başladı.Yolculuk sırasında uçuş yapacağımız öğretmenler ile tanıştık. Yol güzergahında keçiler ve ağıllarını gördük.
Bin sekiz yüz metrede aramızdaki yabancı turistler ve öğretmenleri indi. Onlar bu noktadan uçtu. Biz bir sonraki noktaya, zirveye ulaştık. Beş kişilik grubumuzdan Şükran hanım, uçuş öğretmeni oğlu ile uçtu. Biz de onun arkadaşları ile uçtuk. Öğretmenim Cevahir, “bana Cevo derler” dedi. Genç, sabırlı, nazik Cevo, uçuş başlarken, inerken ve uçuş anında neler yapmayacağımı anlatırken bir yandan uçuş sırasında kullanacağımız paraşütünü hazırlamaya başladı. Uçuş için ekipmanlarımızı giydik. Uçuş sahasında, uçanlara destek olan başka personel de var. Sıra bizde, karşıya yürü, koş, komutları eşliğinde, az sonra kendimi gökyüzünde buldum. Aşağıda Fethiye, Kayaköy, Hisarönü, Ölüdeniz, Kelebekler Vadisi seyrine doyulmayacak kadar güzel, bir tablo gibi duruyor. Cevo hoş sohbet birisi, otomobilde oturmuş sohbet ederek gidiyor gibiyiz. Fotoğraf çekmeyi de sürdürüyor. Uçuş ortalarında bir müddet kontrollü olarak sürmeme izin verdi..Daha sonra denizin üstüne geldiğimizde bir takım oyunlar yaparak heyecanı artırmaya çalıştı. Eğer bu atraksiyonları yapmazsan, karayolunda otomobilde gidiyor gibisin. Babadağ’a çıkış bir saate yakın sürmüştür. İnerken yarım saatte bitiyor. Kaptanlar isterse havada fazla kalabilir. Burada böylece bir sektör oluşmuş, öğretmenler, servis araçları ve şoförleri, giriş bileti satan kurum, vergi toplayan devlet. Bölgede yabancı turist çok, uçuş yapanlar da daha çok yabancı turistler. Onlar için uçmak bir yemek parası, bizim için yaptığımız gezinin toplam ederi.
Üçüncü sırada güzel bir iniş yaptık. Kafede tekrar buluşup çektikleri fotoğrafları bizim telefonlarımıza yüklediler. Vedalaşıp otobüsümüze gittik. Saat on dörde gelirken Dikili’ye ulaşmak için yola çıktık.
İlyada Doğa Sporlarına, Dilek Gündoğmuş hanıma, rehberimiz Derya Alıcı ve Berat Alıcı, Kozak Turizm den kaptanımız Yusuf beye teşekkür ederiz.Bütün gezi akrabalarıma uyumlu,dakik,koruyucu, kollayıcı davranışları için sevgiler sunarım. Başka bir antik devlet ve rota da buluşmak üzere, sağlıcakla kalın.