Bizleri, içinde büyüdüğü aile, semt, mahalle ve çevresindeki insanlar şekillendirir.
Eğlencemizin radyo dinlemek ve sinemaya gitmekten ibaret olduğu günlerdi.
Mahallenin kadınlarına, kimlerin yazdığını bilmediğimiz, adına “destan” denen, üç- dört sayfadan ibaret, dergimsi bir şeyi “Kaynana gelinine nasıl kıydı” türü sürekli değişen uyduruk haberler eşliğinde, yüksek sesle bağırarak satarlardı.
Kadınlar bu tür trajik haberlere inanır, oturur ağlarlardı. Daha garip olan şey ise, bu durumu alışkanlık haline getirmiş olmalarıydı.
“Destancı gelsin, okuduğumuz acılara ağlayalım” diye bekliyorlardı.
Çocuk aklımın almadığı, gerçekte, kendi yaşamlarının okudukları yaşamlar’dan farklı olmamasıydı.
Belki de kendi yaşamlarına ağlamak istiyor, bundan utandıkları için, başkalarına ağlıyorlardı..
Yıllar çok şeyi değiştirmiş, insanlar özgüven sahibi olmuştu.
Mahalleleri “anarşit” dedikleri devrimci gençlerle güzelleşmişti.
Onların olduğu semtlerde başkasının sözü geçmiyordu. Çocuklarının uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklara karşı korunmaya ihtiyacı yoktu.
Devrimci gençlerin olduğu mahalleye uyuşturucu sokulamazdı.
Kendi çocuklarının onlarla arkadaş olmasına seviniyorlardı.
Zaman geçti!
Devrimci gençlerden eser kalmadı. Hem çocukları devrimci olacaktı da ne olacaktı?
Bunlar boş işlerdi!. İtibar için gerekli olan tek şey vardı. Nereden nasıl olursa olsun paran olsundu!.
Üçgün şerefsiz derler, dördüncü gün beyefendi derlerdi.
Bir sorun vardı. Çok para sahibi olmanın metodu kolay değildi. Veya bu metodu onlar bilmiyordu.
TV’lerde diziler izliyor, dizilerdeki gençler gibi olmak istiyorlardı.
Son model jiplerle hız yapmak, en güzel mankenleri “götürmek” istiyorlardı. Gereğinde belinden çıkardığı silahla insanları öldürecek, mahkemede “aferin oğlum” diye bırakılacaklardı.
Kadınlarımızın hali de farklı değil. Halit Ergenç, Bergüzar Korel’e bir kaç yüzbin lira teklif ettiğinde, Kemeraltı, çakma Bergüzar dolmuştu!.
Bu durum dizilerde normal gösteriliyor, bu şekilde yaşanan ilişki “aşka yelken açmak” olarak ifade ediliyordu.
Fazla uzatmadan; Bu semtin adı İkiçeşmelik.
Dün akşam karşı mahalle yanıyordu, zor söndürdüler.
Bu akşam on metre yakınımda dört el silah sesi duydum. Alışkınım bu sese, önce bakmadım, üç el daha 7,65 sesi geldi. Bu kez baktım. Dört el sıkan inmiş motorundan, üç el daha sıkmış. Vurulan hareketsiz.
Vuran soktu beline silahını, moturun arkasına bindi uzaklaştı.
Ambulans geç geldi. İçinde yapılan müdahalenin yararı olmadı. Önce karakol polisleri sonra cinayet masası geldi.
Olay yeri inceleme kovan topladı. Bana seslendiler “orası kaç numara”. Kroki çiziyorlar.
İnsanları yaşadıkları çevre şekillendirir.
Buralarda “aşka yelken” açılmaz!
Cennet dizilerde, gerçek hayat bu semtlerde yaşanır…
.
Türkiye soluna sesleniyorum!
Bütün güzel şarkıların Koray Avcı tarafından katledilmesine, daha ne kadar sessiz kalacağız?!.
Ya hep beraber, ya hiç birimiz!…